Cemaat içinde çok fazla üniversite'de yardımcı hocalar vardı. Onlar şimdilerde
profesör...
Sonra cemaatin bir
dershanesinde yüzyüze tanıştık. Odanın en alt köşesine oturan ve alçak gönüllülükte kendisiyle yarışan hoca efendiyi tanıdık.
Yıllar yılları kovaladı ve
Hocaefendi'nin çevresinde binlerce insanın toplandığını duyar olduk. İçinden çıktığı Nur Cemaati içinde seçkinleşen ve önder durumuna geçen bir hoca efendi... Ve onun işaretiyle kurulan eğitim kurumları, dershaneler... Yetişen bir
gençlik...
1990'dan başlayan Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde birdenbire Hocaefendinin öğrencilerinin yeni kurulan Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere
Avrasya coğrafyasına yayıldıklarına; okullar açtıklarına, Türkiyeli iş adamlarının oralara akmasına yardımcı olduklarına ve zaman içinde büyük nüfuz kazandıklarına
tanık olduk.
Yapılan işler şaşırtıcı ve heyecan vericiydi.
Kamu kurumlarının yapamadıklarını ‘bir hoca efendi'nin işaretiyle halkımız yapıyordu.
Ama ne yapmak?
Kemiyet artarken, keyfiyetten ödün vermeden... Yani sayı çoğalırken kaliteyi bozmadan... Niteliği nicelik ile dengeleyerek de diyebiliriz.
Bilim olimpiyatlarında ve üniversite sınavlarında alınan başarılar ve birkaç dili öğretme becerisi ve Türkçeyi yaygınlaştırma çabaları...
Elbette övdüm, destekledim ve başarılarıyla övündüm...
“Çünkü” diyordum, “Bu başarı aynı zamanda milletimizindir. İnanan ve inandıran bir önder bulunursa halkımızın neler yapabileceği ispat edilmektedir.” Ekliyordum: “Tarihte büyük işler yapan milletimizin büyük işler yapmak yeteneğini yitirmediğinin açık göstergesidir bu okullar...”
O zaman öyle diyordum, okullar hakkında hep böyle düşündüm ve bugün de aynı düşüncedeyim...
Sayıları 10'u geçmiş üniversite ve sayıları 1000'e yakın lise ve kültür merkeziyle dünyanın 115 ülkesine ulaşmış bir eğitim gücü oluşturmakla övünmek hakkımız değil mi?
Bunun sonucunda ne mi olur?
“Bütün nefisler ölümü tadacaktır.”
Ama yapılan bu büyük çalışmalar elbette boşa gitmeyecektir.
Halaclı Mansur'un yüzlerce öğrencisiyle Türk dünyasına yaptığı çalışmalar boşa mı gitti?
Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin yetiştirdiği; Türk dünyası ve çevre coğrafyaya gönderdiği binlerce öğrenci olmasa
Osmanlı gerçeği oluşur muydu?
Hocaefendi'nin ve öğrencilerinin olağanüstü çabalarıyla oluşan kadroların gelecekte Türk dünyası,
İslam dünyası ve insanlık dünyası için ‘çok önemli ve çok hayırlı
hizmetlere' zemin oluşturacağını düşünüyorum.
Hangi ‘hayırlı hizmetlere' mi?
İslam'ın doğru ve aydınlık yüzü doğru temsil edilerek insanlığa gösteriliyor. Bu az hizmet mi?
Başka?
Onu zaman gösterecek ve yaşayanlar görecek...
NAMIK KEMAL ZEYBEK-RADİKAL