Konu hep aynı.
Asimetrik
psikolojik harekat iddiası, ordunun yıpratılması vesaire.
Genelkurmay Başkanı siyasetin alanına müdahale ediyor,
Kamuoyunda haddinden fazla yer alıyor, çokça kameraların karşısına çıkıyor,
Herkesi azarlar gibi konuşuyor.
Başbuğ; açıklamalarının büyük kısmının bilgi yanlışlıklarıyla dolu olması sebebiyle de çok eleştiriliyor.
İstifa etsin deniyor,
Başbakan'a ‘görevden al' diye sesleniliyor.
Başbakan görevden alamayacağını kibarca söyledi.
Başbuğ hepimize nizam vermeye devam ediyor.
Bu ülkenin akademisyeni, gazetecisi, yazarı, çizeri, aydını ülkenin
Genelkurmay Başkanından periyodik olarak azar işitmek zorunda mı ?
27 Nisan'da hükümet, kendine
muhtıra veren askere karşı çıktı ve ‘dur bakalım' dedi.
Bakanlar kurulu toplandı, sonrasında ortak
bildiri okundu.
Hükümet askere görevlerini ve pozisyonunu hatırlattı, e-muhtıranın altına girmedi.
Bu dik duruş Yeltsin'in tankın üzerine çıkmasıyla eşdeğer tutuldu.
Postalcılar dışındaki herkes bu dik duruşu alkışladı.
Hükümet kendini ezdirmedi.
Başbakan askerin kendilerine nizam vermeye kalkmasına sessiz kalmadı.
Bu bir kırılma noktasıydı.
27 Nisan'da beklemediği bir tepkiyle karşılaşan asker yön değiştirdi.
Hükümete diş geçiremeyeceğini anlayınca ülkenin yazarına, gazetecisine,
öğretim üyesine, hakimine, savcısına yöneldi.
İçindeki cuntayla ilgili zor günler geçiren TSK yönetimi, çok hata yapınca belli ki sinirler bozuldu.
Gerginlik sese ve tavırlara yansıdı.
Başbuğ'un kaçıncı kez millete hiza vermeye kalktığının sayısını bile artık hatırlayamıyoruz.
Başbuğ akademisyene nasıl konuşacağını öğretiyor, gazeteciye ne yazacağını söylüyor, hakime savcıya nasıl karar alması gerektiğini salık veriyor, siyasetçiye ne yapması gerektiğini anlatıyor.
Bu olacak iş mi ?
Peki 27 Nisan'da asker karşısında dik duran hükümet şimdi nerede ?
Başbuğ'un
Oruç Reis Fırkateyni'nden ayar yapmaya çalıştığı insanlar bu ülkenin insanı değil mi ?
Başbakan niçin Genelkurmay Başkanının toplumu yola getirme salvolarına sessiz kalıyor ?
İktidar kendine karşı yapılana ses çıkarıyor da kendini seçene karşı yapılana niçin sükut ediyor ?
Bunun sebebi ne ?
Acaba Başbakan ve hükümet, askerin millete karsı
canlı yayınlarda muhtıra yayınlamasına ne zaman ‘dur' diyecek ?
Genelkurmay başkanı çıkıp savcının, hakimin nasıl hareket etmesi gerektiğini dikta edebilir mi ?
Bütün bunlar oluyor.
27 Nisan'daki muhtıraya karşı hükümetin dik duruşunun arkasında millet vardı.
Ama maalesef millet; yediği canlı yayın muhtıralarında hükümeti arkasında göremiyor.
İki ayda bir televizyonda herkese komutlar yağdırmanın 27 Nisan'da muhtıra vermekten ne farkı var ?
Herkes merak ediyor.
Domuz gribi aşısı konusunda ‘
Sağlık Bakanım gibi düşünmüyorum' deyip en başarılı bakanlarından birini 70 milyonun önünde by-pass eden sayın Başbakan, acaba millete nizam verme konusunda bir gün ‘Genelkurmay Başkanım gibi düşünmüyorum' da diyecek mi ?
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU-SAMANYOLUHABER.COM