"AK Parti - Cemaat kavgası" bakın kimin icadı çıktı!

Ak Partiyle, cemaat dedikleri camianın arasındaki ittifakın bittiğini yazanlar neyi amaçlıyordu?



MİT KRİZİ VE TAKİYYECİLER Toz duman ortamında neyin ne olduğu tam anlaşılamayan konuları çözmenin en güzel yolu, çözümü biraz zamana bırakmak ve fotoğrafa yukardan bakmaktır. MİT olayı da böyle. Kimin kime yumruk attığı belli olmayan bu karmaşanın dışına ve üzerine çıkınca, mesele daha iyi anlaşılabilir hale gelmeye başladı. İlk andan itibaren konunun kişiler üzerinden tartışılmasını isteyenler ve meseleyi bu yöne doğru çekmeye çalışanlar, tabiri yerindeyse şimdi iyot gibi ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımda olanlar meselenin Türkiye'nin çıkarları ekseninde tartışılması yerine, konuyu şahıslara indirgeyip işi tam bir çeşme başı kavgasına çevirdiler. Meseleyi kişiselleştirenlerin iki tarafı ve iki amacı vardı. Taraflardan biri, MİT olayının içinde olanlar, diğeri bu olayın dışında olup bunu fırsata çevirmeye çalışanlar. Fırsatçıların kimler olduklarını anlamak zor değildi. Fakat işin içinde olanlar o kadar güzel kendilerini kamufle ettiler ki; onların deşifre olması için biraz zamana ihtiyaç vardı. Üstelik bu işin içindekiler kendilerini kamufle etme planlarına, bizzat Başbakanı da çekme yoluna gittiler. Başbakan'ın kendi adamlarına karşı koruyucu kollayıcı tavrını, rahatsızlığından kaynaklanan hassasiyetini, öfkesini ve refleksini çok iyi kullandılar. Gelelim kafalarda MİT fotoğrafını tamamlayacak kareleri birleştirmeye. İktidar karşıtlığıyla bilinen bazı yayın organlarında yer alan, Ak Parti-cemaat kavgası haberlerini anlayabilmek mümkün. Fakat iktidara yakın yayın organlarında çıkan Ak Parti-cemaat ihtilafı haberlerinin kime ne faydası olabilirdi ki ? Ak Partiyle, cemaat dedikleri camianın arasındaki ittifakın bittiğini yazanlar neyi amaçlıyordu ? Üstelik bu yazılar hükümete yakın yayın organlarında çıkıyordu. Amaçlanan çok net şuydu: Bazıları kendilerinin deşifre olmasını perdelemek için kamuflaj uyguluyordu. Cemaatin Ak Parti'yi bitirmek için düğmeye bastığını söyleyenlerin ve Ak Parti-cemaat ittifakının sona erdiğini yazanların tek bir amacı vardı; o da terörle mücadelede kendilerinin tarafı olduğu ve milletin asla kabul etmeyeceği stratejinin deşifre olmasını önlemekti. Kimdi bunlar ? Bu isimler, baştan beri KCK'ya karşı ılımlı bakış açısı sergileyen, KCK operasyonlarından rahatsız olan, KCK yapılanmasıyla dirsek temasında bulunanların ta kendileriydi. Bunlar, KCK'ya karşı kararlı duruşu sebebiyle cemaati sevmezler. Aslında bu isimler, terörle “mücadele mi müzakere mi” noktasında hükümete ve Türkiye'ye vakit kaybettirenlerdi. Başbakan bunların kimler olduklarını çok iyi biliyor. Yeni İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'i niçin yerden yere vurduklarını, niye iktidar karşıtlarından bile fazla eleştirdiklerini, hatta niye “marangoz hatası” diyebilecek kadar öfkelendiklerini bir düşünün. Çünkü İçişleri Bakanı Şahin, teröre ve KCK'ya karşı sert bir tavır sergiliyordu. KCK ile müzakereyi savunan