Gündeme bomba gibi düşen analiz!

"Kamu görevlilerinin müdahil olduğu işkence ve adam öldürmeye ilişkin suçlamalarda izin sistemi hukuka aykırı..."

Gündeme bomba gibi düşen analiz!

Bugün'den Gültekin Avcı, özel yetkili mahkemelere yapılacak müdahalenin getireceği şok bir ayrıntıya dikkat çekti. Özel yetkili mahkemelerde yapılacak değişikliğe yönelik en büyük eleştiri, bu değişiklikten sonra Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat sanıklarının tahliye olacağı yönündeydi. Ancak Hükümet üyeleri ve hükümete yakın gazeteciler böyle birşeyin sözkonusu olmadığını, "Sözkonusu değişiklikler yürüyen davaları etkilemez" gibi geçici bir maddeyle bu sorunun çözüleceğine vurgu yapmışlardı. Gültekin Avcı işte bu cümledeki BÜYÜK TEHLİKEYE işaret etti. Avcı, Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat sanıklarının, son MİT düzenlemesini örnek göstererek "kanunlarda eşitlik, adalet ve hakkaniyet" iddiasıyla o geçici maddeye rağmen serbest kalabileceklerine dikkat çekti... Özel yetkiye müdahalenin getireceği kaos-2 Önceki yazımızda terör ve darbe dahi olsa CMK 250'ye büyük ölçüde soruşturma izni getirilmesinin sakıncalarını izah ediyorduk. AİHM'nin Gitonas ve Diğerleri/Yunanistan, Mathieu-Mohin ve Clerfayt/Belçika, Türkiye Birleşik Komünist Partisi ve Diğerleri/Türkiye ve Hrant Dink gibi davalarda verdiği kararlara bakıldığında; Kamu görevlilerinin müdahil olduğu işkence ve adam öldürmeye ilişkin suçlamalarda izin sisteminin hukuka aykırı olduğu açıktır. Özellikle AİHM'nin 2001 tarihli Hugh Jordan-Birleşik Krallık davası kararı çarpıcıdır: "...soruşturmanın temel amacı devlet görevlilerini veya kurumlarını içeren davalarda, bu kişi ve kurumların, sorumlulukları altında gerçekleşen ölümlerle ilgili hesap verebilmelerini sağlamaktır... Yetkili makamlar konudan haberdar oldukları anda kendiliklerinden harekete geçmelidir." Darbe ve terör suçları da işkence ve kişilerin yaşam hakkını doğrudan tehdit eden suç tipleridir. Çoluk çocuk demeden intikam alınacağını belirten ses kayıtları, cuntanın faaliyeti sırasında ve amacına ulaştığında neler yapacağını açıkça göstermektedir. Hatta bu ses kayıtlarına bile gerek kalmadan geçmişten bugüne darbelerde ve terör eylemlerinde yaşananların hatırlanması kâfidir. Anayasa Mahkemesi soruşturma izinlerini iptal etmeli İHAS 2 ve 3. maddedeki "etkili soruşturma prensibi" mecburen dikkate alınmak zorundaysa; Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın yaşam hakkını düzenleyen 17. maddesini yorumlarken AİHM gibi "etkili soruşturma" gereken durumları belirtmeli ve soruşturma izin sisteminin Anayasa'nın 17. maddesine aykırı olduğuna karar vererek söz konusu kanun hükmünü ve benzer hükümleri (somut norm denetimi veya bireysel başvuru yoluyla) iptal etmelidir. Aksi halde, Anayasal başvuru yolu, bu konuda etkisiz bir yol olarak AİHM'ce değerlendirilecektir. Anayasa Mahkemesi de bu konudaki yorumunu İHAS ve AİHM kriterlerine göre yapmak zorundadır. Anayasamızın 90. maddesine göre İHAS, kanunlarımızın üzerindedir ve bağlayıcıdır. Yani savcı ve hâkimler öncelikle İHAS ve AİHM'yi dikkate almak zorundadırlar. Hal böyle olunca, soruşturmayı yürüten savcı ve yargılamayı yapan mahkeme, izin sistemine ilişkin kanun hükümlerini değil doğrudan İHAS'nin yaşama hakkı ve işkence yasağına ilişkin 2 ve 3. maddelerini (AİHM'nin anladığı manada) uygulayarak sanıkları soruşturup yargılayabilir. Ergenekon, Muhsin Yazıcıoğlu, KCK ve 28 Şubat gibi operasyonlarda savcılar çıkarılacak kanuna rağmen İHAS gereği doğrudan soruşturma yapmaları gerekir. İnsanların hayatı ve toplumun maruz kaldığı maddi ve manevi işkence gibi soruşturmaların, İHAS'ye aykırı olarak soruşturma iznine bağlanması hukuka aykırıdır. İki ihtimal Hükümet, değişikliğin mevcut davaları etkilemeyeceğini söylüyorsa da hâlâ netleşmeyen değişikliğin muhtemel sonuçları şöyle tecelli eder: A- Değişiklikte öngörülen üst düzey bürokrat ve generaller için soruşturma izni sistemi yürümekte olan soruşturma ve davalara da şamil olursa; Bu durumda mahkemeler, Balyoz, Ergenekon, İnternet Andıcı, 28 Şubat gibi soruşturma ve davalarda tutuklu olan general ve üst düzey bürokratların hepsini derhal serbest bırakmak zorundadır. Zira usul hükümleri derhal hüküm ifade edeceğinden, izin sistemine dâhil olan tüm general ve üst düzey bürokratlar usule aykırı (izin alınmadan) tutuklu konuma düşmüş olacaktır ki, mahkemeler derhal tahliye kararı vermek zorunda kalır ve yargılamayı durdurur. B- Soruşturma izni, mevcut tutuklulara ve davalara matuf değil de bundan sonraki zanlı, soruşturma ve dava bölümlerine yönelik öngörülürse; hükümet ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. MİT Kanunu 26. maddeyle getirilen istisna, bu kanunun mevcut soruşturmalarda da uygulanacağını öngörmüş ve dosya başbakanlığa gönderilerek MİT soruşturması durmuş, şüpheli ifadeleri dahi alınamamıştır. Doğal olarak Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat gibi davaların şüpheli ve sanık konumundaki süjeleri de "kanunlarda eşitlik, adalet ve hakkaniyet"in gözetilmesi mecburiyetinden bahisle, getirilen soruşturma izninin mevcut soruşturma ve davaları da kapsaması gerektiğini öne süreceklerdir. Generallerin veya üst düzey bürokrasinin de MİT mensupları kadar hassas ve hayati görevler ifa ettiğini söyleyeceklerdir. Bu durumda da tahliye olmayı başaracaklardır. Sonuçta soruşturma izni sistemi tam manasıyla üstelik İHAS'ye aykırı şekilde geriye yani Memurin Muhakematı dönemine geri dönüştür. İlerlemeye değil gerilemeye, reforma değil yargıyı zayıflatmaya tekabül eder. Terör ve darbe gibi ölümcül suçların soruşturma iznine bağlanması, hiçbir modern hukuk devletinin kabul ettiği bir form değildir. Ayrıca, değişimi Ergenekon, Aydınlık, DHKP/C, MLKP ve KCK mahfillerinin hararetle desteklemesi de ayrıca dikkat çekicidir.
<< Önceki Haber Gündeme bomba gibi düşen analiz! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER