Gönüllüler Hareketi ve hükümetin ortak paydası
Sosyolojik olarak en isabetli tanımının Gönüllüler Hareketi olduğunu düşündüğüm
Gülen ve O’nun tavsiyelerine uyanların meydana getirdiği oluşumu, emsali sair sosyal-dini hareketlerden farklı kılan özelliklerinden birisi Dünya sathına yayılmış olmasıdır. Hareketin
gönüllü mensuplarının
gençliklerinin zirvesinde oldukları bir dönemde, ülkelerinde çok daha rahat yaşama imkanları varken,
Türkiye’nin, çeyrek, yer yer yarım asır gerisinden gelmekte olan bir ülkeye göç etmesi, özellikle bu göçe sebep olan faktörler, araştırılmaya, açıklanmaya değer hususlardandır.
Hareketin,
yurt dışına açılımını, oralardaki faaliyetlerini farklı kılan bir diğer husus da; ideolojik bakış açıları ve kamplaşmaların yoğun olduğu 28
Şubat öncesi dönemde, harekete karşı çıkan, faaliyetlerini eleştiren kesimlerin özellikle yurt dışındaki
hizmetlerini eleştirememesi, hatta yer yer alkışlamaktan kendilerini alamamalarıdır.
Gülen’in tavsiyelerine uyan
gönüllüler,
ekonomik yönden Türkiye’den daha önde olan ülkelere gitmiş olsalardı bunun altında başka sebepler aranabilirdi. Ancak gerek ekonomik, gerekse sosyo-kültürel yönden Türkiye’nin çok daha gerisinde olan ülkelere yapılan göçler, bu göçün altında aranacak farklı bir niyet bırakmamış, harekete
destek olan veya karşı çıkan herkes, Gönüllüler Hareketi’nin bu tarihi misyonunu alkışlamaktan geri duramamıştır.
Evet, gencecik, üniversiteden yeni
mezun olmuş, hayatın bütün çekiciliği ile kendine elini uzattığı bir genç insan, ailesi ve ülkesinden kilometrelerce uzaklara neden gider? Maddi- dünyevi bir sebebi yoksa, bu, zahiren çok zor fiili icra etmeye iten esbap nedir veya nelerdir?
“İnsanlık ortak paydası”dır. Evet, yükde hafif ancak pahada çok ağır olan bu cümledir hareketin yurt dışına açılımına vesile olan sebep.
Gerek yılların baskıcı idareleri altında insanlığından bir çok şeyi kaybetmiş, gerek bütün maddi değerleri sömürülerek fakirleştirilmiş, gerekse de maddi refahın şımartıp,
kalp ve ruhun gıdasından mahrum bulunan, hareketin gittiği dünya milletleri, O’na samimi niyetlerinden dolayı kapılarını ve gönüllerini açmışlardır.
Son, evrensel ve bir fıtrat dini olan İslam’ı kendine
rehber edinen hareket, islam’ın evrensel ve kuşatıcı iklimini bütün insanlığa duyurabilmesi neticesinde hüsn-ü kabul görmüştür.
İnsanlık ortak paydası, neslin yetiştirilmesi ve toplumun kalkınmasındaki din faktörüne olan
inanç, Gönüllüler Hareketi ile on yıldır iktidarda bulunan Ak Parti’nin ortak noktasıdır.
AK PARTİ’Yİ ON YILDIR İKTİDARDA TUTAN NE?
Halkımızın yüzde doksan dokuzunun
Müslüman olduğu hep dile getirilir. Ancak ülkemizdeki her Müslüman
yönetici halkın içerisinden gelmemiştir. Özellikle Türkiye tarihi boyunca idarecilerimiz adeta sırça saraylardan gelip, yöneticilik koltuğuna oturmuşlardır. Bu da idarecilerle halk arasında olması gereken bağı daha başlamadan kopartmıştır.
Ancak Ak Parti bunların dışındadır. Gerek Baş
bakan gerekse de bir çok bakan ve yönetici halkın içerisinden gelmiş, onun ihtiyaç ve sorunlarını bilen insanlardır. Evet, Sayın
Başbakan hafta sonları top sahalarına gidip su satmıştır, yol parası vermemek için Kasımpaşa’dan Eminönü’ne yürüyerek gitmiştir,
nane, limon ve okaliptüs şekerlemeleri alıp satmıştır. Akşamdan bayat
simit almış, annesi onu buhara yatırmıştır. 2,5 kuruşa simidin tanesini almış, 5 kuruşa satmıştır. Ayrıca okulda da
kart postal satmıştır. O zamanın parasıyla haftada 5 tl taksitle ilk kitabını satın almıştır.
Sayın Başbakan fakirin sofrasına otururken samimidir, çünkü o günleri yaşamıştır. Garibanın halinden anlamaktadır, çünkü garibanlığın ne demek olduğunu bilmektedir. Kısaca insanımızın halinden anlamaktadır, çünkü insanımızın içinden çıkmıştır.
Geldiği yeri unutmayan Sayın Başbakan ve hükümeti, politikalarında “insan” unsurunu ön plana çıkarmış, “devlet insan içindir” anlayışını yerleştirmeyi büyük oranda başarmıştır.
Başbakan’ın en son yaptığı “
dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklaması da, insanın realite planında insanlığının ve toplumsal kalkınmanın, dini terbiye’nin neslimize verilmesiyle mümkün olacağına inandığını göstermektedir.
İşte, iddia edilen Ak Parti-
Cemaat ittifakı, organik bir ittifaktan ziyade, amaç ve gaye birlikteliğinden kaynaklanan fıtri bir süreçtir. İki harekette de “insan” unsuru ve muhafazakar yapı ön plana çıkmıştır.
Hadis-i şerifte “herkesin tehlikede olduğu, en büyük tehlikenin ise muhlisin, yani ihlaslı kimseler için mevzubahis olduğu” buyrulmaktadır. İmtihanların en zoru ve büyüğü de, kişinin kendisiyle ve kendisi gibi kardeşleriyle olan imtihanıdır.
İşte, içerisinde bulunduğumuz süreçte, gerek millet, gerekse de özellikle sorumluluk makamında bulunanlar açısından basiret ve firasete her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Basiret ve firaset ise, amaç ve gayelerin yani “insana hizmet” ortak paydasının neresinde bulunduğumuzu, her zamankinden daha çok sorgulamamızı gerekli kılmaktadır.
Taha ÜNAL
Din Sosyolojisi Uzmanı
[email protected]