Türk Silahlı
Kuvvetleri içinde
darbe yanlısı oldukları tespit edilen 16 General ve 150
Albay bir gece
operasyonu ile görevden alındı. Pek çok kişinin bilmediği bu
Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonunu Zaman gazetesinden
Mustafa Armağan yazdı. İşte o operasyon ve operasyonu gerçekleştiren
Başbakan...
Menderes'in ilk işi orduyu temizlemek olmuştu
Bundan 60 yıl önce A
dnan Menderes hükümeti,
Türk Silahlı Kuvvetleri içinde darbe yanlısı oldukları tespit edilenleri bir çırpıda temizleme cesaretini göstermiş, adeta "darbe gibi" bir operasyonla bütün kuvvet ve ordu
komutanları ile 150 albayı görevden almıştı.
Bu çarpıcı
tasfiye, TSK'da gerçekleştirilen en geniş kapsamlı ve en hızlı operasyon olarak tarihe geçmiştir. Öte yandan
iktidar, 10 yıl sonraki 27
Mayıs darbesinin pimini de çekmiş oluyordu.
Genellikle Menderes hükümetinin 1950'de güvenoyu alır almaz ilk "işi"nin ezanı "Arapçaya çevirmek" olduğu söylenirse de, bu pek doğru değildir. Belki
kanun değişikliği anlamında doğru ama "icraat" planında sadece 10 gün önce, radikalliği bakımından ezandan aşağı kalmayan bir iş başarılmıştır.
Birileri haklı olarak soruyordu: Çiçeği burnunda Başbakan bu deli cesaretini nereden buluyordu? Hangi akla hizmeten ordunun harcamalarını kısıyor, üstelik
Genelkurmay Başkanı'ndan tutun da
terfi bekleyen albaylara kadar yüzlerce subayı ordudan atıyordu? Emekli
Org. Sabri
Yirmibeşoğlu, hatıralarında harcamalardaki kısıntının ordu üzerinde "
soğuk duş etkisi" yaptığını, tasfiyenin ise memnuniyetsizlik doğurduğunu açıkça yazmaktadır.
Bazı mahfillerin gözünde Adnan Mende-res'in mimlenmesinin gerçek sebebi, orduyu siyasî otoriteye tâbi kılma girişimiydi. Başbakan bu cesareti kendisinde bir daha bulamayacak olsa da, yıllar sonra ödeyeceği cezayı daha o günden hak etmişti.
Peki olay nasıl gelişmişti?
DP seçimi yeni kazanmıştı ki, birkaç gün sonra birkaç üst düzey komutan toplanıp Cumhurbaşkanı
İnönü'yü ziyarete gittiler. Ona, iktidarı devretmemesini söylediler ve bir işaret verdiği takdirde seçimleri iptal ettirip yeniden Tek Parti dönemine dönmeye kararlı olduklarını bildirdiler.
Öte yandan 5 Haziran günü ihbarcı bir albay, Menderes'i
Başbakanlık konutunda ziyaret ederek İnönü'ye bağlı
generallerin 8 Haziran'ı 9'una bağlayan gece bir darbe yapacaklarını bildirdi. Bunun üzerine harekete geçen Başbakan, önce
Milli Savunma Bakanı ve bazı milletvekilleriyle durumu değerlendirdikten sonra bilgiyi Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'la paylaşır. Aynı gece
Çankaya Köşkü'nde tasfiye operasyonunun düğmesine basılır.
İhbarın bir albaydan gelmiş olması, ordu içinde bir ayrışma olduğunu gösterir. Genç subaylar DP'yi tutarken, yaşlılar cephesi,
CHP yandaşıdır.
6 Haziran 1950 günü tasfiye başlar.
Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman ile Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve
Hava Kuvvetleri komutanları ile üç ordu komutanı (toplam 16 general) görevden alınmış, Genelkurmay Başkanlığı'na
Kara Kuvvetleri Komutanı Nuri Yamut getirilmiş, diğerlerinin yerlerine de atamalar yapılmıştır. Ayrıca birkaç ay içinde 150 albay daha
emekliye sevk edilecektir.
