BAŞBUĞ YÜCE DİVAN'DA YAR-GI-LA-NA-MAZ "Darbeye teşebbüs" ve "terör örgütü yöneticiliği" suçlamalarıyla tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un nerede yargılanacağı tartışılıyor. Aslında tartışılmasına gerek olmayacak kadar net bir durum var ortada. Fakat bir "görev suçu" polemiğidir almış başını gidiyor. Son anayasa değişikliğinde, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan'da yargılanmalarına karar verildi. İlker Başbuğ'un; kendisine atfedilen suçları, Genelkurmay Başkanlığı görevinde olduğu zaman işlediği iddia edildiğinden, şimdi Yüce Divan'da yargılanması gerektiğini savunan bir kesim var. Oysa Anayasa'nın 148. maddesi; “görevleriyle ilgili suçlardan dolayı” yargılamaların Yüce Divan'da yapılacağına işaret ediyor, “görevdeyken işledikleri suçlardan dolayı” değil. Görev suçu; bir kişinin görevdeyken suç işlemesi midir, yoksa göreviyle ilgili suç işlemesi midir ? Başbuğ'un suçlandığı “darbeye teşebbüs” ve “darbe yapmak için kurulan terör örgütünün yöneticisi olmak” iddiaları, görev suçu mu, değil mi ? Bu soruların cevapları için, görev suçu tanımının ne olduğuna bakalım. Birçok yargı kararında da yer aldığı şekliyle görev suçu; “bir kişinin meslek tanımı içine giren görevlerde işlediği suçtur.” Dolayısıyla bazılarının iddia ettiği gibi, "görevdeyken işlenen suçlar"dan değil, "meslek tanımı içine giren görevlerde işlenen suçlar"dan bahsediliyor. Yani görevde olmak, işlenen bütün suçları görev suçu yapmıyor. Diğer yandan; darbe yapmaya kalkmak, hiçbir askere kendi mesleğiyle ilgili verilmiş bir görev değildir. Bu tartışmayı yapanların görmezden geldikleri çok önemli bir kanun var. Genelkurmay Başkanının görev ve yetkilerini belirleyen kanun, aslında bu tartışmaya son noktayı koyuyor. Bu kanun "Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında, ilke ve önceliklerle yürütülecek ana programları tespit eder" diyor. Buradan da anlaşılacağı gibi, Genelkurmay Başkanı'nın birinci hatta tek görevi, silahlı kuvvetleri savaşa hazırlamak. Dolayısıyla TSK'nın da aslında tek asli görevi, düşmana karşı savaşmak. Kanun son derece açık ve netken, buradan darbeye cevaz çıkarmak, ancak milletin oylarıyla seçilmiş iktidarı düşman olarak görmek ve ona karşı savaşa hazırlanmak olarak açıklanabilir ki; bu asla kabul edilemez. Yine Genelkurmay Başkanının görev ve yetkilerini belirleyen kanunun son maddesi "Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan'a karşı sorumludur" diyor. Sadece bu son görev tanımı bile, darbeye teşebbüsün Genelkurmay Başkanı'nın göreviyle ilgili bir suç olamayacağına yeter de artar sebep. Devlet işleyişi içinde hiçbir bürokratın, üstlerine ya da sorumlu oldukları kişilere ve makamlara karşı eylem içinde olmak gibi görevleri yoktur, olamaz da. Kanunlar ve Anayasa bu kadar netken, darbeye teşebbüs hiçbir asker için görev suçu sayılamaz. Peki Başbuğ ne yapsaydı görev suçu olurdu ? Mesela Türkiye Cumhuriyeti, İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı döneminde başka bir ülkeyle savaşa girseydi ve silahlı kuvvetlerin koordinasyonuyla ilgili kendisinin kasıtlı ihmalleri yüzünden savaş kaybedilseydi, işte bu görev suçu olurdu. Ve bu suçtan dolayı Başbuğ, Yüce Divan'da yargılanırdı. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un şu anda kendisine atfedilen suçlar sebebiyle Yüce Divan'da yargılanmasına imkan olmadığı gibi, bunu yapmak Anayasa suçu işlemek olur. Bu tartışmayı gündemde tutanların bütün amacı, İlker Başbuğ'un Özel Yetkili Mahkemede yargılanmasının önüne geçebilmek. Dolayısıyla Başbuğ'a atfedilen suçların, görev suçu olduğunu iddia edip Yüce Divanı işaret etmek, Andıç'ı da görev suçu kabul etmek olur. Andıç'ın görev suçu kabul edilmesi, davadaki bütün sanıkların görev suçu işlediği anlamına gelir ve sivil yargıdan davayı alma yolu açılır. Başbuğ'un ısrarla Yüce Divan'da yargılanacağını iddia edenler, Andıç ile birlikte Ergenekon ve Balyoz davalarını da görev suçu kapsamına sokup sivil mahkemeden kurtarmayı planlıyor. Abdullah Abdulkardiroğu - SAMANYOLUHABER [email protected] twitter.com/aakadiroglu