CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün'ün,
PKK'lı olarak bilinen kişilerce kaçırılmış olması, önümüzdeki günler açısından çok önemli ve çok yönlü bir olaydır.
Ama kafa karıştıran tezatlar söz konusu...
Seçilen kişi bir milletvekilidir. Yani işin içinde milli iradeye kafa tutmak var. Aygün, aynı zamanda Tuncelili (Dersimli) ve bölgede sevilen biri. PKK'nın bölgede alan kazanma hamlesini bozuyor. Son seçimlerde PKK'yı eleştirebilen nadir siyasilerden biri.
Tamam, milletvekili
kaçırmak PKK için büyük
propaganda malzemesidir. Ama
Hüseyin Aygün Alevi kökenli,
Kürt asıllı bir milletvekili. Yani PKK'nın, tabanına izah etmesi çok zor bir olay bu. Nitekim bütün Dersimliler Aygün'e
destek konusunda yekvücut oldular. O zaman neyin nesi bu kaçırma olayı?
PKK'nın ne olduğu konusunda net, doğru bir teşhisiniz yoksa sorular cevapsız kalır.
Dikkatimi çekiyor, analizler hep "bağlantısız, güçlü, Kürtlerin bağımsızlığı için çalışan" bir PKK üzerinden yapılıyor. Böyle bir PKK var mı?
Gerçeğe dönelim. Bu ülkede yüz seneden beri devam eden
vesayet zihniyetinin kökleşmiş, darbelerle
tahkim edilmiş, anayasal teminatlara bağlanmış bir rejimi var. 8-10
dava devam ediyor diye bu rejim zaafa düşmez. 40-50 generalin
emekli edilmesiyle de
silahlı kuvvetlerde cuntacı zihniyet sona ermiş olmaz.
Bir konuya durmadan dikkat çekiyoruz.
"Ergenekon" ismiyle anılan derin yapının, PKK ile irtibatı hâlâ sorgulanmış değil. Yani Fırat'ın
doğusuna hâlâ geçilemedi.
Uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığında, Güneydoğu'da hangi irtibatlar vardı?
JİTEM denilen yapı ile PKK'nın bağlantısı neydi? Korumasız askerleri otobüslere doldurup PKK'nın eline kim teslim edip katlettirdi? Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde işlenen binlerce faili meçhul cinayetlerin failleri kimlerdi? Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ı kimler öldürdü?
Ümit Fırat'ın, dün Haber X sitesinde yayınlanan röportajında hatırlattığı gibi, "1979 yılında,
Aydınlık Gazetesi, Türkiye'de
legal, illegal,
sivil ne kadar sol grup varsa, hepsini arka planlarıyla deşifre etti,
dosya halinde yayınladılar. Ve ondan sonra 12
Eylül geldi, iddianamelerin hepsi, Aydınlık Gazetesi'ndeki bilgilerden hazırlandı. PKK için, Apocular için de demediklerini bırakmadılar."
12 Eylül darbesinden sonra ne oldu da PKK, bütün Kürt gruplarını, hareketleri
tasfiye ederek inisiyatif aldı. Bugün ulusalcı takılan ve yargılanan
Yalçın Küçük ile
Doğu Perinçek, Kandil'e gidip Öcalan'a hangi tavsiyelerde bulundular?
Hüseyin Aygün'ü kaçırma olayı, Uludere ve jetimizin düşürülmesi/düşmesi olaylarının bir halkasıdır. Vesayet, köşeye sıkışan PKK'ya hayat öpücükleri veriyor. Neden?
Çünkü
hedef AK Parti'dir. Türkiye'nin
ekonomik ve siyasi istikrarıdır.
AK Parti'den, kapatma davası dâhil kurtulamayan vesayet rejiminin elinde koz olarak sadece PKK kalmıştır. PKK'nın Kürt halkına bir özgürlük vaadi yoktur, dikta rejimi vaadi vardır. Açın KCK sözleşmesine bakın...
PKK'nın şu anda yürüttüğü savaş doğrudan AK Parti'ye karşıdır. Statükoyu, eski rejimi korumaya, kollamaya yönelik bir savaştır.
Çünkü demokratikleşen bir Türkiye'de, Kürt meselesinin evrensel insani değerler boyutunda çözüleceği bir Türkiye'de, PKK'ya yer yoktur.
Ha, meselenin; yıldızı parlayan Türkiye'nin, küresel güçleri rahatsız eden yanı yok mu? Onun cevabını da eski MİT üst yöneticisi Mehmet Eymür'ün dünkü
Takvim gazetesinde yer alan sözleriyle hatırlatalım:
"Geçmişte MİT'in içinde bir sürü CIA, MOSSAD ve BND (
Alman Gizli Servisi) çalışan kişiler vardı. Bu kişiler günümüzde de vardır, gelecekte de olacaktır. Türkiye'yi 1950 yılından itibaren Türkler yönetmedi. Bu da 50 yıl sürdü. Dünyanın en kritik yerinde bulunan Türkiye'yi başta ABD olmak üzere
Rusya,
Almanya,
İngiltere,
İsrail ve diğer ülkeler rahat bırakmadı, bırakmazlar da... Dolayısıyla Türkiye'yi yöneten kişilere de etkileri oldu..."
Şimdi soralım: Aygün'ü, gerçekten PKK mı kaçırdı?
Hüseyin Gülerce - Zaman