İkinci
Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde 4 Ocak 2006’daki
Güvenlik Toplantısı’nda
Başbakan Erdoğan’ın generallerle yaptığı
tartışma da var.
ORG. CÖMERT: Her sözümüze karşı çıkıyorsunuz.
ERDOĞAN: Dinle! Ben kurulun başkanıyım. Benimle aynı düşünmeyebilirsiniz.
ORG. BÜYÜKANIT: Din ulusun oluşumunda söz konusu değildir.
ERDOĞAN: Burada size kesinlikle katılmıyorum.
CÖMERT: Ümmetçi yaklaşım sergiliyorsunuz.
ERDOĞAN: Dinle o zaman. Siz başka bir dünyada yaşıyorsunuz.
ORG. IĞSIZ: Diyarbakır Belediye Başkanı gitmeli.
ERDOĞAN: Bizim almamız yanlış anlaşılır. Hem bir tane değil ki 56 tane..
Ergenekon iddianamesinin 248 klasörlük eklerinde
Başbakanlık’ta 4 Ocak 2006’da gerçekleşen
güvenlik zirvesi toplantısının kayıtları da yer aldı. 204’üncü klasörde yer alan
belge gazeteci Mustafa
Balbay’ın bilgisayarından çıkmış. Başbakanlık’taki güvenlik zirvesi toplantısına Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra hükümet üyesi bakanlar katılmış.
Askerlerden ise toplantıda dönemin
Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök, Kara
Kuvvetleri Komutanı
Yaşar Büyükanıt,
Hava Kuvvetleri Komutanı
Faruk Cömert ve
Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri’nin de olduğu
kuvvet komutanları bulunmuş. Kayıtlardan, komutanlar ile Erdoğan arasında başlayan karşılıklı
diyalogların, zaman zaman sert tartışmalara dönüştüğü anlaşılıyor. Erdoğan’ın “dinleyin” diye uyarı yapmak zorunda kaldığı toplantı, askerlerin “irticai tehdit” ve “bölücü faaliyetler” maddeleriyle yaptığı sunumla başlıyor.
İşte o toplantının kayıtları:
Milli Savunma Bakanı: Belirtilen konuların bir kısmı asayişe müteallik konulardır.
Türkiye’de hiçbir avrupa ülkesinde olmadiği kadar savcılar bağımsızdır. Bu müşahhas suçlar
savcılıklara iletildi mi acaba.
Deniz Kuvvetleri Komutanı: Gölcük’teki olay iki sene önce oldu.
Savcıya intikal ettirildi. Fakat hiçbir işlem yapılmadı.
Başbakan: İrtica konusu hassastır. Sizinle hemfikirim. Bu konuda ortak dil geliştirilmelidir.
Cumhuriyetin ilk döneminde irtica vardı. Fakat bugün yok. “Cumhuriyet halkla kucaklaşamadı” denilmemeli. Bugün büyük bir çoğunluk
laiklikle barışıktır. (...)
Tek parti döneminden yakın zamana kadar irtica malzeme olarak kullanılmıştır. 82 Ana
yasası’nda yer alan laiklik tanımı parti programına kondu.
Atatürk’ün din eğitiminde öncelikli hedefi aydınlatılmış din adamlarının yetiştirilmesi olmuştur. Atatürk, Elmalılı
Hamdi’ye zira
tefsir yazdırmıştır.
İlahiyat,
İmam Hatip Atatürk’ün fikridir.
Dini de laikliği de istismar yalnış
Burada üzülerek izliyorum ki,
İmam Hatip konusunda rahatsızlık var. Bu okulların olmayışı merdiven altı din eğitimine sebep verir. Rejim karşıtı aşırı uçlar var. Bunu kabul ediyorum. Bunlara mücadele hukuk içerisinde yapılmalıdır. (...)
Din istismarı yanlış olduğu gibi, laiklik ve irtica üzerinden de
prim yapılması, bunların malzeme olarak kullanılması da yanlıştır. Atatürkçülük herkesin ortak malıdır. Kimsenin tekelinde değildir. Dindarlara suçlu muamelesi yapılmamalıdır. (...)
