Muz kabukları üstünde PKK ile mücadele!
Önce bir yanlışı düzeltmek lazım. PKK,
karakollara direkt saldırmıyor. Karakolların üs bölgelerine saldırıyor. Bu ne demek?
Her karakolda 200'e yakın asker var. Eğer bir saldırı olursa 200 askerimiz şehit olmasın diye üs bölgeleri kurulmuş. Her karakolun kendine ait üs bölgeleri var. Yakın tepelerde yer alan her türlü saldırıya açık bu barınaklarda 20-40 asker nöbetleşe mevzileniyor.
Bir bakıma 100-200 askeri korumak için üs bölgesindeki askerler "yem" ediliyorlar. Böylece üs bölgesine saldırı olduğunda karakol alarma geçiyor, yardım isteniyor ve 15-20 şehit verilip 200 asker kurtarılıyor. Önceki gün de olay böyle oldu. Yeşiltaş Karakolu'nun 300 metre yukarısındaki üs bölgesinde 4 asker, diğer üs bölgelerinde ise 4 asker olmak üzere 8
Mehmetçik şehit oldu.
Normalde kaçakçılığı önlemek için patika güzergâhlarda ve
çukur bölgelerde kurulan
Dağlıca,
Aktütün, Bayraktepe,
Çukurca gibi
sınır karakolları 2000'li yıllarda terk edilmiş, kullanılmıyordu. PKK ile mücadele tekrar başlayınca dönemin komutanı
Orgeneral Hasan Iğsız tarafından 2006'da tekrar aktif hale getirildi. Karakollar kolay saldırılabilen
hedefler haline gelince bunları korumak için 1600 tepe noktaya 20-40 askerin konuşlandığı barakamsı üs bölgeleri inşa edildi.
Bu aslında PKK'nın önüne 1600 adet kolay hedef koyup 50- 60 bin askeri gözden çıkarmak demekti. Yani siz dağdaki evinizin dışına alarm sistemi kuruyorsunuz ve ailenin bütününü kurtarmak için de alarm düğmesi olarak bir ferdinizi kullanıyorsunuz. Saldırı yapıldığında o fert ölüyor ve siz alarma geçiyorsunuz! Böyle olunca üs bölgelerinde verilen şehitler 'hesabı yapılmış ve kabullenilmiş şehitler' anlamına geliyor.
Üs bölgeleri dağların sarp yamaçlarında yer alıyor.
Buralara saldırı olduğunda o askerleri koruyup kurtarma ihtimali yok. Bugüne kadar hiçbir saldırıda hiçbir asker kurtarılamadı. O barakalara gece karanlığında yardım ulaştırmak, helikopterle kurtarmak veya saldıran PKK'lıları püskürtmek mümkün değil. Ki önceki gün askerler hareketliliği saldırıdan 5 saat önce karakola haber veriyor ama yapılan ve yapılabilecek bir şey yok!
TSK'nın şu an
terörle mücadele yöntemi 'alan hâkimiyeti'. Oysa karanlık çöktüğünde alan hâkimiyeti tamamıyla PKK'ya geçiyor.
Alan hâkimiyeti kurarak mücadele yapmak 1. Dünya Savaşı'ndan kalma çağdışı ve yanlış bir yöntem. Yüzlerce PKK'lının elini kolunu sallayıp gezdiği arazileri çukurlardan savunmak, alan hâkimiyetinden bahsetmek yanlış. Bundan vazgeçilip mücadele, öncelikli olarak Hava unsurları kullanılarak, Jandarma
Özel Harekât ve
Polis Özel Harekât'la sürdürülmeli. Bu, Uludere'ye kadar son 1 yıl gayet iyi de başarılmıştı. Son derece başarılı nokta operasyonlarla alan hâkimiyeti de kurulmuştu.
Profesyonel ordu, Jandarma'nın İçişleri Bakanlığı'na bağlanması, kır polisi kurulması, tüm grupların içinde yer aldığı
sivil denetimli müşterek bir komutanlık diğer vazgeçilmez askerî adımlar.
Problemin kaynağına gelecek olursak: Murat
Karayılan-
Avni Özgürel röportajı gösterdi ki PKK'yı kurup/kollayıp büyüten devletimiz(!) ve onun millî kaynakları artık PKK'yı yönetemiyor. PKK, maalesef
taşeron bir
terör örgütü. Aldığı kanlı siparişleri
servis ediyor. Ne
Öcalan ne de Karayılan'ı dinleyen yok. Dolayısıyla PKK'nın bir kanadıyla anlaşmanız yetmiyor.
PKK'nın tümüyle anlaşabilmek için yurtiçinde bazı şer şebekeleriyle, bir kısım tutuklu-tutuksuz cuntacıyla ve yurtdışında ise hiperaktif bazı ülkelerle teslimiyetle konuşmanız gerekiyor ki bu mümkün değil. Öcalan'la ve Karayılan'la anlaşmaya çalışanlar, KCK'yı sivil
toplum kuruluşu sananlar naif bir saflık içinde. Peki, çözüm yolu ne?
Çözüm yolu çok hatta çok basit: Öncelikle kültürel hakları tümüyle iade etmek, siyasi olarak BDP'yi muhatap almak sonrasında ise silah bırakmamakta hâlâ ısrar eden ve kimin piyonu olduğu meçhul taşeron teröristlerle noktasal operasyonlarla mücadele etmek.
VEYSEL AYHAN - ZAMAN GAZETESİ GENEL YAYIN EDİTÖRÜ