Zaman gazetesi yazarı Süleyman Sargın,
helal olup olmadığından emin bulunmadığımız şeylerden bile dinimiz ve ırzımız adına çekinmemiz, uzak durmamız gerektiğini hadislerden örneklerle anlatıyor.
İşte Süleyman Sargın o
köşe yazısı:
Gün geçmiyor ki gazetelere, televizyonlara, internete at eti,
eşek eti,
domuz eti vs ile ilgili bir haber düşmesin.
Domuz etli pidelerden, içinde başka maddeler çıkan sucuklara, salamlara; sahte ballardan hormonlu ürünlere kadar yelpaze oldukça geniş. Benzer haberleri okuduğumuzda pek çoğumuz "Biz almış mıyız bu üründen" diye etrafımıza bakıyoruz. 'Cezâ amelin cinsindendir' kaidesince başımıza gelen bunca şey, inanan insanlar olarak
haram helal noktasında bir kısım hassasiyetlerimizi kaybetmemizden kaynaklanıyor. Haram lokma, sadece haram parayla satın alınan lokma değildir. Paramız helal da olsa, içeriği helal olmayan lokma, haramdır.
İnsanın yediğine ve içtiğine dikkat etmesi gerektiğiyle alakalı çokça irşad ve ikaz yapılmıştır. Haram lokma mevzuunda başta Ashab-ı kiram olmak üzere bütün Allah dostları azami derecede hassasiyet göstermişlerdir.
Hazreti Ebû Bekir, kendisine her gün yemeğini getiren hizmetçisine, her defasında yemeği nereden getirdiğini, hangi yolla tedarik ettiğini sorardı. Bir defasında sormayı unuttu. Muhtemelen uzun zamandır açtı. Lokmayı ağzına koyduktan sonra hizmetçisine yemeği nereden temin ettiğini sordu.
Hizmetçisi şöyle cevap verdi: "Ey Allah'ın peygamberinin halifesi! Ben cahiliye devrinde arraflık (gaipten haber veren, kâhinlik, falcılık) yapıyordum. Halk bunun karşılığında bana para veriyordu. O dönemlerde yaptığım arraflıktan dolayı birisinden alacağım vardı. Onu aldım ve bu yemeği onunla yaptım." Bunu duyan Hazreti Ebû Bekir'in birden rengi attı. Elini gırtlağına kadar götürdü, yediklerinin tamamını istifra etti. Onun bu hassasiyetini gören bir sahabi,
"Ey Allah'ın Peygamberinin halifesi! Bu kadarı fazla değil mi? Ne diye kendine bu kadar ızdırap veriyorsun?" diye sordu. Bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir şöyle cevap verdi:
"Ben Allah Resûlü'nden işittim. O (sallallâhu aleyhi ve sellem) vücudunda bir tek haram lokma bulunan bir insanın ancak cehennemle temizleneceğini buyurmuştu."
Doktorlar, hamile kadınlara rahatlatıcı ilaçların verilmemesini öneriyorlar. Bu tür ilaçların gelişmekte olan ceninin maddi yapısına tesir ettiğini, az bir nisbette de olsa bir kısım uzuvlarının bozulmasına yol açabileceğini belirtiyorlar. Bu risk ihtimaline binaen hamile kadınlar çocuklarının sağlığı için o ilaçları almıyorlar.
Aynen bunun gibi Abdülkadir Geylâni, İmam Şazeli, Şah-ı Nakşibendi gibi mana âleminin sultanları, tecrübeleriyle haram lokmanın insanlar üzerinde olumsuz etkileri bulunduğunu ifade buyuruyorlar. Onlar bu sahanın hekimleri olarak bize, yenilen haram lokmaların doğacak çocukta bir kısım manevi zararlara yol açtığını net olarak söylüyorlar.
İmam-ı A'zam Ebû Hanife Hazretleri'nin babası Sabit'in harama karşı tavrı da çok dikkat çekicidir. Onunla alakalı şöyle bir menkıbe anlatılır: Sabit, bir gün
abdest almak için bir dere kenarına gelir. Suda bir
elma gözüne çarpar.
Abdestten sonra, suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yer. Fakat tükrüğünde kan görür. Şimdiye kadar böyle bir hal görmediği için tükrükteki kanın bu elmadan ileri geldiğini tahmin eder. Yediğine pişman olur. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gider. Adamı bulur. Adam hakkını helal etmesi için bir şart koşar ve "Benim kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var. Bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim." der. Sabit Hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmektense, dünyada böyle bir evliliğe katlanmaya razı olur. Düğün hazırlığı yapılır. Sabit Hazretleri'nin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir olur. Hemen kayınpederine koşup, "Bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok" der. Kayınpederi tebessüm ederek,
"Evladım, o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, Allahu Teâlâ mübarek ve mesud etsin." der. İşte bu evlilikten, yani böyle bir anne ve babadan İmam Azam Ebû Hanife Hazretleri dünyaya gelir.
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
"Helal ve haram açıkça belirtilmiştir. İkisinin ortasında hükmü beyan edilmeyen bir kısım şüpheli şeyler vardır. Kim bu şüphelilerden uzak durursa ırzını ve dinini koruma altına almış olur." Helal olup olmadığından emin bulunmadığımız şeylerden bile dinimiz ve ırzımız adına çekinmemiz, uzak durmamız gerektiği bu hadiste net olarak ifade ediliyor.
Acıktığında önüne çıkan ilk
lokantaya giren, piyasaya çıkan her yeni ürünü hemen tüketme gayretinde olan insanların nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya bulundukları açık. Haram lokma çok can yakacak.