Yargılama, 29
Mart 2012'de savcının ceza talebini içeren esas hakkındaki mütalaasını açıklamasından sonra
sanık avukatlarının
duruşmaları boykot etmesiyle krize girmişti. Zira, 5 yıl üzeri
hapis cezası istenen
davalar, müdafi olmadan görülemiyor. Sanıklara ve avukatlarına davanın normale döndürülmesi konusunda çağrıda bulunan
İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesi, bir ayı aşkın süredir olumlu
cevap alamadı.
İstanbul Barosu da bu süreçte sanıklar için avukat görevlendirmedi. Hukukun genel ilkesi 'objektif iyi niyet kuralı'nı hayata geçiren
mahkemenin önünde artık tek seçenek kaldı: Delilleri değerlendirmeye geçip, davayı normal şekilde devam ettirmek.
250'si
tutuklu 365 sanığın yargılandığı
Balyoz davası 16
Aralık 2010'da başladı. 15 ay içinde yargılama hızla devam etti. Tüm sanıkların
savunma ve sorgusu tamamlanarak esas hakkındaki mütalaa aşamasına gelindi. Bu hızlı yargılamaya sanık tarafının da katkısı büyük oldu. Çünkü
Balyoz davası sanıkları ve avukatları, mahkemedeki asıl savunmalarını 5 dakika ile sınırlandırdı. Davanın bir numaralı sanığı
Çetin Doğan ve sırasıyla eski
kuvvet komutanları emekli Oramiral
Özden Örnek ve emekli
Orgeneral Halil
İbrahim Fırtına, iddianamedeki lider konumları gereği birer gün savunma yaptı. Diğer sanıklar ise en fazla 5'er dakikada savunmalarını bitirdiler. Sanıkların böyle davranmasının gerekçesi, iddialar ve suç konusu belgelerin ortak olmasıydı. Yani her sanığın benzer belgelerle ilgili günlerce konuşmasını kendi kararlarıyla engellediler.
BİLİRKİŞİ RAPORLARI DOSYADA
Mahkemede, bu ortak kararın dışına çıkan sanık ve avukatlara diğer sanıklardan tepkiler geldi. Hızlı savunma, şu an yaşanan 'duruşma boykotu' gibi bir taktikti. Bir an önce davanın bitip Yargıtay'a gitmesini
hesap eden bir yaklaşımdı. Anlaşılan bu taktik tutmadı ve yenisi hayata geçirildi. Sanıklar, mahkemede ciddi bir yargılama olmayacağı düşüncesi ve kendilerine aşırı güvenleriyle hep vurdumduymaz bir tavır sergiledi. Ancak yargılama ciddi şekilde sürdü. Davanın gidişatı normal olunca, bu kez sanıklar daha da marjinal olmaya başladı. Bu boykot da bunun eseri görünüyor. Avukatlar boykota gerekçe olarak,
tanık dinletme ve yeni bilirkişi
raporu taleplerinin yerine getirilmemesini gösteriyor. Ama halihazırda zaten mahkemenin dosyasında,
TÜBİTAK, Emniyet Kriminal ve 1.
Ordu Komutanlığı'nın hazırladığı raporlar var. Ayrıca sanık tarafın aldığı onlarca üniversite, akademisyen, özel kuruluş raporları da dosyada bulunuyor. Mahkeme, tüm raporları dikkate alıp inceleme ve değerlendirme yapacak. Bu kadar çok rapor alınması nedeniyle mahkemenin yeni bir bilirkişi incelemesine gerek duymaması çok anlaşılır. Öte yandan, tanık dinletme konusu da aynı. Sanık avukatları, aynı konuda birkaç tane akademisyeni duruşmaya getirdi. Bunlar dinlendi. Bütün sanıkların aynı konuda onlarca tanık dinletmesi de normal yargılama açısından kabul edilir gibi değil. Bu yaklaşım, dosyayı aydınlatmaktan ziyade yargıyı uzatmaya yönelik.
İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi, yaptığı çağrılara olumlu cevap alamadı. Sanık avukatları duruşmaya girmediği gibi İstanbul Barosu da avukat görevlendirmedi. Bu süreçte, hukukun genel ilkesi olan 'objektif iyi niyet kuralı'nı hayata geçiren mahkemenin önündeki tek seçenek, davayı normal şekilde devam ettirmek. Çünkü yargılamanın asıl önemli kısmı sanık savunmalarıydı. Bu aşama ve hatta devamında tanık dinleme süreci de geçti. Delil değerlendirme aşaması geldi. Sanıklar ve avukatları
delillere itirazını dile getirebilir, mahkeme bu konuda engelleme yapmıyor. Ama sanık tarafı delil değerlendirmesi yapmayarak bu hakkından feragat etmiş görünüyor. Artık bundan sonra mütalaaya karşı diyeceklerin sorulmasıyla dava, karar aşamasına yaklaşmış olacak. Usul açısından önemli olan bu bölümde sanık avukatlarının bir taktik gereği duruşmaya girmeyip yargıyı çıkmaza sokması hukuken kabul edilemez. Kanun koyucu, kötü niyeti korumuyor. Bu nedenle mahkemenin yapacağı yargılamaya normal bir şekilde devam etmek olacak.
Mahkemeye
hakarette sınır yok!
Avukatlar, son duruşmada mahkeme başkanının hep mahkeme heyetine arkasını dönüp oturan bir sanığa 'k... dönüp oturuyorsunuz' sözünden sonra tüm mahkeme heyetini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (
HSYK) şikayet etti. HSYK, bu konuda inceleme başlattı. Mahkeme Başkanı'nın, o birçok kez
mübaşir aracılığıyla uyarmasına rağmen hala aynı davranışa devam eden bir sanığa tek bir sözü için
kıyamet koparılırken 15 aydır mahkeme heyetine yönelik hakaretleri göz ardı ediliyor. 6 Aralık 2011'deki duruşmada izleyici sıralarında bulunan MHP İstanbul
Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan'ın eşi Emine Nevin Alan'ın,
parmak sallayarak, "O köpekler giderken
trafik kazasında geberecekler inşallah." diyerek, mahkeme heyetine hakaret ettiği tespit edilmişti. Yine 26 Mart 2012 tarihli duruşmada mahkeme başkanı
Ömer Diken, 1 yılı aşkın süredir yargılama yaptıklarını ifade ederek, "Siz savunma hakkına saygı göstermiyorsunuz. Burada müdafi kürsüsünden bize 'şerefsiz' de dendi. Mahkeme gereğini yapar, suç duyurusunda bulunur." diyerek, sanık avukatlarına bildirimde bulunmuştu. İzleyicilerden hakimlere hakaretler olduğu gibi, gazetecilerin üzerine kâğıt topları fırlatanlar da az değlidi. Tüm bunlar yaşanırken, mahkeme heyetinin abartılı tepkilerle şikâyet edilmesi de anlaşılır değil. Çelişkili bir durum.