CIA Başkanı Türkiye'ye neden geldi?
Amerikan Merkezi
İstihbarat Örgütü, (CIA) Başkanı David
Petraeus dün ani bir resmi ziyaret dolayısıyla Türkiye'deydi.
Patraeus en son altı ay önce gelmişti Türkiye'ye ve gündemin ilk sıralarında elbette yine
Suriye ve
PKK konusu bulunuyordu.
Ancak bu kez durum çok daha ciddi.
Aradan geçen bu zaman diliminde, Türkiye'nin Suriye'de aldığı risklerin sonucunda, Türkiye doksan bin kişilik bir mülteci sorunuyla baş etmek zorunda.
Türkiye'nin Suriyeli muhaliflere verdiği siyasi ve
lojistik desteğin bir sonucu olarak,
Esed rejimi PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan PYD'ye
Kuzey Suriye'yi teslim etti.
Suriye ve
İran, PKK'ya hem istihbarat hem de
silah desteğini belirgin bir şekilde arttırdı.
Bir
test uçuşu dolayısıyla Suriye hava sahasına yakın bir alanda, bir
Türk jeti uyarı olmaksızın
Rusya'nın Suriye'ye sağladığı hava
savunma sistemleri tarafından düşürüldü.
Tüm bu süreçlerde, görünen o ki, Türkiye ABD'nin gerek istihbarat gerekse lojistik desteğini daha yakından göreceğini bekliyor ve umuyordu.
Ancak beklenen olmadı.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, bundan iki hafta önce, PKK ile mücadele konusunda ABD'ye sitem etti.
Bilindiği gibi ABD yönetimi, Türkiye'nin PKK ile mücadelesinde büyük öneme sahip olan
Predatörleri Türkiye'ye veremedi.
Zira Türkiye'nin Mavi
Marmara olayından sonra tümüyle karşısına aldığı
İsrail Lobisi, kongre ve ABD medyası üzerindeki etkinliğini kullanarak ABD yönetiminin elini kolunu bağladı.
ABD'nin Irak'ı terk etmesinin ardından kontrolü ABD'li subaylarca yapılan ve Türkiye'nin istihbarat ihtiyacı için de kullanılan Predatörler ise
Uludere olayında var olduğu iddia edilen payından ötürü eskisi gibi etkin kullanılamadı.
Diğer taraftan, CIA, Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması konusunda sanıldığı gibi etkin bir rol da oynamadı. Ellerinde
uçak savar
füze sistemleri ve tank savarlar bulunmayan Suriye
Ulusal Ordusu büyük kayıplar verdi ve vermeye de devam ediyor.
Türkiye, Esed rejimin kısa sürede düşeceğini umuyordu büyük olasılıkla. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Esed rejimin ayakta kaldığı her gün, Türkiye'ye artan PKK terörü olarak geri döndü.
İran ve Rusya, Suriye'ye hem istihbarat hem askeri
destek verirken, ABD ve istihbarat örgütü CIA aynı etkinliği göstermedi.
Yani Türkiye sanki Suriye konusunda adeta yalnız bırakıldı.
Bugün, Suriye Ulusal Ordusu'nun elinde hala ağır silahlar yok.
Türkiye, uçuşa
yasak bölge ve Suriye'li
mülteciler için Suriye sınırları içinde bir
tampon bölge oluşturulması konusunda da maalesef uluslararası desteği de bulamadı.
Dolayısıyla, MİT müsteşarı Hakan Fidan ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın CIA Başkanı David Patraeus'a daha çok sitem ve hoşnutsuzluklarını iletmiş olduklarını tahmin edebiliriz.
Patraeus'un
Türkiye'den ayrıldıktan hemen sonra İsrail'e uçması ABD ve Türkiye arasında hala bir İsrail dengesinin olduğunu hatırlatıyor.
Türkiye hem İsrail ile düşman olup hem de ABD'den beklentilerini kolayca karşılamasını bekleyemez. İsrail'in beklentisi, Türkiye'nin İsraili askerler ile ilgili başlattığı hukuksal süreci dondurması ve BM'nin
Mavi Marmara konusundaki uzlaşma zeminini kabul etmesi.
Bu olmadıkça, Türkiye'nin Suriye, İran ve Rusya'nın düşmanlığının yanısıra, İsrail'in ve ABD'deki lobilerinin de düşmanlığını hesaba katması yerinde olacaktır.
Nitekim ABD'nin
Ankara Büyükelçisi Ricciardone'nin iki hafta önce yaptığı açıklamalar
ABD'nin Türkiye'nin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunu ortaya çıkardı.
Türkiye tarihinde çok büyük bunalımlar yaşadı.
Ancak sanırım bu kadar çok yönlü bir tehditle belki de ilk defa karşılaşıyor.
Türkiye'de bir
iç savaş dinamiğinin harekete geçirilmek istendiğini, PKK'nın ve arkasındaki güçlerin PKK'nın yanısıra,
Alevi vatandaşlarımızı da bu dinamiğe eklemlemek istediklerini gözlemliyoruz.
Türkiye güvenlik tedbirlerini arttırırken, demokratik açılımlar konusunda da acele etmeli.
Aydoğan Vatandaş - Samanyoluhaber.com