Dikkat çeken nokta ise tasfiyenin özellikle CHP çevrelerinde ve yayın organı olan "
Ulus"ta üzüntüyle karşılanmış olmasıdır. Nitekim muhalefet partisi, iktidara karşı ağır bir dille hücuma geçmiştir. "Ulus" 10 Haziran günü manşetten "Komutanlarımıza
iftira atmayalım" diye bir haber girmiş ve hükümeti bir açıklama yapmaya davet etmiştir. CHP'liler ise orduyu
tahrik edici konuşmalar yapıyorlardı. Bunun üzerine Menderes DP grubuna yaptığı açıklamada orduyu hükümetin üzerine sürmek için tahrik eden CHP'ye fena yüklenmişti. Söyledikleri şuydu:
"Bütün çalışmalarımız
demokrasiyi perçinlemek içindir. Esefle bildirmek isterim ki, iktidarımız henüz bir ayı bulmadığı halde bazı zorunlu değişiklikleri mesele haline getiren CHP, başarılı olmak istiyorsa "iktidar hastaları"nı başlarından atmalıdır. Bu "iktidar hastaları", ortalığı karıştırmak istemektedirler."
Şevket
Süreyya Aydemir'in "Menderes'in Dramı"nda söylediği gibi Menderes'in suçlaması gerçekten ağırdır. "İktidar hastaları" dediği elbette İnönü ve yakın çevresidir. Bunlar orduyu ele alarak bir darbe hazırlamışlardır ve bu yüzden partiden atılmalıdırlar.
Ancak bu iddia büsbütün asıldan esastan yoksun mudur?
Pek değil. Zira o sırada olmasa bile ileriki yıllarda "CHP artı ordu = İktidar" sloganı duyulacaktır. Paşa damadı Metin Toker'in muhteşem formülasyonu ile bunun "CHP eksi ordu = İhtilal" şekline büründüğünü de biliyoruz.
Öte yandan Menderes tarafından tasfiye edilen generallerin bizzat İnönü'nün
silah arkadaşları olup açıktan CHP'yi tuttuklarını hatırlatalım. İnönü bu iddiayı hiç kabul etmemiş, darbeye kimin gücünün yetebileceğini sormuştur. Kimin gücünün yetebildiğini 10 yıl sonra gördüğümüze göre bu sözden, o sırada ihtilal ortamının henüz hazır olmadığını, şartlar hazır olunca gereğinin yerine getirileceğini çıkarmak zor olmasa gerektir.
Nitekim 2 Haziran'da güven oylaması yapılırken CHP'liler son sözü bize vermediniz gibi sudan bir gerekçeyle Meclis'i terk etmişlerdi. DP iktidarının ilk
krizi böyle çıkmış, bu yapay kriz, haklı olarak Demokratları kaygılandırmıştı. Demek ki, demişlerdi, CHP, devlet güçlerini ve orduyu kullanarak yeniden iktidara gelmek niyetinde.
Hakikatte bu kanaat hiç de temelsiz değildi. Nitekim Prof. Ali Fuat Başgil, "
27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri" adlı kitabında bu noktayı şöyle açıklıyor (özetliyorum):
Halkın tepkisinden çekinen İnönü, subayların bu teklifini reddetmişti. Ancak Menderes'in tasfiye operasyonu üzerine hemen ülkenin her tarafından huzursuzluk hüküm sürdüğünü, kimsenin güvenliğinin bulunmadığını ilan edecekti. Gerçekte bu beyanat, hiçbir esasa dayanmıyordu. İnönü böylece, ziyaretine gelen ve darbe yaparak iktidarı kendisine vermek isteyen subaylara bir tür şükranlarını bildiriyordu. Bundan böyle yüksek rütbeli komutanlar arasında memnuniyetsizlik giderek artacaktı.
Prof. Başgil'e göre, 1950 sonlarına doğru
Ankara ile
Erzurum arasında uçan bir grup askeri
uçak şehir ve köylere "milletin biricik ümidi olan İnönü"nün etrafında birleşmek gerektiğini bildiren beyannameler atmışlardı.
Son cümleleri yazarken aniden tarih uykusundan uyandığımı fark ettim. Yoksa farkına varmadan son birkaç yıldır yaşadıklarımızı mı yazmaya başlamıştım?
Balyoz harekâtı filan...
"
Tarihte bu kadar şaşırmamızın nedeni, onu yeterince incelemeyişimizdir." diyen Jean-Paul Roux muydu?
MUSTAFA ARMAĞAN - ZAMAN
Samanyolu TV tarafından hazırlanan 12 bölümlük Demokrasi Yokuşu belgeselinde Menderes ve Demokrat Parti'nin yükselişi ve darbeyle iktidardan uzaklaştırılışı anlatılmıştı: