28
Şubat post
modern darbesi ile ilgili
soruşturma devam ederken; dönemin aktörleri, tartışmalı emir ve uygulamaları bir bir ortaya çıkıyor. Siyasi ve sosyal hayatı
hedef alan müdahale esnasında milletvekili olan
Bülent Akarcalı, 28 Şubat ile sonrasında askerin
İstanbul sermayesi tarafından kullanıldığını vurguladı.
Akarcalı, “Malum geçenlerde
post modern darbe ile ilgili operasyonlar yapıldı. Burada içeri alınan
Çevik Bir, bir suçlu ise onu kullananlar 10 suçludur. Onu o duruma getirenler, şu an boğazda
balık yiyip viski içiyorlar. Elleri cepte hükümetle yan yana fotoğraf çektiriyorlar.” dedi.
Hem askeri hem
sivil ayağı ile tartışmaların odağına oturan 28 Şubat müdahalesini Cihan’a değerlendiren Akarcalı, “Esasında çok uzun zamandan beri İstanbul sermayesi tarafından
Türkiye üzerinde tezgâhlanmış bir oyun vardı. Bu uğurda İstanbul sermayesinin emrinde bulunan basın, bürokratları namuslu ve halkı seven bireyler olarak tanıtıyor; siyasiler kötü algısı yaratıyordu.” ifadelerini kullandı.
28 Şubat sürecinde TBMM’nin itibarsız hale getirildiğinden buna mukabil Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK)’ne güven aşılandığından dert yanan Bülent Akarcalı, şunları kaydetti:
“
Medya, bilinçli olarak TBMM’de yemek fiyatları ile ilgili haberler yaptı. Halka ‘Siz açken onlar ucuza yemek yiyor’ iletisini verip önyargı oluşturmaya,
siyaset adamını küçültmeye çalıştılar. Enteresan olan, bunu yazanların çoğunun Ankara’ya bile gelmemiş olmamasıdır. Sonuç itibari ile İstanbul, basın yoluyla Ankara’yı elinde tutarak askeri ve sivil bürokrasinin siyasete müdahalesine meşru zemin hazırladı.
Evet, müdahaleyi TSK yaptı görünüyorsa da onun yanında olan, onunla aynı aynı yapı içine konulmuş yargı mensupları, bürokratlar da var. Zaten İstanbul sermayesinin büyük
holdingilerinin yapısına baktığınızda
yönetim kurullarında eski
Genelkurmay başkanlarını, eski kuvvet komutanlarını görürsünüz. Yine Ankara’nın en önemli kurumlarında görev yapmış
Maliye,
Hazine ve
Gümrük müsteşarlarının holdinglere gelip
danışman olduklarına tanıklık edersiniz. Enteresandır bunlar sol ekolden geldiklerini iddia ederler ama sermayenin emrine girdikten sonra solculukları şekil olarak kalır. “
“BİR HOLDİNG ORTAĞI, GÜVEN ERKAYA’YI DEVAMLI ARIYORDU”
28 Şubat’ta büyük şirketlerden askere telkinler yapıldığını belirten dönemin
ANAP vekillerinden Bülent Akarcalı, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye’nin en büyük holdinglerinden tekine hanımı kanalı ile ortak olan birinin 28 Şubat’ın
Deniz Kuvvetleri Komutanı
Güven Erkaya ile yaptığı
telefon görüşmeleri Ankara’da kayıtlardadır. Bu insanların sırtı devamlı birileri tarafından sıvazlandı.
Çevik Bir, durup dururken mi böyle bir müdahaleye karar verdi? Ben Çevik Bir’i uzun seneler
babasının intikamını almak için,
kan davası için yetiştirilen bir gence benzetiyorum. Burada son dakikada tetiği çeken
genç mi suçlu, yoksa 10-20 sene ona tetiği çektirmek için beynini yıkayanlar mı? Malum Bir’i
Birleşmiş Milletler’in yürüttüğü operasyonda görev aldığında ilahlaştırdılar. Ben de o zaman onun yerinde olsam kendimi Büyük İskender gibi dünyanın fethine çıktığımı zannederim. Ama şu an bütün bunlar bir yana bırakılıyor, ortada olan görünen hedefler alınıyor. Malum geçenlerde post modern darbe ile ilgili operasyonlar yapıldı. Burada içeri alınan Çevik Bir, bir suçlu ise onu o duruma getirenler 10 suçlu. Fakat onu o duruma getirenler, şu an boğazda balık yiyip viski içiyorlar. Elleri cepte hükümetle yan yana fotoğraf çektiriyorlar. Çevik Bir ve arkadaşlarını zamanında kullandılar ondan sonra şimdi gazetelerde kıytırık 1-2 laf o kadar. “
28 Şubat sürecinde
baskı ortamı oluşturulduğundan yakınan Akarcalı, bunun medya eliyle yapıldığına işaret etti. Akarcalı, “Baskının telgraf ile telefonla gelmesine gerek yok. O zaman hangi gazeteyi çevirseniz, hangi özel televizyonu açsanız herkesin ağzından ‘Battı bu
ülke kim kurtaracak’ sözleri duyuluyordu. Daha evvel Süleyman Demirel’i ‘Kurtar bizi baba’ diye çıkaranlar o zaman da ‘Kurtar bizi ağabey’ diye Çevik Bir’i öne sürdüler. 28 Şubat’ta direkt baskıya gerek yoktu. Çünkü Türkiye’nin havası
Londra gibi yağmurlu ve sisliydi. Tabii bu sisli hava, güzel havaların ardından gelmedi. “ yorumunu yaptı.
“ÖZAL İLE SİYASET SAHNESİNE ÇIKTIĞIMIZDA DA BASKILARA MARUZ KALDIK”
12 Eylül’ün ardından Turgut
Özal ile siyaset sahnesine çıktıklarını aktaran deneyimli siyasetçi, o dönem de büyük baskılara maruz kaldıklarının altını çizdi. Bülent Akarcalı, sancılı günlere dair şu anıyı anlattı:
“1983’te nereye gidersek gidelim diyaloglarımızı siyasi şube elemanları dinlerdi. Bizden özür diler, kendilerine verilen emrin böyle olduğunu
itiraf ederlerdi. Özal’ın iktidarının 5 senesi
sıkıyönetim ile geçti. Milletvekilleri havaalanlarında durdurulur, çavuşlar tarafından uçağa binmeden önce
kontrol edilirdi. Orada da yıldırma yapılıyordu, siyasilere baskı yapılıyordu.”(CİHAN)