Ben tabii ki YAŞ’ta askeri konuların konuşulmasını isterim. MGK var. Biz neden o toplantıları yapıyoruz. Burada sadece TSK ile ilgili konuları görüşmemiz lazım.
Askerin İmam Hatip şikayeti
Genkr. Başkanı: Kutlu doğumun mülki amirlerle ilgisi yok. MEB yönetmeliğinde böyle bir konu yok. Kendi yönetmeliğinde yer almamasına rağmen internet sitesine bu konuyu koymuştur. Sunumda İmam Hatiplere karşı bir tavır yok. İmam Hatip okullarını farklı açılara çekmek isteyenler var. İmam Hatipler’de yapılan anketlere göre öğrencilerin yüzde 85i laikliğe inanmıyor. Dolayısıyla, maalesef İHO’ları aydın din adamı yetiştirmiyor. Bazılarının istismar ettiği okullar haline geldi bu okullar.
(Atatürk’e
hakaret ile ilgili) toplumda şöyle bir eğilim var. Atatürk’e kim hakaret ederse toplumda Atatürk’e teveccüh artıyor. O kişinin (Yayla) isminin önünde Prof. olabilir. Ama bu kadar cehalet ancak okumakla olur.
Başbakan: Yayla, orada sorular üzerinde
cevap veriyor. Soruyu soran gazeteci. Başka Prof.lar da başka şeyleri eleştiriyor. Bunlar da yaşanan şeyler. Tabii, “bu adam” ifadesinin kullanılmaması lazım idi.
Gnkur. Başkanı: Şimdi müsaa
denizle bir ara veriyorum.
Kara Kuvvetleri Komutanı: Müzakereye devam etmeyecekmiyiz?
Gnkur Başkanı: Ama programın çok gerisinde kaldık. (Ara verildi)
(15 dakikalık arada 3.
Ordu Komutanı Orhan Yöney ile KKK arasında şu diyalog geçti.)
Orhan Yöney: Her sene bu konuyu açıyoruz. Hep top bizde kalıyor.
KKK: (Gnkur.bşk.nın sözüne atfen) zaman kalmadı olur mu?
Orhan Yöney: Akşam Cumhurbaşkanına gidilecek.
KKK: Ya bana ne. Giderlerse gitsinler.
(Kendi aralarına İmam Hatiplerin mevcut oranlarını görüştüler.
TESEV’in
raporu üzerinde söz ettiler.)
KKK: Bunu söylersek (Başbakan) morarır. Bak şimdi buna ne diyecek bakalım.
Aradan sonra KKK söz aldı.)
KKK: Bu konuya biraz üst seviyede baksak iyi olur.
Anayasa 2. maddesinde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık niteliği var. Bizim en büyük kabahatimiz bu konuyu anlatamamızdır. Ülkü, dil, kültür birliği ulusun oluşmasında temel unsurlardır. Din konusu ulusun oluşumunda söz konusu değildir.
Başbakan: Burada size katılmıyorum.
KKK: Belki de farklılığımız buradan kaynaklanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel tehdidi mevcuttur. Bölücü
terör ki bunun altında etnik milliyetçilik vardir. İkinci tehdit olan irticada is
e devletin esasını din temelleri üzerine oturtmak vardır. (...) Din konusuna saygılıyız. Tartışılacak bir noktası yok.
Ulus devletin üç temel niteliğinden başka bir niteliğin ön plana çıkmasına irtica diyebiliriz.
Elimde bir araştırma var. Bilimsel olduğu iddia edildiğinden bilimseldir diyebiliriz. (TESEV’in raporu) Soru şu: Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Yüzde 44.6’sı öncelikle
Müslüman olarak tanımlıyor.
Atatürk’ten sonraki bütün nesillerin suçudur bu. Bu bizi rahatsız ediyor.
Kendisine ‘Türk’ diyenler azalıyor
Kendini öncelikle Türk olarak tanımlayanların oranı 1999’da yüzde 20.8 iken 2006’da yüzde 19.4’e inmiştir. Öncelikle
Türk vatandaşı olarak tanımlayanların oranı 1999’da yüzde 34 iken 2006 yılında bu oran yüzde 29’a inmiştir. Bizi rahatsız eden boyut bu. Sizce Türkiye parti sistemi içinde temelinde din olan parti yer almalı mı sorusuna 1999’da yüzde 25
evet derken 2006’da bu oran yüzde 41’e çıkmıştır. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konudur bu. Bu gelişmeler bizi rahatsız ediyor. Endişelendiriyor.
2003 yılında yüksek
öğretim kurulu ve
diyanet işleri başkanlığından alınan rakamlara göre diyanet işleri başkanlığının kadro ihtiyacı 5500’dür.
İmam Hatip Lisesi mezunlarının sayısı ise 25.000’dir.
Başbakan: Bu mümkün değil
KKK: Kimse İHL ve ilahiyat fakültelerine karşı değil.
Başbakan: Bu sayıları
Milli Eğitim Bakanlığı ile bir check edin. Bu rakamları nereden aldınız?
KKK: Bekir Kalyoncu paşadan.
Başbakan: Bekir Bey nereden aldıysa yanlış almış.
Korg. Bekir Kalyoncu: RTÜK’ten aldım.
Başbakan:Sıkıntı zaten orada
Gnkur. Başkanı: Bu rapor TESEV’in bunun bilimsel bir tarafı yok.
Başbakan: Kendisinin tarikat şeyhi apaçık belli olan, sakalı olan bir kişinin başkanlığını yaptığı partiye karşı bir
uygulama yapıldı mı?
KKK: Biz hukuk devleti diyoruz. Siz tavır alırsanız birileri etkilenir.
Başbakan: Savcılar niçin müdahale etmiyorlar.
Hava Kuvvetleri Komutanı: Hukuk devletinde savcı yasa neyse onu yapar. Siz hangi kanunu çıkarırsanız savcı onu uygular.
Başbakan: Sayın Cömert! Yoruma göre değişiyor.
Hava Kuvvetleri Komutanı: Biz hukuk sistemini de suçlamayalım.
Başbakan: Ama şunu da bileceğiz. Hukuk matematik değildir. Bana
şeytan diyorlar. Bütün bunlara rağmen savcılık birşey yapmıyor.
‘Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz’
Hava Kuvvetleri Komutanı: Bizim her söylediğimize siz karşı çıkıyorsunuz.
Başbakan: Dinle! Ben bu kurulun başkanıyım. Siz üye olarak benim sizinle aynı şeyi düşünmediğimi söylüyorsunuz. Ben de başkan olarak kendi düşüncemi söylüyorum.
Hava Kuvvetleri Komutanı: Açık olarak söylüyorum. İktidarınızda öyle şeyler yaşanıyor ki büyük değişimler var ülkemizde. Okullar, TV’ler din ağırlıklı. TRT dini yayınlar yapıyor.
Başbakan: Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz. Nerede yaşanıyor bunlar.
Hava Kuvvetleri Komutanı: TR 2’de her sabah dini program yayınlanıyor. Bir milli eğitim bakanlığı var ki bütün meselesi İHL, dini konular vesaire vesaire.
Başbakan: Katılmıyorum.
Hava Kuvvetleri Komutanı: MEB’in o kadar sorunu varken Millilikten uzaklaştırılan bir eğitim sistemi var. Kısacası, hükümet başı olarak partinizin hassas olması, üniter devlet yapısına sahip çıkmasını istiyoruz. Ümmetçi yaklaşım sergiliyorsunuz.
Başbakan: Dinle o zaman beni. Siz başka bir dünyada yaşıyorsunuz. Size birileri birşeyler getiriyor, onlarla konuşuyorsunuz. Biz okullara
bilişim teknolojilerini getiriyoruz. (örnekler veriyor) Doğuda Güneydoğuda (şunları şunları) yapıyoruz. Tabi siz oralarda fazla dolaşmıyorsunuz. Siz bunları takip etmiyorsunuz. Benden başka o
bölgeye giden lider yok. TC vatandaşlığı üst kimliğini ben dile getiriyorum. Eğer takip ettiyseniz görürsünüz. Laiklik konusunda tavrımız bellidir. Davet edin MEB bakanını konuşsun. “Milli Eğitim Milli değildir” yaklaşımını kabul etmiyorum. Ama kafatasçı yaklaşıma da sahip değildir.
