Ancak gediğimiz haftalarda gönde 700 bin kez 'tık'lanan www.sehitlerolmez.com sitesinin editörü Yusuf İnan. "Acı reçete
ülkemizin bütünlüğü için iyi gelecek" başlıklı bir yazı kaleme aldı ve bu yazıda "gelecek nesillere kan mirası bırakmamak istiyorsak devletin bağışlayıcı bir
baba rolü üstlenmesi gerektiğini" vurguladı. Yusuf İnan ile 25 yıldır on binlerce insanın ölümüne, yüz binlerce insanın evsiz yurtsuz kalmasına, milyonlarca doların dağa taşa saçılmasına neden olan süreci tüm ayrıntılarıyla konuştuk.
- Kiminin Kürt sorunu, kiminin terör sorunu olarak ifade ettiği son 25 yıllık kanlı süreci siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet terör konusunda hazırlıksız yakalandı denebilir. Bu kadar büyütüleceği, dışarıdan bu kadar
destek alacağı beklenmiyordu.
Türkiye bu konunun askeri tedbirlerle çözülebileceğini düşünerek uzun yıllar mücadele etti. Bu konuda siyasi olarak çözüm sadece Turgut
Özal döneminde gündeme geldi. Ancak o dönemde Türkiye bu çözüm yollarını kabullenmekte zorluk çekti. İnsanlar çocuklarını şehit vermişler, üst düzey askerler emirlerindeki pek çok insani şehit vermiş. Durum böyleyken
teröristlerle konuşmak düşünülemedi ve askeri tedbirlerle hu işin çözülmesi istendi. Ancak bu yolla da çözülemedi.
- Şu anki demokratik acılım sürecini tatmin edici buluyor musunuz?
Bu süreç devletin asi çocuğunu affetmesi projesidir. Türkiye bu
açılıma sahip çıkacak ve kendi evlatlarının birbirlerini öttürmelerine imkân sağlamayacak. Süreç çok iyi değerlendirilmeli ve şehit
aileleri rencide edilmeyecek şekilde bu dağdan inmeler sürmeli. Dağdan inen insanlar da bizim ülkemizin çocukları. Bu insanlar yaptıklarını hata olarak görmeseler bile biz bu insanları kazanmak zorundayız. Onların da isimleri Mehmet, Mustafa. Ahmet vs... Bugüne kadar biz birlikte yaşamışız: halkın birbiriyle herhangi bir sorunu yok.
- Yani siz bu durumu babanın "yaramazlık yapan çocuğunu affedip aileye geri kazanma çabası olarak görüyorsunuz...
Evet, aynen öyle. Ancak, ülkeyi bir aile olarak düşünürsek kardeşlerin hepsinin aynı fikirde olmasını bekleyemeyiz. Kardeşlerime gelsin ve ailemizin düzeni bozulmasın diyenler olacağı gibi. Kardeşlerinin cezalandırılmasını isteyenler de olacak. Bu gayet
doğal... Ama eğer Türkiye aile bütünlüğünü istiyorsa bir şekilde ortak yolu bulmak zorunda. Çünkü biz terörist deyip öldürüyoruz ama öldürülen kişi Ayşe Teyze'nin oğlu Mehmet. Onlar da askeri öldürüyorlar: öldürülen askerin adı Boran. Bu konu artık Türk halkının içini fazlasıyla acıtıyor. Gelinen bu süreçte herkes fazlasıyla sağduyu göstermeli ve Türkiye artık teröre giden mali kaynaktan israf etmekten kurtulmalıdır.
- Türkiye geçmişin aksine düşman edebiyatını bir kenara bırakarak ilişkilerini sürdürme çabasına girdi, izlenen barışçı politikaları siz nasıl yorumluyorsunuz?
Artık dünyanın geldiği noktada en büyük kalıcı
zafer diplomasiyle elde edilebiliyor. Silah kullanarak sonuca ulaşmaktansa diplomasi yolunun kullanılması insanlık barısı için çok daha sağlıklı bir metot. Ne insanlar zarar görsün, ne toplumlar ezilsin. Biz öyle bir milletiz ki tarihte
silahla bile ele geçirdiğimiz yerlerde hiçbir topluma zarar vermemişiz. Şu an aynı şeyi kendi evlatlarımıza da yapabiliriz. Biz İstanbul'u fethettiğimizde tüm farklı unsurlara şefkatli yüzümüzle yaklaşmışız da şimdi kendi çocuklarımız yaramazlık yapmışsa biz onları affetmeyecek miyiz? Bir baha gibi onlara şefkatle yaklaşmamız aslında çok olağan bir şey. Ama maalesef şu zamana kadar yapılamadı.
- Neden yapılamadı peki?
Bu zamana kadar Türkiye buna hazır olduğunu hissetmemişti ve bu konuda aslında biraz gurur yaptı; ezerek bu insanları dize getireceğini düşündü. Fakat biz dize getirmiş olsak bile kendi insanımızı ezmenin bir anlamı yok. İki insan bir kişiyi dövebilir ama o dayak yiyen kişinin içinden bu olayın tortusunu temizlemek yıllar alır.
- Bu dize getirme politikalarının PKK'nın varlığını sürdürmesinde rol oynadığını söyleyebilir miyiz? Acaba devlet ezmek yerine affetme yolunu önceden seçmiş ol saydı bu akan kan durdurulabilir miydi?
Daha
sistematik hareket edilseydi bu duruma gelinmeyebilirdi. Tabii yalın olarak affetmeyi düşünmek de yanlış. Atalarımız der ki: çok iyilikten maraz doğar. Dozajının çok iyi ayarlanması gerekir. PKK'nın da artık gidebilecek yeri kalmadı ve bir şekilde bütün desteklerini kaybetti. Son çaresi bu demokratik açılım sürecini değerlendirerek silahları bırakıp dağdan inmeleri, ailelerine kavuşmaları.
- Ve Türkiye'nin de az önce bahsettiğiniz ezme, dize getirme politikalarını bir kenara bırakarak daha kucaklayıcı olması gerekiyor herhalde...
Tabii. Diplomasi yolu ile onlara kin aşılayan olayları sonlandırmak önemli olan. Şimdi Güneydoğu'da çalışan pek çok asker ve polis sokaklarda çocukların bile kendilerine düşman gibi baktığını söylüyorlar. Bizim insanımız niye kendi ülkesinin insanına kin beslesin? Eğer bu konuda o insanları
tahrik edecek sesler varsa bunların da sonlandırılması lazım.
- Ölen asker ve PKK'lıların annelerinin Diyarbakır'da bir araya gelmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir ailenin bir çocuğu terörist olarak, diğeri asker olarak olmuş ve ikisinin de ölümü anne yüreğini yakmış. Bu iki annenin
buluşması ve çocuklarını affetmesi çok önemli bir olay. Bu konuda kimse affedemez; affedecek olan sadece analardır. Analar affetmişse artık kimseye söz düşmez.
- Peki, diğer pek çok şehit ailesi derneğinin bu buluşma sonrası takındığı olumsuz tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şehit aileleri derneklerini çok yakından tanıyan, onlarla devamlı iletişim kuran biri olarak biliyorum ki şehit aileleri kesinlikle akan kanın durmasını ve bu sürecin işlemesini, bu sorunun artık başka yürekleri yakmamasını istiyor. Öncelikli olarak yapılması gereken bir şey vardı: Türkiye genelinde il il devlet eliyle bir müsteşarlık ve valilikler bünyesinde şehit ve gazi işleri müdürlüğü gibi yapılanmalar oluşturulmalıydı. Şu an bu gibi çalışmaların işlerliği düşük. Bu yolla şehit aileleriyle doğrudan temas kurulmalıydı ve görevliler bu ailelerin doğrudan evlerine giderek sorunlarını yerlerinde tespit ederek çözmeliydiler. Bürokrasi amelinde bu insanları dolaştırmamalıydılar. Bu süreç çalıştırılmış olsaydı bugün karşılaştığımız tablo çok daha farklı olacaktı. Şehit ailelerini tahrik eden, onların evlerine giden insanlar var. Bu insanlar şehit ailelerine giderek senin çocuğunuz şehit oldu. Devlet teröristleri affediyor" diye tahrik ediyor. Türkiye'de maalesef çok ciddi şekilde bu gibi bir girişim var.
- Ne zamandan beri bu girişim var?
Demokratik açılım sürecini baltalamaya yönelik bu girişim son 2-2.5 aydan beri son derece sistemli bir şekilde yapılıyor. Birçok şehit ailesi evlerinde ziyaret ediliyor, dernek başkanları ziyaret ediliyor, bu insanların yaraları kaşınarak kanatılıyor. Basına yaptıkları pek çok açıklamayı da emrivakiyle son anda değiştiriyorlar. Mesela şehit aileleri dağdan inen insanların kendi üniformalarıyla gelmelerini eleştiren bir basın açıklaması yapacak iken son anda açıklama metni değiştirilerek demokratik açılım sureci hedefe konuluyor.
- Ne gibi bir yapılanmadan söz ediyoruz? Kimler şehit aileleri derneklerini ve şehit yakınlarını tahrik etmek için bu kadar sistemli bir çalışma içine giriyor?
Ergenekon yapılanmasıyla ilişkililer. Bu yapılanmanın uzantısı olan insanlar bu sistem üzerinden bunu kaşımak istiyorlar. Bizim sehitlerolmez.com sitemize Türk halkını ayaklandırmak isteyen insanların gönderdiği 8-10 bin e-postayı ben kendim sildim. Gelen postalarda "Siz bir çağrı yapın biz bütün halkı sokağa dökelim" gibi şeyler yazıyor. Bu e-postalann gönderildiği e-postaların İP adreslerine baktığımızda hemen hepsinin aynı adresten geldiğini fark ettik. Yani bu tahrik mekanizması bir yerden kumanda ediliyor ve bir yerden binlerce mesaj yazılıyor.
- Bu tahriklerden sizin haberiniz varsa elbette devlet yetkilileri de haberdardır. Bu durumun sonlandırılması için bir çalışma yürütülüyor mu?
Bir çalışma var mı yok mu bilmiyorum ama derhal bir çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda şehit aileleri ve derneklerle devletin bürokrasiden sıyrılarak ilgilenmesi gerekiyor. Aksi takdirde bugün karşılaştığımız gibi başka kesimler bu sahiplenme işini üstlenir ve insanlar tahrik edilmek için yaralan kaşınır. Mesela 8 Kasım'da İzmir'de düzenlenen mitingin bir bildirisi geldi. İşçi Partisi tarafından hazırlandığı belli olan bildiride mitinge destek verenler arasında İzmir Şehit Aileleri Derneğinin de adı geçiyordu. Dernek başkanını derhal aradım ve öğrendim ki demeğin bu mitingle uzaktan yakından ikisi yokmuş.
- DTP'nin son dönemde duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
DTP'nin bugüne kadarki politikalarını hiç olumlu bulmuyorum. Ancak son dönemde söylemleri çok değişti. Mesela pek çok sefer eleştirmeme rağmen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman
Baydemir geçmiş dönemlerde yapmış olduğu hataları anlamışçasına 29
Ekim kutlamalarında Türk bayrağını aldı. Katladı ve kaldırdı.
İstiklal Marşı'nı okudu. Şu anda görünen
manzara onların da geçmiş politikalarının ülkeye bir yarar sağlamadığını gördükleri yönünde. Yaptıkları yanlışların ekonomimize büyük zararlar verdiğini, kendi çocuklarının
mağdur olduğunu, göç etmek zorunda kaldıklarını, bölgedeki değerli
ekonomik kaynakları kullanamadıklarını gördüler. Bu gibi nedenlerle onlar da bu demokratik açılım sürecine dahil olmaya başladılar. Bu ülkede bu sorun sona ererse biz çok daha güçlü bir ülke oluruz. Sokakta görüyorum: Doğudan göç etmiş yedi çocuk mukavva kutunun üstünde yatıyor. Bizim çocuklarımız buna mı layık? Silaha harcanan para ülkemize harcansa, yatırımlar yapılsa, o verimli topraklar tarıma hayvancılığa açılabilse.
Çocuklar eğitim alabilse. İnsanlar kendi kültürleriyle yaşayabilse bu çocuklarımız için daha iyi olmaz mı?
- Muhalefetin bu noktada açılım sürecine destek vermesi sizce sürecin hızlanmasına katkıda bulunmaz mı?
Bence muhalefetin muhalefet yapması daha iyi. Fikir armonisi olunca yanlışlar törpülenir ve denizden çıkan taş gibi pürüzsüz olur. Mecliste ve ülkemizdeki bu fikir ayrılıkları birbirlerini törpüleye törpüleye o pürüzsüz taşı oluşturacak. Her ne kadar görüşlerine katılmasam da gerek Bahçelinin gerekse de Baykal'ın rencide etmedikleri sürece ortaya koydukları muhalefet gayet normal.
AKTÜEL DERGİSİ