Öyle ki onun şahsiyetindeki ‘garip’lik, fikirlerindeki ‘hayret’ vericilik müthiş bir etkiye sahiptir. Bu etki subjektiflikten ziyade hakikate dayanmasındandır. Son bir asırda onun eserlerini okuyan veya tahlil eden farklı dünya görüşlerine, ırk, dil, din ve ilmi seviyeye sahip insanların benzer şekilde duygularını ifade etmesi, Bediüzzaman’ın şahsiyetinin ve eserlerinin insanlık için eşsiz bir kıymet ifade ettiğini ortaya koyuyor.
Bediüzzaman Said Nursî’nin diğer bir yanı da günümüzde ismi en çok telaffuz edilen ama ne yazık ki bahsedildiği kadar da tanınamayan kutup bir mütefekkir olmasıdır. Onun en büyük talihsizliği ise ona karşı olanların ortaya koyduğu siyasî kimlik yakıştırmasıdır. Hâlbuki o, hayatı boyunca siyasetin her türlüsüne muhalif olmuş, kendi ifadesiyle şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınmayı düstur edinmiştir.
Devlet kurma, devlet içinde devlet olma, şeriat düzeni getirme iddialarıyla yargılandığı her mahkemeden beraat etmiş, amacının Kur’ân’dan aldığı ilhamlarla zamanın hükmünü doğru anlamaya ve anlatmaya çalışmak olduğunu ifade etmiştir. Sıra dışı sayılan fikirleri ve çağdaşlarının anlamakta zorlanıp bir yere angaje edemediği düşünceleriyle yeteri kadar anlaşılamayan bir dava adamı olarak tarihe geçmiştir.
Bediüzzaman Said Nursî, dünyada önemli değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir zamanda üç devri bir arada görüp tahlil eden ve bu tahlillerin ışığında geleceğe iman ve ümitle seslenen bir dava adamıdır. Onun, şahsiyetine zerre pirim vermeyen tavrı, ilmî duruşu, hakikat merkezli tavrı günümüzü ve yarınları aydınlatacak derecede önemlidir. O, Kur’ân’ın elmas hakikatlerini her şeyin üzerinde tutmuş, Allah Resulü’nün tavır ve yaklaşımları ile hayata bakmıştır. Ona göre hayatın gayesi imandır. Hayat sahnesi imanla ebediyeti kazanmak için tasarlanmış bir sahnedir. ‘İman, insanı insan ve belki de sultan eder’ sözü onun fikirlerinin odak noktasıdır. Ona göre İslâm, hakiki imanla insan arasındaki perdeleri yıkmak için vardır. Bu nedenle insanla iman arasına kurulan her duvar İslâm’ın kaynaklarıyla yıkılmalı, yok edilmelidir. Bunu yapmak ancak ve ancak zamana Kur’ân’ın nuruyla ışık tutmak, zamana ve hadiselere sünnetin penceresinden bakmakla mümkündür.
Bediüzzaman Said Nursî, bu hareket ve bakış tarzı ile en has dindarlıkla en üst seviyede akıl, mantık ve muhakemeyi zamanın realiteleri çerçevesinde vicdanların da tasdiğini alarak bağdaştırır. Taassup, bid’at ve inkâr onun en büyük düşmanıdır. Kur’ân Tefsiri niteliğindeki eserleri ile bireyleri zamanın değişen hükümlerine, Kur’ân’ın değişmeyen hakikatleri ile bakabilmeye davet eder.
Zamanın Dağınık Taşları Risalelerle Yerine Oturuyor
Şahdamar Yayınları tarafından yayımlanan ve Yunus Çengel’in kaleme aldığı ‘Zamanın değerlerine Said Nursî’den Farklı Bir Bakış: ZAMANIN HÜKMÜ’ isimli eser, Bediüzzaman Hazretleri’nin İslâm dininin orijinal hükümlerinin canlılığını nasıl muhafaza ettiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Fıtrat ve değişimi ötelemeyen, zamanın yükselen değerleri olan akıl, bilim ve istişarenin dinimizdeki kaynaklarını ortaya koyan eser, İslâm kavramının zaman üstülüğünü yeniden vurguluyor.
İslâm dinini karalamak için ortaya konan bütün fikir akımları ve yanlış hareket tarzlarına cevap verecek nitelikte bir çalışma ZAMANIN HÜKMÜ. İnanan ve inandığı gibi yaşamaya çalışan insanlara önemli bir rehber eser. Zamanın dağınık taşları adeta Kur’ân’ı Kerim’in zamanımızdaki en önemli tefisiri Risale-i Nur’dan çıkarılan hükümlerle yerli yerine konuyor.
Hürriyet, Demokrasi, Cumhuriyet, Laiklik, Laik Cumhuriyet, Din, Siyaset ve Siyasal İslâm, Barış, Huzur, Terör, Kitle İmha Silahları, Terör, İslâm, Küreselleşme gibi güncel kavramlar Bediüzzaman’ın görüşleri ve bakış açısıyla yeniden masaya yatırılıyor.
Yaşadığı dönemde her soruya Kur’ân’ın Nûr’u ile cevap veren Hazreti Bediüzzaman, şimdi yeni zamanın insanlarına, ZAMANIN HÜKMÜ ile tercüman oluyor.