Kadrolaşmalardan bahsediyorsunuz... Personelden sadece 52 tanesi İmam Hatip menşelidir. Bunlar da bizden önceki dönemde devlete girmişler.
Şu anda
KPSS ile memur alıyoruz. Bu sınavı biz çıkarmadık, rahmetli Ecevit zamanında uygulamaya başlandı.
Adalet bakanlığına hakim alacağiz. Yıllar yılı hangi sistemle alınıyorsa o sistemle alacağız. Ama daniştay alamazsınız dedi. Yüksek Askeri
Şura’da bu konuların yeri olmamalı. Milli Güvenlik Kurulunda bu konuları görüşebiliriz. Şeklinde ifadelerin yer aldığı görülmüştür.
Hükümete “Osman Baydemir’i görevden alın” baskısı
Aynı toplantıda kuvvet komutanları Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı
Osman Baydemir’in görevinden alınmasını istiyorlar:
Devletin tüm organları terör konusunda kararlılığını ortaya koymalı. Bizim iki beklentimiz var. Birinci beklentimiz şudur: Diyarbakır Belediye Başkanı suç işlemektedir. İç İşleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılma şartları oluşmuştur. Talep hukuk dış bir uygulama değildir. Hoşgörü devam edecek olursa,
terör örgütü faaliyetlerini şehre taşıyacaktır. İkinci beklentimiz ise, köy korucuları terör örgütü sempatizanlarının hedefi konumundadır, korucuların güvenlik kuvvetlerine katkısından faydalanıyoruz.
Bu konuda 2 sorun bulunmaktadır.
Birincisi: Koruculardaki zayiatları telafi edemiyoruz. Talebimiz, 2000 yılında çıkarılan
genelge ve
eylem planının yeniden gözden geçirilmesidir. İkincisi de GKK sisteminin ıslahı ile ilgilidir.
Milli Savunma Bakanı (MSB): Diyarbakır Belediye Başkanı’nın görevden alınması konusunu İç İşleri Bakanlığı düşündü. Fakat, yargıyla ilgili problem sahaları tespit edildiği için (kararın geri dönmesi gibi) bundan vazgeçildi.
Başbakan: Diyarbakır Belediye Başkanı konusunu malumunuz MGK’da da görüşmüştük. Bu konuda yargı ile ilgili problemler var. İki kez cenazenin belediye araçları ile taşınması
mahkemeye intikal etti. Ancak, mahkeme onların lehinde karar verdi. Mahkemenin görevden alması farklı şey, bizim görevden almamız farklı şey. Bizim görevden almamız yanlış anlaşılır. Bu Belediye Başkanları bir tane değil ki, 56 tane. Son afet olaylarında birşeyler yapmak istediler. Ama devlet olarak onların önünü kestik.
Geçici köy korucuları ile ilgili bir çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili yasa çıkaracağız. Başbakan ile yapılan toplantının ardından komutanların kendi arasında yaptığı toplantıda Baydemir hakkında dikkat
çekici diyaloglar geçiyor:
J. Gn. K.: Belediye Başkanı dışarı çıkarken validen İzin almalı. Diyarbakır valisi Baydemir’in gidişine müsaade etmesin.
Gnkur. Bsk.: Belediye başkanlarının (Özellikle Baydemir’in) DTP’ye sormadan dışarı gitmesinden, parti aslında rahatsız. Bunları birbirine düşürecek nifak tohumları bulunabilirse, zayıflatmak daha kolay olur.
KKK. Org. Yasar Büyükanıt: Hükümetin samimiyetine inanmıyorum. Bu konuda J. Gn. K’na katılıyorum. Başbakan’ın danışmanlarının çoğu bölge kökenli, terörle mücadeleyi olumsuz etkileyen hususlar arasında.
TARAF