Sıklet merkezi mücadelesi
AK Parti ön savunmasını
Anayasa Mahkemesi'ne verdi geçen hafta. Baş
bakan Erdoğan, kendilerine tanınan süre dolmadan ve herhangi bir “siyasi” girişimde bulunmadan, yani parti
kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliği vs. yapmadan ilk adımı böylece atmış oldu.
Bu önemli.
Başbakan Erdoğan’ın bundan sonra atacağı her adım ve alacağı her karar sadece partisi ve kendisiyle değil, milletin istikbali ile yakından ilgili çünkü… Tıpkı son altı yılda altına
imza attığı her icraatta olduğu gibi…
Şu gerçeği artık kabul edelim.
Erdoğan liderliğindeki AK Parti, hakkında açılan
kapatma davasına rağmen hâlâ Türk siyasetinde belirleyiciliğini koruyan bir sıklet merkezi. Bugün
Türkiye, ayağına pranga vurulmaya, boynuna tasma geçirilmeye çalışılan bu AK Parti
iktidarı tarafından yönetiliyor.
***
İlginçtir, onca gayrete rağmen ülkemiz bir “yönetilememe”
krizi içine girmiş değil henüz. Bütün hesaplar bunun üzerine kurulmuştu oysa...
Siyasi,
ekonomik ve toplumsal kriz çıkartamamak, bunun öfkesiyle daha da hırçınlaşıp iyice agresifleşmek bu açıdan bakıldığında, krizin ta kendisi oluyor aslında. Gerilim politikasıyla ne pahasına olursa olsun bir iktidar değişikliği yapmak veya Türkiye’deki siyasetin sıklet merkezini mutlaka değiştirmek organizasyonu da denilebilir buna.
Sakarya’da şehit cenazesi kaldırıldıktan üç gün sonra DTP’lilerin düzenlediği bir şölene yönelik
linç girişimine bu gözle bakmakta fayda var. Sendikaların 1
Mayıs’ta
Taksim’e çıkma ısrarına da…
AK Parti’de yoğunlaşan güç temerküzünü zafiyete uğratma teşebbüsleri de dikkatlerden kaçmış değil. Eski bakanlardan
Abdüllatif Şener’in yeni bir parti kurma hazırlığı içine girmesi bir kenara not edilebilir. Tabii bir de aynı partiden milletvekili Vahit
Erdem’in “AK Parti merkez sağ parti olmayı beceremedi.” beyanatı da…
Bu minval üzere siyasette “gri alan” oluşturan bir başka demeci de unutmamak lazım. Ne demişti ismini gizleyen önemli bir AK Partili bakan:
-AK Parti’nin de hataları oldu. Ama önemli olan Türkiye’nin çıkarları olduğuna göre o hatalar ve yanlışlar da düzeltilebilir.
-Sorunlar karşılıklı konuşulabilir. Ne bileyim, Millî
Güvenlik Kurulu’nda bile ele alınabilir.
-Eğer bir bakanlığın uygulamalarından kaynaklanan endişe ve şikâyet varsa o da çözülmeli. Güven artırıcı adımlar atılmalı. Mesela o bakan veya bakanlar değiştirilebilir.
***
AK Parti dışında yapılan bazı açıklamalar da yol gösterici nitelikte. Örneğin
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç’ın yaptığı açıklama, özü itibariyle Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı prensibini yeniden ikame etmek çabasından başka bir şey değil aslında.
Bunun siyasi literatürdeki karşılığı ise
CHP Kongresi’nde Deniz
Baykal’ın yaptığı konuşmada saklı. Malumunuz Baykal, iktidar vaadinde bulunmadan Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu iddia etmişti.
***
Bence bu sürecin yol haritasını asıl çizen kişi eski
Genelkurmay Başkanı
Hüseyin Kıvrıkoğlu. Ketum bir
general olan Kıvrıkoğlu,
emekli olduktan sonra ilk kez konuştu geçtiğimiz mart ayında. Ve söyledikleriyle birilerine tavsiyelerde bulundu:
-Görevimin uzatılmasını ben istemedim.
-Size yeni bir
Genelkurmay Başkanı öneriyorum. Yeni bir Kara
Kuvvetleri Komutanı (
Aytaç Yalman’ı ima ediyor) atanacak. Bunları 18 Temmuz’da konuşuyoruz. Yeni
komutan 30
Ağustos’ta göreve başlayacak. Bu arada siz
Genelkurmay Başkanlığı’na atama yapmazsınız, yeni kuvvet komutanı da
30 Ağustos’ta görevi devraldıktan sonra eylül ayının ilk haftasında onu Genelkurmay Başkanı atarsınız.
-
Hilmi Özkök’ü istemedim; çünkü irtica ile mücadele için daha iyisi gelmeliydi.
***
Fazla söze hacet yok. Türkiye’de siyasi, ekonomik ve toplumsal sıklet merkezi milletin iradesi yönünde tecelli ediyor. Bundan rahatsız olanlar da bunu
doğal olmayan yöntemlerle tersine çevirmeye çalışıyor.
Kim hangi menfi çabayı gösterirse göstersin Türk milletinin geleceğe umutlu yürüyüşü doğal mecrasında sürüyor. Ve günler artık baharı solukluyor.
İyi haftalar.
MEHMET YILMAZ/AKSİYON