Hocaefendi'den sandık uyarısı - İzle

Yerel Seçimlere az bir süre kala siyasi partiler arasındaki propaganda yarışı son sürat devam ederken, siyaset dışı unsurlar da sürece müdahil oluyor.

<b>Hocaefendi'den sandık uyarısı</b> - İzle

Seçim öncesi devreye giren karanlık ellerin bu seferki hedefi demokrasinin olmazsa olmazı olan sandık başına gidip oy kullanma hakkı oldu. Gece ve sabah erken saatlerde apartman apartman dolaşan gruplar, posta kutularına bıraktıkları ilanlarla vatandaşları oy vermemeye çağırıyor. Hatta bu konuda o kadar ileri gidiliyor ki "Oy verenlerin imandan çıkacağı ve kafir olacağı" bile iddia ediliyor."Namaz kılanlara oy verilmemesi gerektiği ve seçimlerin aslında bir anlam ifade etmediği"de bu esrarengiz ilanlarda yer alıyor.Karanlık ellerin seçim oyununu Fethullah Gülen Hocaefendi bozdu. HOCAEFENDİ'DEN VATANDAŞLARA SANDIK UYARISI www.herkul.org'da yayınlanan ve "Meydanların Dili ve Oyların Rengi" konulu sohbetinde Hocaefendi çok önemli tavsiyelerde bulunuyor, yerel seçimlere ve oy kullanmanın önemine değiniyor. "İnanan bir insanın, inandığı istikamette oyunu kullanması, üzerine bir vecibedir ve bu görevini yerine getirmeyen bir insan günaha girmiş olur" diyen Hocaefendi "İnsan, kendi kaderini ve mefkuresini de ilgilendiren meselelere karşı bütün bütün kayıtsız kalamaz. Hatta, o meselelerin gereğini yerine getirmek bir yönüyle Allah hakkıdır. Bu itibarla da, seçimleri boykot çağrısı yapanlar –en yumuşak ifadeyle– adalet-i mahza ve adalet-i izafiye konularını anlayamamış ve dinin ruhunu kavrayamamış kimselerdir" diyor. Ve hocaefendi yegane arzusunu açıklıyor; "bağımsız ve devletler muvazenesinde söz sahibi bir Türkiye..." İzleyin... Birinci Bölüm: (00.32 - 29.10) Meydanların Dili ve Üslup Meselesi Soru: Özellikle seçim sürecinde, kürsüye çıkan ya da kendisine mikrofon uzatılan hemen herkesin oldukça öfkeli ve rakiplerini yerin dibine batırırcasına konuştuklarına şahit oluyoruz. Yediden yetmişe herkesin önünde cereyan eden bu atışmalardaki genellemelerden dolayı bilhassa siyaset sahnesinde yara almayan şahıs ve kurum da kalmıyor. Bu açıdan, meydanların dilini ve üslup meselesini değerlendirir misiniz? -Üslup ayn-ı insandır; insanın kıymeti üslubundan anlaşılabilir. (01.10) -Bazen dinleyici kitle, hatibi kürsüsünden alıp kendi seviyesine indirir; dolayısıyla da, konuşan insan genel üslubuna yakışmayan beyanlarda bulunabilir. Ne var ki, hiçbir sebep, üslup bozukluğuna mazeret sayılamaz. (02.54) -Onca ciddi mesele karşısında heyecan duymayan iki ayrı dinleyici grubunun “pilli” ve “fena fi’l-hayvan” sözleri üzerine kopardıkları alkış tufanı... (03.02) -Üslup kırılmasında kulağa ilişen hususlardan biri de çok saldırgan bir dil kullanılmasıdır. Bir insanın, rakibine ve onun takipçilerine karşı saldırırcasına konuşması çok ayıptır; fakat, taraftar olan dinleyicilerin o çirkin sözleri alkışlamaları ve savunmaları ondan daha büyük bir ayıptır. (05.37) -Günümüzde yapılan en büyük yanlışlardan bir diğeri de bir heyetin bütünüyle karalanmasıdır. “Uğursuzlar, beceriksizler, ülkeyi satanlar...” diyerek, şöyle böyle bir tercihten dolayı bir yere gönül vermiş insanların hepsini birden karalamak öyle büyük bir vebaldir ki, bu cürmü işleyen biri o insanların umumundan helallik almadan Cennet’e giremez. (07.47) -Özellikle devlet adamlarını ve siyaset ehlini daha sonra utanacakları sözler sarfetmekten alıkoyacak en önemli vesile istişaredir; yanında beklentisiz ve hakperest danışmanlar bulunduran ve onların fikirlerine değer veren kimseler, meşveretin hakkını vermeleri nispetinde yanlışlıklardan uzak kalacaklardır. (09.30) -Bir tenkitte bulunurken, ister falan partinin taraftarlarının isterse de filan kurumların tamamını hedef almak ve meseleyi ta’mim ederek o dairedeki bütün insanları karalamak çok çirkin bir davranıştır. Her müessesede olduğu gibi, mesela Adliye ve Askeriye’de de olumsuz işler yapan bazı kimseler bulunabilir; onların yüzünden o müesseseleri bütünüyle karalamak ve gözden çıkarmak zulümdür. (14.15) -Yeniçeri arasından kendi hükümdarını mıncıklayarak öldüren insanlar da çıkmıştır; fakat, dört-beş asır boyunca milletin namus, şeref, haysiyet ve istiklalini koruyan da yine yeniçeridir. Bu itibarla da, üç-beş kişinin hataları sebebiyle “peygamber ocağı” dediğimiz müessesemizi topyekün karalayanlar baltayı kendi ayaklarına vurduklarının farkına varmalıdırlar. (18.00) -Bazı kurumlardaki kimi insanlar çok olumlu hizmetlerin aleyhinde olabiliyorlar; ne var ki, onlara karşı “herkes kendi karakterinin gereğini sergiler” demeyi bile yakışıksız sayıyorum. Çünkü, bu beyanda da “karakteri çirkinliklere açık” demek gibi bir hakaret söz konusudur. Oysa, başkalarının saldırganlığı, saldırgan davranmayı bize meşru kılmaz. (20.45) -Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in “Beni Rabbim terbiye etti; terbiyemi ne de güzel yaptı!..” mealindeki sözünün manası... (22.31) İkinci Bölüm: (29.11 - 57.38) Milletin Hâkimiyeti ve Oyların Rengi Soru: Bazı kimselerin bir küfür ifadesi saydıkları ve seçimleri boykot çağrılarına argüman olarak kullandıkları “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca, genel manada siyasete bakışımız zaviyesinden, seçim zamanı kendimize daha yakın gördüğümüz bir adaya oy vermemiz “siyasete dalmak” sayılır mı, lutfeder misiniz? -Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk defa telaffuz edilirken “Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir” şeklinde söylenen, zamanla mazmun ve mefhum korunmakla beraber kelimelerle oynanarak “Hâkimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” sözüyle seslendirilen ve günümüzde daha yalın bir Türkçe kullanma iddiasıyla “Egemenlik milletindir” cümlesiyle vurgulanmak istenen husus demokrasidir. Bu söz, hâkimiyetin –hâşâ– Allah’tan alınarak insanlara verilmesi demek değildir; aksine, hâkimiyetin, Allah’ın vazettiği esaslar çerçevesinde, kaba kuvvet temsilcilerinin elinden alınıp millete verilmiş olduğunu belirtmektedir. (29.49) -İnsan, kendi kaderini ve mefkuresini de ilgilendiren meselelere karşı bütün bütün kayıtsız kalamaz. Hatta, o meselelerin gereğini yerine getirmek bir yönüyle Allah hakkıdır. Bu itibarla da, seçimleri boykot çağrısı yapanlar –en yumuşak ifadeyle– adalet-i mahza ve adalet-i izafiye konularını anlayamamış ve dinin ruhunu kavrayamamış kimselerdir. (43.30) -Dünyadan elini eteğini çekmiş ve tamamen ahirete mütevecih olmuş o Fikir Mimarı, bir dönemde ruh ve mana köklerinden süzülüp gelen değerlere karşı saygılı bulduğu bir partiye açıktan açığa oy vermiştir. Hiçbirimiz Allah’la irtibat ve İslam’a bağlılık mevzuunda onun kadar derin olduğumuzu söyleyemeyiz. Bu açıdan, siyasete dalmak ile mefkuremizi de ilgilendiren mevzularla gerektiği kadar alakadar olmak birbirine karıştırılmamalıdır. (45.57) -İnanan bir insanın -kendi ruh ve mana köklerinin yeniden neşv ü nema bulması niyetiyle- inandığı istikamette oyunu kullanması, üzerine bir vecibedir; bu görevini yerine getirmeyen bir insan günaha girmiş olur. (47.53) -İster genel isterse de mahalli seçimlerde, imkanım olsa, borç para alır, biletlerini temin eder ve burada duran arkadaşların bile oylarını kullanmak üzere Türkiye’ye gidip gelmelerini isterdim. Hiçbir zaman şu ya da bu partiyi işaret etmedim. Ne var ki, imkanı olduğu halde, mefkuresi hesabına faydalı gördüğü kimseler için izhar-ı re’yde bulunmayanların Allah katında mesul olacaklarına inanıyorum. (49.17) -Siyasetçilerle ve parti temsilcileriyle yapılan görüşmeler; destek talepleri ve verilen cevaplar... (50.37) -Biz hiçbir zaman siyasete dalmadık; asla parti ayırımı yapmadık; bütün siyasi cereyanların temsilcilerine aynı yakınlıkta bulunduk; faydasına inandığımız görüşlerimizi onlarla paylaştık. Bugün de aynı yerde duruyoruz; bizim değerlerimize saygılı olan, kalbî ve ruhî hayatımızı hesaba katan ve aynı zamanda ebed arzularımız adına da bir mesajı bulunan insanlar hangi partide olurlarsa olsunlar, biz onlardan yana izhar-ı re’yde bulunuruz. Bizim yegane arzumuz, bağımsız ve devletler muvazenesinde söz sahibi bir Türkiye’dir. (55.20)
<< Önceki Haber Hocaefendi'den sandık uyarısı - İzle Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER