28 Şubat'ın hukuka indirdiği darbe

28 Şubat soruşturması, post-modern darbenin toplumun farklı kesimlerinde oluşturduğu ağır tahribatı yeniden gündeme getirirken, sürecin yargı mekanizmasını ve hukuku katleden uygulamaları da gün yüzüne çıkıyor.

28 Şubat'ın hukuka indirdiği darbe

28 Şubat sürecinde avukatlık yapan eski milletvekili Hüsnü Tuna, geçen dönem Meclis'te bulunduğu süre boyunca o süreçte yaşanan tüm hukuk skandallarının belgelerini toplamış. Bunlar arasında, mahkemelere emirler gönderen Çevik Bir'in yazısına 'arz olunur' diye cevap veren savcıdan; dinî içerikli radyo dinleme iddiasıyla soruşturulan hâkime kadar onlarca örnek var. Otobüslerle Genelkurmay'a taşınan yargıçların 1998'den itibaren neler yaptıklarını bir bir ortaya koyan Tuna, "Bu tarihten sonra birçok mahkeme, kararlarını 'hukuk ilkelerine' göre değil 'brifing kriterlerine' göre vermeye başladı" diyor. Darbecilerin taleplerini yerine getirmeyen yargıçların sürgüne tabi tutulduğu süreçte Tuna'yı en çok şaşırtan, Asliye Hukuk'ta çalışan G.B. isimli hakime, müfettiş tarafından yöneltilen sorular olmuş. Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanı olduğu dönemde hâkimin belediye binası önünden geçtiğini tespit eden müfettiş, yargıca bunun sebebini soruyor. 27 Mayıs ve 12 Eylül'de olduğu gibi 28 Şubat'ta da darbeciler hedeflerine ulaşmak için yargı mekanizmasını harekete geçirdi. Gazetecilerden işadamlarına kadar birçok kişi ve kurum tek brifingle yetinirken, yüksek yargı özel talep üzerine iki kez Genelkurmay'a götürüldü. Brifinge katılmayan ve kararlarını 'hukuk kriterlerine' göre veren hakim ve savcılar için bu süreç büyük bir tasfiyenin başlangıcı oldu. Çevik Bir ve Güven Erkaya'nın oluşturduğu illegal Batı Çalışma Grubu ve daha sonra yerine geçen Başbakanlık Takip Kurulu'nun fişlemeleri nedeniyle yüzlerce hakim ve savcı soruşturmaya tabi tutuldu. Gazetelerde teşhir edildi. Cumhuriyet Gazetesi'nin Ekim 1998'de 'Yargıda büyük soruşturma' başlığı ile verdiği haberde Edirne'den Malatya'ya, Konya'dan Ağrı'ya 40 adli ve idari yargı hakimi hakkında isim isim soruşturma açıldığı duyuruldu. Soruşturmanın gerekçesini Başbakanlık Takip Kurulu'na gelen fişleme bilgileri oluşturdu. Fişlemede şu ifadeler yer aldı: "Tarikatlarla bağlantılarının olduğu, tarikat örgütlenmesinde rol aldıkları ve kadın eli sıkmadıkları, haremlik-selamlık uyguladıkları tespit edilmiştir." DİNÎ İÇERİKLİ RADYO DİNLEME SUÇU İstanbul 2. İdare Mahkemesi üyesi hakim M.A.'nın yaşadıkları, 28 Şubat sürecinin baskı ve tehditlerinin ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor. Hakimden 3 gün içinde savunma istenirken gerekçe olarak gösterilen hususlar akıllara durgunluk verecek nitelikte. "Sosyal ve ailevi yaşantınız ile eşinizin benimsediği çağdaş olmayan giyim tarzı itibarıyla, laiklik karşıtı düşüncelere yakınlık duyduğunuz hususunda kanaat uyandırdığınız ileri sürülmektedir." denilen yazının devamında "Savunmayı göndermediğiniz takdirde savunma hakkından vazgeçmiş sayılacağınızın bilinmesini rica ederiz." emri yer alıyor. İstanbul'da Vergi Mahkemesi'ndeki A.G. isimli bir başka hâkim ise yukarıdaki suçlamaya ilave olarak yeni isnatlarla karşılaşıyor: "...Bu arada evinize gelen misafirleri haremlik-selamlık tabir edilen şekilde ağırladığınız ve keza dairedeki odanızda radyo ve teypten dini yayınlar dinlediğiniz ileri sürüldüğünden, savunmanızı iki nüsha olarak üç gün içinde göndermenizi rica ederiz." KADIN HÂKİME BAŞÖRTÜLÜ EŞ SORUŞTURMASI Yargıda cadı avının başlatıldığı süreçte ilginç örneklerden biri de Samsun'da idare mahkemesi üyeleriyle ilgili soruşturmada görülüyor. Adalet Bakanlığı'ndan Hakim Genel Müdür N.Turan tarafından imzalanan soruşturma dosyasında, 7 hakim, gereği yapılmak üzere HSYK'ya gönderiliyor. Kişiler ayrı olsa da suçlama aynı: "Yaptıkları işler ve davranışlarıyla kişisel duygulara kapılarak görevlerini doğru ve tarafsız yapamayacakları kanısını uyandırdıkları. Bu cümleden olarak, sosyal ve özel yaşantıları ve eşlerinin kapalı ve başörtülü giyim tarzı nedeniyle çevrede olumsuz imaj yarattıkları, toplu halde ve tören havasında cuma ve teravih namazlarına gittikleri." Ancak söz konusu yazıda toplu olarak cumaya ve teravihe gitmekle suçlanan hakimlerle ilgili çok önemli bir ayrıntı dikkat çekiyor. Eşi başörtülü olduğu söylenen hakimlerden birinin kadın olması olayın trajikomik boyutunu gösteriyor. Kocaeli'ye tayini çıkan Hakim Nermin Kurt, Samsun'da toplu olarak soruşturmaya tabi olmaktan kurtulamıyor. Çünkü 7 hakime yöneltilen suçlamaların altında, başörtüsü ile üniversiteye giren kız öğrencilerin lehine karar vermiş olmaları yatıyor. Benzer bir sıkıntı Edirne'de yaşanıyor. Başörtülü bir öğrencinin davasında 'yürütmenin durdurulması' kararı veren Edirne İdare Mahkemesi Başkanı Ali Kazan ile üye hakim Abdurrahman Beşer, anında Trabzon'a gönderiliyor. Bursa'da Vali Orhan Taşanlar'ın keyfi uygulamasına karşı karar veren hakimlerden biri Aydın'a, diğeri Gaziantep'e sürgün ediliyor. Öğrencileri okula almayanlar hakkında işlem yapan savcılar ise HSYK eliyle en ağır cezalara tabi tutuluyor. Yozgat Başsavcısı Reşat Petek, Bursa Başsavcısı Hakkı Köylü ve Diyarbakır Başsavcısı H. Turan Yılmaz sürgün örneklerinden bazıları. KARAR ÇIKMADAN HABERİ GAZETEDE YAYIMLANDI Avukat Tuna, darbe sürecinde verilen kararlar için iade-i muhakeme yapılmasını öneriyor. Kamuda çalışan başörtülüleri işten atmak için emsal gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde başı örtülü şekilde santral memuresi olarak çalışan Züheyla Zeybel'le ilgili kararı mesela. Üç yıl boyunca kimseye zarar vermeden kendi işinde, sıradan bir vatandaş olarak çalışan Zeybel'i Yüksek-öğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) işten atar. Zeybel'in vekaletini alan Hüsnü Tuna, Danıştay 8. Daire'de dava açar. 8. Daire, YÖK'ün hukuka aykırı işlem yaptığına karar verir ve yürütmeyi durdurur. YÖK, davayı Danıştay İdari Dava Direleri Genel Kurulu'na taşır. Züheyla Zeybel ve avukatı, kararı beklerken bir gazetede, 8 Mayıs 1999 günü "Danıştay'dan türbanlı memuru atın vizesi çıktı" haberini görür. Pazartesi günü, kurulun özel kalemini arayıp karar dosyasını isteyen Tuna'ya "Sadece Danıştay cumhuriyet savcısının itirazla ilgili olarak görüş bildirdiği, henüz böyle bir karar verilmediği" cevabı gelir. Haber, Genel Kurul'da yer alan bir kadın yargıcın kocasının çalıştığı gazetede çıkmıştır. Tuna'nın anlattığına göre genel kurulda bulunan yargıç, 5. Daire üyesi Tansel Çölaşan'dır. Aynı gazetenin o günkü manşeti ise "Türban vampiri"dir. Bu hakaret ifadesi Savcı Vural Savaş'ın Fazilet Partisi'ni kapatma davasının iddianamesinde kullandığı cümleden alınma. Savcıların sanıklara hakaret eder hale geldiği süreçte Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen hakkında hazırladığı 'tek kişilik örgüt' suçlamasıyla durumdan vazife çıkaran isimler arasında yer aldı. 1998 yılında Tekirdağ Endüstri Meslek Lisesi Müdürü M. Ünsal'ın görevden alınma sürecinde Danıştay 5. Dairesi'nin onay verdiği bir kararın gerekçesi hukuk açısından sözün bittiği yeri gösterir nitelikte: "Mesleğinde başarılı olmak, iyi bir yönetici olmak' yeterli değil. Yöneticilik görevini sürdürebilmesi için 'türbansız eşi ile ulusal bayramlara ve Cumhuriyet balolarına katılması' ayrıca bayan "eşinin nasıl giyineceğine de –özellikle başörtüsü, uzun manto, yanlış anlamalara müsait renkten elbiseler giymemesini sağlamak için- müdahale etmesi gerekmektedir."
<< Önceki Haber 28 Şubat'ın hukuka indirdiği darbe Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER