"Bölügiray Paşa: Olağanüstü Hal
İlanı Gerekebilir." başlıklı mektupda şu ifadeler yer alıyor:
"Demokratik
açılım uydurmasının gerçekte '
Kürtçülük
açılımı' olduğunu herkes bilmektedir. Eğer gerçekten ve içtenlikle bir 'demokratik açılım' yapılması isteniyorsa, öncelikle
demokrasi ve özgürlüklere vurulmuş bir
kelepçe olan Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Yasası değiştirilmeli, giderek siyasallaşan yargının bağımsızlığı sağlanmalı, yolsuzluklara bir
zırh gibi geçirilmiş olan dokunulmazlıkların kaldırılması ve bunun gibi demokrasinin önünü açacak gerçek açılımlar yapılmalıdır.
AKP'nin Kürtçülük açılımının arkasında ABD var. ABD yıllardır
Türkiye'nin boynuna bir 'Kürtçülük
halkası' takmış, iplerini elinde sıkıca tutmaktadır. Ülkemizi yöneten çapsız, basiretsiz, yeteneksiz, deneyimsiz, kişisel hırsları akıllarını aşmış olan kimseler ve ayrıca onların yurtdışındaki ve içindeki işbirlikçileri, Türkiye ile istedikleri gibi oyun oynamaktadır.
Bunun son kanıtı,
Kuzey Irak'taki
PKK yuvalarının halen de korunup kollanmakta olmasıdır. Oysa ABD isteseydi, bu yuvaları Türkiye'nin de
işbirliği ile yok etmek işten bile değildi. Ama ABD bunu yapmak yerine bizimkilere 'Kürtçülük açılımını' yaptırmayı yeğlemiştir. Bu açılımın ucu ise '
Bağımsız Kürt Devletine' uzanmaktadır. Bölgedeki güvenlik sorunumuza gelince: 12
Eylül sonrasında bölücü
terör sıfır noktasında iken
Özal yönetiminin basiretsiz tutumu sonucunda
tırmanış gösterdi, binlerce şehit verilmesine ve onbinlerce vatandaşın ölümüne neden oldu. Ancak TSK'nın ödünsüz ve amansız savaşımı sonucu 1990'lı yılların sonunda ve 2000'li yılların başında sıfır noktasına yaklaştı. AKP iktidara gelince bölücü terör yeniden hortladı ve 'Kürtçülük açılımının'da etkisiyle son zamanlarda büyük bir iç kargaşaya neden oldu.
Polis canla başla, hatta kimi zaman canı pahasına çalışıyor. Ancak giderek, olayları önleme ve bastırma konusunda yeterli olamadığı görülüyor.
Filistin'deki 'intifada'yı (Halk
ayaklanması) örnek alarak yaratılan ayaklanma ve
isyan provaları kontroldan çıkma yolundadır... Ve kimi zaman bir 'halk kalkışmasına' dönüşme olasılığını akla getirmektedir. Sağduyudan yoksun DTP yöneticilerinin tutum ve davranışlarına bakılırsa, onların da hedefinin bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir durum, gerçek bir '
iç savaş' durumu yaratabilir. Ayrıca şimdi sağduyulu davranan Türk milletinin ne zamana kadar
sabır göstereceği de ayarı bir konudur.
12 Eylül'ün bir 'iç savaş' öncesini andıran günlerinde en olaylı ve kanlı bir bölgeden sorumlu bir görevli,
Adana ve çevresi
sıkıyönetim komutanı olarak, şimdi bugünlerde yaşanmakta olan olayların acısını daha da derinden duyuyorum.
Bu bağlamda, bölgede etkili bir güvenlik ve huzur ortamı sağlayabilmek için 'sıkıyönetim' değilse bile, bir 'OLAĞANÜSTÜ HAL İLANI' gerekebileceğini düşünüyorum. Kuşkusuz böyle bir durum hiçbir zaman arzu edilmez ama 12 Eylül öncesindeki yoğun iç çatışma günlerinde sıkıyönetim ilanını şiddetle karşı çıkan
Başbakan Bülent Ecevit'in,
Kahramanmaraş soykırımı karşısında sıkıyönetimi ilan etmek zorunda kaldığı da unutulmamalıdır. Eğer bir fırsat bulup göz atabilirseniz, 1991 yılında yayınlan Özal Döneminde Bölücü Terör isimli kitabımın sonunda yazdığım senaryoların adım adım gerçekleşme yolunda olduğunu hemen görebilirsiniz. Saygı ve Sevgilerimle."