açılımcıların amaçlarını anlamıştı. Bunu aslında Başbakan da anlamıştı. MİT de tıpkı bunlar gibi, Türkiye'ye terörle mücadelede büyük zaman kaybettiren ve terör örgütünü cesaretlendiren müzakere stratejisini sürdürmekten yanaydı. Ortadaki mutabakat metinleri, sürecin örgütün istekleri çizgisinde yürütüldüğünü gösteriyor. MİT-PKK mutabakatına bakıldığında, MİT'in terör örgütü karşısında açılımı önceleyen ve alttan alan tutumunun PKK'yı cesaretlendirdiği anlaşılabiliyor. MİT'in terör örgütüyle yapılan görüşmelerde ikna olup, kendisini de ikna etmeye çalıştığı konuları, Başbakan'ın kabul etmediği biliniyor. Öcalan'a ev hapsi, seçim barajının düşürülmesi ve af gibi konular, MİT'in Başbakan'a getirdiği bilinen önerilerdi. MİT ile örgütün görüşmelerinde imzalanan mutabakat metinlerinin, Başbakan'dan veto yemesi, aslında Başbakan'ın MİT'in izlediği yolu tasvip etmediğini gösteriyor. Ancak Başbakan, hükümetin stratejilerinin sorgulanmasına meydan vermek istemedi. Fakat geçmişteki yanlışları yok edebilmenin de imkanı yoktu. Savcıların; “bazı kamu görevlilerinin kendilerine verilen görevleri yerine getirirken yetkilerini aştıkları” ifadesi buna işaret ediyor. Başbakan aslında bütün olup biteni iyi biliyor. Onun şu anki öfkesi, MİT'in yaptığı ve kendisinden dönen hataların ortaya çıkmış olmasına. Terör örgütüyle müzakere ve taviz stratejisi izleyenler ve bu safta olanlar, hatalarının ortaya çıkmasını şimdi Başbakan'a, olayı cemaatin kendisine karşı bir hamlesi olarak kabullendirmeye çalışıyorlar. Daha önceki birçok olayda olduğu gibi, ortadaki belgelerin içeriği değil, krizin belgelerin ortaya çıkmış olması üzerinden devam etmesi işlerine geliyor. Öcalan'ın yol haritasındaki isteklerinin, MİT-PKK mutabakat metninde imza altına alınmış olması ilginç değil mi ? Bu; Öcalan'ın yol haritası olarak sunduğu neredeyse bütün tekliflerin, MİT tarafından kabul edildiği algısını oluşturuyor. Dolayısıyla MİT'in terör örgütüyle yaptığı görüşmelerde Türkiye Cumhuriyeti lehine olabilecek adımlar maalesef görülmüyor. Şimdi müzakere ve taviz cephesindekiler, kendilerini kurtarmak için; Başbakan'ı, Ak Parti'yi ve toplumsal uzlaşmayı baltalamak adına, faturayı cemaat dedikleri bir camiaya kesmekten çekinmiyor. Sırf kendilerini kurtarmak için, Başbakan'a, cemaati hedef aldırıyorlar. Başbakan'a; KCK'ya karşı yargı sürecini yürüten, terörle mücadelede operasyonlar yapan, yargı ve emniyet mensuplarını etkisiz hale getirtmeye çalışıyorlar. Hala açılım hayalleri kuran ve KCK'ya karşı tavizkar stratejiden yana olan bu kesim, sırf kendi ikballeri için, Başbakan ile cemaati birbirine vurdurmayı, böylece sıkıştıkları köşeden sıyrılmayı amaçlıyor. Çünkü her şart altında “takiyye” yapmak, bunların en iyi bildiği iş. Ama gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma gibi bir huyu olduğunu unutuyorlar. ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER [email protected] twitter.com/aakadiroglu
<< Önceki Haber "AK Parti - Cemaat kavgası" bakın kimin icadı çıktı! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER