Star Haber'de dün oldukça ilginç bir haber yer aldı. Habere göre
Genelkurmay Karargahı'nda bir plan ele alınıyordu. Hem de
komuta kademesinde. Üstelik de bu planın ele alındığını üst düzey komutanların teyit ettiğini, planın Başbakan'a iletilip iletilmediğinin de dolaylı olarak teyit edildiği bizzat
Star TV Ankara Temsilcisi
Murat Çelik tarafından canlı yayında anlatıldı.
Haberin Anonsu;
“Asker ile Polisi Silahlı Çatışmaya Götürmek İsteyenlerin Felaket Senaryosu” şeklindeydi ve haber yayınlanıncaya kadar defalarca Star Haber'de döndürüldü. Daha sonra Murat Çelik yayına girdi ve konuyla ilgili haber bandının yayınlanmasından önce “özel haberi” olarak konu anlatıldı.
Murat Çelik, sözkonusu
senaryonun aylardır Genelkurmay Karargahı'nda masada olduğunu söyledi. Ve askeri kulislerde tam olarak “YARATILMAYA ÇALIŞILAN KURUMLAR ARASI ÇATIŞMANIN VARDIRILMASININ HEDEFLENDİĞİ SON NOKTA” şeklinde adlandırıldığını söyledi.
Askerler ve komuta kademesi aylardır üzerinde çalıştığı ve hassasiyet gösterdiği senaryoya göre Türkiye'de, askerle polis arasında bir çatışma çıkaracak birileri var. Çelik'in askerlerden aktardığını söylediği bilgilere göre bu bir fikir çatışması değil, fiziki bir çatışma hatta
silahlı bir çatışma.
Çelik'in haberinde iki nokta var. Birinci bunu “Askeri yetkililerden kesin olarak” teyit ettiği...
İkincisi, yer ve zaman belirtmemek üzere Askerlerin bunu “Başbakan'a ilettikleri” bilgisini teyit ettiği...
Çelik haberinde ısrarla bunun “birileri tarafından” hazırlandığını söyledi. Haberin sonunda ise
Uğur Dündar bunun “
yabancı gizli servisler tarafından hazırlandığını ama bu kadar olmadığını içerideki işbirlikçi ve hainlerle desteklendiğini” belirtti.
Yani Murat Çelik'e göre bu “senaryo”
Balyoz gibi Karargah içinde hazırlanmış bir “olası en kötü durum senaryosu” değil.
Murat Çelik, Karargah'ın bu duruma karşı bütün birlikleri yaz başında uyardığını ve Emniyet güçleriyle karşı karşıya gelinmesi halinde polemik ve gerilime girilmeden, mukavemet edilmemesi gerektiğini belirttiğini söyledi. Çelik buna örnek olarak da Çukurambar ve Askeri hakimin takip edilmesi olayını örnek gösterdi.
Çelik bu noktada “Genelkurmay Emri” ile
Savcıların 3.
Ordu Komutanlığı'na sokulmadığını pas geçti. Savcılar “fiilen” nizamiyeden içeri girememelerin sebebi karşılarında duran nöbetçilerin “silahlı” olmasından başka ne olabilir? Bu noktada Çelik'in var olduğunu iddia ettiği “silah çekme” bir anlamda “hukuka karşı” asker tarafından gerçekleştirilmiş oldu. Olay bütün yönleriyle savcılar tarafından tutanağa geçirildi.
Askerle-Hukuk arasında böyle bir olay yaşanırken Çelik'in belirttiği Asker-Polis arasında böyle bir olay yok. Aslına bakılırsa, asker şahıslara yönelik
gözaltı,
arama gibi olaylarda işin içinde polis de yok. Askeri
lojman gibi yerlerde aramayı savcı ve merkez komutanlığı görevlileri yapıyor. Polisler kapıda bekliyorlar. Yeni soruşturmalar çerçevesinde tutuklanan askeri
personel, merkez komutanlığı nezaretinde getirilip götürülüyor ve askeri cezaevlerinde kalıyorlar. Fiilen askerle direkt karşı karşıya gelenler silahsız savcılar oluyor…
ÇELİK'İN “SOMUT” DEDİĞİ KANIT VE BAŞBUĞ'UN 3 AY ÖNCEKİ SÖZLERİ
Murat Çelik ve Uğur Dündar geçtiğimiz gün meydana gelen Ankara'daki Mühimmat Yüklü
Kamyon olayının bunun bir parçası olduğunu öne sürdüler. Dündar'ın sorusu üzerine Çelik elindeki notu okudu ve M. Ali Rumuzlu ihbarcının mailindeki, “Aracın içinde uzun namlulu silahlı bir
subay bulunduğu ve heran çatışmaya gireceği” kısmını okudu.
Çelik, buradan hareketle senaryonun da en somut ve
uygulama aşamasının denendiği kanıt olarak bu ihbar mailinin gösterildiğini söyledi.
Çelik hemen oradan 17
Aralık 2009'da
Org. Başbuğ'un savaş gemisinden yaptığı konuşmayla başlayan haber bandına geçti Başbuğ şöyle diyordu; “
Adli Makamlar ihbar mektuplarına daha duyarlı ve dikkatli hareket etmelidir. Böyle durumlarda TSK ile bilgi teatisinde bulunmalıdır. Aksi durumlar kurumlararası çatışmalara neden olabilir”
GELELİM DEŞİFRE KISMINA
Birincisi; Eğer Çelik'in somut bilgi olarak sunduğu gibi Kamyon olayı bu senaryonun uygulama aşamasıysa; Genelkurmay neden bu olay sonrası Emniyet ve Savcılığa yüklendi. Neden böyle bir senaryo olduğunu ve bu iki kurumun tuzağa düşürüldüğünü açıklamadı. Bu iki kurumla bu çerçevede temasa geçmedi ve
Hürriyet&Milliyet'i kullanarak Emniyet'e ağır biçimde yüklendi?
İkincisi; Genelkurmay Murat Çelik'in iddiasına göre bu “felaket senaryosunu aylardır biliyorsa” Kamyon olayı sonrası neden bu kurumlara yüklenerek bu tuzağın parçası oldu? (Soruşturmacı gazeteci Dündar bunu düşünemedi mi; işine mi gelmedi; neden olayı bu yönüyle Murat Çelik'e sormadı?)
Üçüncüsü; Genelkurmay'ın aylardır bildiği ve Türkiye'nin milli güvenliğini yakından ilgilendiren bu konuda hukuki olarak neden hiçbir girişimde bulunmadı? Bulunduysa Murat Çelik'in haberinde olayın bu kısmı neden yok? (Soruşturmacı gazeteci Dündar haberdeki bu eksiği görmedi)
Dördüncüsü: Murat Çelik haberine Genelkurmay Başkanı'nın üç ay önce
17 Aralık'ta söylediği kritik “
ihbar mektubu&kurumlararası çatışma” uyarısıyla girdi. Genelkurmay bir ihbar mektubuyla böyle bir tuzağın kurulacağını nereden biliyordu? Bu zemin hazırlamak için yapılmış bir açıklama mıydı? (Soruşturmacı gazeteci Dündar bunu da sormadı)
Beşincisi; Çelik, 28 Şubat'ı hatırlatan biçimde teyit bilgilerini neden isimsiz verdi. Türkiye'ye karşı yazılan böyle bir felaket senaryosunu ortaya çıkarmanın ayıbı da günahı da yok. Komutanlar neden isimlerini gizlesin ki? Oysa çuval gibi en riskli olayda bile Org.
Yaşar Büyükanıt ismini gizlemeden konuyu Sedat Ergin'e teyit etmişti. Yoksa Murat Çelik'in haberi balon mu? Yoksa 28 Şubatvari bir
karargah uydurması olduğu için mi isim, cisim yok?
Altıncısı: Murat Çelik, konunun Başbakan'a iletildiğini söyledi. Bunu
Hükümet cephesinden neden teyit ettirmedi?
Yedincisi: Balyoz Darbe
Planı'yla ilgili yüzlerce
belge ortaya çıktı.
Taraf Gazetesi'nden Mehmet
Baransu bu haberi yazarken şakır şakır belgeleri ortaya koydu ve gazetesine bastı.
Dursun Çiçek belgesini de aynı şekilde basmıştı. Ama Dündar ekibi belge fotokopi diye o dönem “kağıt parçası” yaygarası tutturup etik gazetecilik dersleri vermişti. Murat Çelik neden ortaya tek belge koyamadı. Genelkurmay'da aylardır bu “senaryo” ele alınyorsa; Balyoz kadar olmasa bile bir kısım belgeler olmalı. Hep belgeli habercilik yaptığını söyleyen Uğur Dündar, Ankara temsilcisinden böylesine hayati bir konuda belge istedi mi? Ekranda tek belge göstermeden bu tip kritik haberler yapanlar, ne hakla başkalarının haberciliğini sorguluyor?
Sekizincisi: Polisin gözaltına alma, aramada nezaret etme gibi işlemleri “
mahkeme kararıyla-savcı emriyle” yaptığı ortadayken;
Ergenekon operasyonlarında gözaltına alınan,
tahliye olan, tutuklanan
İlhan Selçuk dahil tüm isimler, polisin kendilerine ne kadar kibar davrandığını anlatırken “çatışma” neden çıksın? Bizzat kararlarla muhatap olanlar çatışma yaşamazken, üçüncü isimler neden çatışma çıkarsın?
Dokuzuncusu: İrticayla Mücadele Eylem Planı'yla ilgili haberlerde başından beri Uğur Dündar tarafını Dursun Çiçek'ten yana koydu. Islak İmzalı nüshanın gönderildiği ihbar mektubuna karşı, Dündar yine Çelik'in ağzından Dursun Çiçek'in mektubunu haberleştirdi. Ancak sonunda Jandarma Kriminal bile “
imza Çiçek'in” dedi. Bunun üzerine Çiçek, doğru söylemeyerek üstlük-astlık ilişkilerini zedelemekten yani üstlerine yalan söylemekten tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedildi. Bu yalan Dündar'a da Murat Çelik üzerinden söylenmiş bir yalandı aslında. Dündar bu yalanı yayınladı. Dündar'ın yayınladığı bu Murat Çelik haberi de böyle mi?
İŞTE O HABERLER
HABERVAKTİM