Mehmet Ali
Birand bugün Milliyet'teki köşesinde
Suriye'de yaşanan son gelişmelerin
Türkiye üzerindeki muhtemel etkilerini kaleme aldı. "Bunu hala göremeyenlere ateş püskürüyorum" diyen Birand,
senaryonun yanlış çıkması halinde özür dilemeye hazır olduğunu da ifade etti. İşte yazının ilgili bölümü...
Büyük Kürt devleti kuruluyor, biz hala küçük siyasi hesaplar peşindeyiz…
Lütfen birbirimizi aldatmayalım. Eğer
Esad kontrolü kaybeder ve kendini uzun süre Şam'a hapsederse, Suriye'nin kuzeyinde küçük bir “Kürt Bölgesi” kurulması kaçınılmazdır. Bu da, Ankara'nın çok korktuğu bir olasılığı kapımıza getiriverir. Biz ise hala küçük siyasi hesaplar
peşindeyiz.
Bu konuya benden önce de değinenler oldu. Ancak önemli değil, ben bir defa daha hatırlatmak ve dikkatinizi çekmek istiyorum. Suriye'deki gelişmeler giderek farklı noktalara doğru kayıyor.
Şimdi değineceğim senaryo gerçekleşmeyebilir, eğer gerçekleşirse o zaman dizimizi dövmemiz gerekecek. Nereye doğru gidildiğini hala göremeyenlere ateş püskürüyorum. Kabul edilecek bir şey değil. Yıllardır korkulan, kendi beceriksizliğimiz ve küçük düşünmemiz nedeniyle başımıza gelecek.
Müsade edin anlatayım. Ne derece doğru kimse bilmiyor, ancak hem
muhalif güçlerden, hem de gözlemcilerden gelen haberlere göre Esad, giderek Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki mücadeleyi bırakıp, elindeki güçleri Şam civarına çekiyor. Açıkçası Şam'ı, yani cumhurbaşkanlığı sarayını (Dolayısı ile kendini ve ailesini) korumayı ön plana alıyor.
Bu boşluğun da Kürt kökenli Suriyeliler tarafından doldurulmak istendiği konusunda haberler geliyor.
Kürtler bundan daha iyi bir fırsat bulamazlar. Başarırlar veya başaramazlar, ancak mutlaka bu fırsatı değerlendirmek isteyeceklerdir.
İşte Türkiye'nin en büyük korkusu da budur: Irak ve Suriye'deki Kürtlerin birlikte hareket etmeleri ve giderek tek bir ünite haline dönüşmeleri. İleride de, Türkiye ve İran'daki “Bölümleri” de kendilerine ekleyip “Büyük Kürdistan”ı kurabilmeleri…
Bölgede öyle gelişmeler yaşanıyor, sınırlar öylesine oynaklaşıyor ki, artık
“Olmaz böyle şey” veya “Biz buna müsaade etmeyiz” gibi büyük sözler edilemez. Böyle bir şey bal gibi olur ve Türkiye de buna müdahele edemez… Ne yapacaksınız ?
Savaş mı açacaksınız ?
Bütün bu gelişmelere karşı biz ne yapıyoruz? Akıllı bir
toplum ne yapar?
Büyük resmi görüp, olayın nereye doğru gittiğini anlayıp, bölünmekten kurtulmak için kendi sınırları dahilindeki sorunu bir an önce çözmeye çalışmaz mı?
İşte en temel soru bu:
Kendi Kürt sorunumuzu halletmek, kendi Kürt kökenli vatandaşlarımızı rahat ettirmek için ne çaba harcıyoruz? Mehter takımı gibi, iki adım ileri, bir adım geri… Ak Parti, iki değil üç- dört adım ileri attı. Sonra duruverdi. Oysa çok ümitlenmiştik. Sorunun çözümü olmasa dahi, “Yaşanabilecek” noktalara indirilmesi durumunda ülkenin bölünmesini engelleyebileceğimizin farkındaydık.
Sorunu sadece teröre ve
PKK ile mücadeleye indirgemenin ve orada ısrarla durmanın, zorlayarak bir yerlere varmanın tehlikesini gördük. Ya biz çok yanlışız veya
iktidar büyük resmi görmüyor. İçişleri Bakanı
Şahin tarzındaki yaklaşımla bir yere varabileceğini sanıyor. Eline geçen fırsatları, MHP'ye oy kaybettirmeyelim diye, harcıyor.
Küçük siyasi hesaplar yüzünden, büyük bir davayı kaybediyoruz. Veya hükümet hiçbirimizin anlayamadığı müthiş bir satranç oyunu oynuyor!
Öyleyse, emin olun özür dilemeye hazırım. Yok değilse, o zaman ülkemin adım adım bölünmeye götürüldüğünü ve bunun sorumlularınından hesap sorulması gerektiğini haykırmaya devam edeceğim.
Bakalım, kim haklı çıkacak…