Hala Ergenekon'a inanmayan kaldı mı?

'Bi Ermeni Var' kitabının yazarı Adem Yavuz Arslan: Dink cinayeti, bugün işlenmiş gibi tekrar soruşturulmalı

Hala Ergenekon'a inanmayan kaldı mı?

Dink cinayeti tartışmalarının en ilginci medyada yaşanıyor. Davada savcının Ergenekon örgütü irtibatlarını mütalaasında belirtmesi, Erhan Tuncel'in son duruşmalardaki Ergenekon itirafları bir kısım medyaca görülmemişti. O gün kalem kıpırdatmayan çevreler, mahkeme kararından sonra yüksek sesle itirazlarını bildiriyor. Bazıları ise şimdi adı geçen örgütü beğenmiyor. Bu psikolojiyi en iyi anlatan yazıları, Dink cinayetinin perde arkasını da kaleme alan Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan yazdı. 'Bi Ermeni Var' kitabıyla cinayetin perde arkasına ışık tutan, soruşturmanın ilk gününden itibaren yaşanan ihmal ve gözden kaçırılan noktaları belgeleriyle ortaya döken bir isim Arslan. Birçok delil ve soruşturulacak konu varken, Dink davasında örgüt kararı çıkmadı. Mahkeme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mahkeme tam da cinayeti planlayan, Hrant Dink'i psikolojik harekât nesnesi haline getiren, tetiği çekecek elleri bulup Trabzon'dan İstanbul'a kadar refakat eden ve sonrasında ustaca izlerini kaybettirenlerin istediği gibi karar verdi. Zaten iddianame de alelacele ve tam da bu amaca yönelik hazırlanmıştı. Bu karar tartışmasız bir şekilde Ergenekon'un başarısıdır. Cinayetin üzerinden 5 yıl geçse de 'büyük abileri'ne, yani gerçek aktörlere ulaşıl(a)madı. Planlayıcılar, azmettirenler ve muhtelif kurumlara sızmış uzantılarıyla ortamı ısıtıp zemini hazırlayanlar araştırılamadı bile. Böylesine profesyonel bir cinayet halı sahadan devşirilen birkaç çocuğa yıkılarak kapatıldı. Mahkemenin bu kararı Ergenekon'un hâlâ ne kadar güçlü olduğunu da teyit etmiş oldu. Savcının Ergenekon bağlantılarını ortaya koyan mütalaası neden dikkate alınmadı sizce? Dink'in avukatlarının müdahillikte bile bulunmadığı Balyoz, Kafes gibi önemli davalarda cinayete ilişkin deliller de vardı. Bu davanın talihsizliklerinden biri de yargılama sürecindeki hakim ve savcı değişiklikleri. Mahkemenin eski hakimi (Erkan Canak'tı) uyuşturucu baronları ile ilişkili olduğu gerekçesiyle dosyadan el çektirildi. Savcısı da başka bir gerekçeyle soruşturmadan alındı. İsmi de 'Balyoz darbe planında yararlanılacak yargı mensupları' listesinde geçiyordu. Bu ayrıntı şu yüzden önemli. 5 yıl süren yargılama esnasında mahkeme ve savcılık, davayı derinleştirmeye yönelik tüm girişimleri ustaca savuşturdu. Ya kabul etmedi ya da zamana bıraktı. Bir diğer talihsizlik de şu ki; Dink cinayeti üzerinden bir başka operasyon yapıldı. Ergenekon sabahına uyandığımızda yavuz hırsızlık yapanlar cinayet sonrasında da bize odaklanmamız için bir nokta işaret ettiler. Oraya bakmamızı, baktıkça hipnotize olmamızı ve ayan beyan ortada olanı görmememizi sağladılar. Nedir o nokta? Dink cinayeti üzerinden Ergenekon operasyonunu yürüten birimleri yıpratmaya, Ergenekon davasının görüldüğü mahkemenin itibarını zedelemeye çalıştılar. Maalesef bunda kısmen de olsa başarılı oldular. O yüzden herkesin bir 'örgütü' ve o örgüt içinde görmek istediği sanıkları oldu. Yoksa Hrant Dink cinayetinin tam da Kafes Eylem Planı'nda geçtiği gibi 'operasyon' olduğu çok açık. Kitabınızda cinayet etrafında kurgulanan olaylar zincirini gözler önüne seriyorsunuz. Bu cinayet hangi büyük projenin parçasıydı? Dink cinayetinin öncesine genelde Türkiye'ye, özelde de Trabzon ve İstanbul'a baktığımızda aslında tam da Kafes Eylem Planı'ndaki süreci görüyoruz. O günleri hatırlayalım. 2003 ve takip eden süreçte nereden çıktığı tam anlaşılamayan bir misyonerlik ve 'din elden gidiyor' tartışmaları başlatıldı. 2004 ve 2005'te ise ayyuka çıktı. Taksim ya da Kızılay Meydanı'nda İncil'ler dağıtılıyor, sayıları on binleri bulan kilise ev iddiaları havada uçuşuyor, ekranlarda din değiştiren papazlar, rakamları sürekli artıran ilahiyat hocaları 'din ve vatan elden gidiyor' yalanını şişiriyorlardı. Hanefi Avcı'nın deyimiyle 'ceketlerin çıkarılması için ortamın ısıtılması' gerekiyordu. Öyle de yapıldı. AK Parti iktidarına karşı ulusalcı, aşırı milliyetçi bir dalga estirilmek isteniyordu. Bunun için de 'dinin ve ülkenin elden gittiği' söylemine ihtiyaç vardı. Nitekim Rahip Santoro, Hrant Dink ve Malatya Zirve cinayetlerine baktığımızda şunu net olarak görüyoruz: Tetikçilerin hepsi bu rüzgârdan etkilenmişler. 'Din elden gidiyor' deyip kiliselere saldırmışlar, misyonerleri öldürmüşler. Özetle Hrant Dink cinayetini ve amacı anlayabilmek için 2003'ten bugüne kadar ustaca oynanan oyuna iyi bakılmalı. Söylediğiniz illüzyona kapılma hali medyaya yansıdı mı? Maalesef cinayeti karartmak isteyen çevreler ve bazı meslektaşlarımız ısrarla 'cinayet sonrası ihmalleri' gündeme taşıdılar. Oysa öncelikle cinayetin öncesi, psikolojik harekât unsurları ve tetikçilerin devşirilmesi sürecine bakmak gerekiyordu. Psikolojik harp taktikleri derken... Sanal tehditlerle sürekli propaganda yapıldı ve internet kafelerde, halı sahalarda vakit geçiren, mafya dizileri izleyen gençlerin 'harekete geçmesi gerektiği' bilinç altına yerleştirildi. Fakat her üç cinayette de görüyoruz ki, cinayetleri planlayanlar tetikçilerin sadece yaygın propagandadan etkilenmelerini beklememişler. Birebir markaja alıp adeta yetiştirmişler. Pilot iller; Trabzon, Malatya, İstanbul ve Diyarbakır seçildi. Tetikçilerle organizatörler arasında kalın bir perde çektiler. Cinayetten sonra da 'cambaza bak' misali medyayı, kamuoyunu bambaşka şeylerle meşgul edip işin esasını kaçırdılar. En temel yanlış da burada. Soruşturma aşamasında nerelerde hatalar yapıldı sizce? Bu durum bir bakıma 'bir cinayet nasıl çözülmez'in dersi olarak okutulabilir. Jandarma, dışarıda bırakıldı. Oysa Pelitli Jandarması ve özellikle Albay Ali Öz, sürecin her yerinde. Cinayeti bilmelerine rağmen bir şey yapmadılar. Yasin Hayal'in silah aradığını bildikleri halde gereğini yapmamışlar. Hayal, askerde iken devşiriliyor. Babası ve eniştesinin mahkemede, "Oğlumun askerde iken beynini yıkadılar. Bırakmayın, aksi halde kötü olaylara sebebiyet verebilirsiniz." şeklinde dilekçesi var. McDonald's bombalaması sonrasında. Isınma turları, kilisede rahip döverek ve McDonald's bombalanarak yapılıyor. Bu esnada hakkında arama kaydı girilmediği için elini kolunu sallayarak yurtdışına gidip geliyor. Orada ne yaptığı, kimlerle görüştüğü de meçhul. MİT'çilerle ilgili irtibat nedir? MİT, her şeyin içinde olmasına rağmen kendini ustaca dışarı çekti. Ergenekon sanığı Bedrettin Dalan'a 'kaç' dediği bilinen dönemin kritik ismi Özel Yılmaz sorgulanamadı bile. Aylar süren bir hazırlık safhası olan cinayetle ilgili MİT'te hiç bilgi olmadığına inanmamızı mı bekliyorlar? Başbakanlık müfettişlerinin hazırladığı rapor daha Başbakan'a sunulmadan medyaya eksik bir şekilde sızdırıldı. Kitapta onlarca maddede eksikleri saydım. O kadar çok ki! En önemli ihmal, istihbaratın alınması ve kullanılmaması deniyor. Trabzon'dan gelen bilgiler Emniyet'te o gün görevli isimlerce gerçekten ihmal mi edildi? Burası kesin. Çünkü Trabzon'un ihbarı çok net. Hatta daha önceden McDonald's bombalaması da yaptığı hatırlatılıyor. Ancak İstanbul Emniyeti'nin ve valiliğin açık ihmali var. Emniyet ve valilik hemen koruma sürecini başlatmalıydı. Cinayetten sonra sahte rapor düzenlendiği vs. de zaten ortaya çıktı. Dönemin müdürü Ahmet İlhan Güler'in Trabzon'dan gelen bilgiye binaen alarm durumu vermesi gerekiyordu, ama hiçbir şey yapılmadı. Kitabınızda Jandarma görevlilerine dikkat çektiniz. Mahkeme, bahsettiğiniz isimleri çağırıp dinlemek zorunda değil miydi? Elbette çağırıp dinlemeliydi. Cinayetin sadece jandarma üzerinden açıklanması da zor. Sonuçta jandarma 'icracı' birim. Planın hazırlanması, uygulaması ve sonrasında yapılan 'temizlik' anlaşmaları başka birimlerce yapıldı. Bu cinayetin eksik karelerinin tamamlanması ve büyük resme ulaşılması için kesinlikle jandarma ve MİT eksenli özel bir çalışma yapılmalı. Buna karşın bazı gazeteciler olayda jandarma değil, polisin rolü ve ihmali var gibi bir hava oluşturmak istedi. Maaselef bu da cinayetin çözülememesinin nedenlerinden birisi. Çünkü kamuoyu hep yanlış yerlerde meşgul edildi. Bu cinayette Emniyet'in ihmali var mı? Özellikle İstanbul'da o gün görevli emniyet yetkililerinin ihmali olduğu açık. İhbara rağmen gereğini yapmadıkları gibi cinayet sonrasında sahte evrak düzenliyorlar. İstanbul'daki o günkü yönetim Trabzon ve Ankara ile kötü olunca medyadaki ilişkileri sayesinde iş bir anda görevini yaptığı halde Ramazan Akyürek ve olayla hiç alakası olmadığı halde Ali Fuat Yılmazer'in üzerine bırakılmak istendi. Oysa İstanbul Emniyeti yetkililerinin, örneğin Ahmet İlhan Güler'in yapması gereken şeylerin açık kuralları vardı. Onlar uygulanmayınca cinayetin önünde engel kalmadı. Cinayetin derin devlet ve Ergenekon bağlantılarının ortaya çıkarılması için ne yapılabilir? MİT ve Jandarma'nın tüm arşivlerine, kozmik odalarına girilmesi lazım. Tuncel'in serbest bırakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 'Devletin adamı' olduğu teyit edilmiş oldu. Ayrıca mahkemenin bu kararı, bugüne kadar Erhan Tuncel ve devleti-polisi suç ortağı gibi göstermek için yapılan propagandanın da suçun özüyle ilgisi olmadığını ortaya koydu. ZAMAN
<< Önceki Haber Hala Ergenekon'a inanmayan kaldı mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER