Adem
Yavuz ARSLAN-BUGÜN GAZETESİ
PKK'ya yönelik
operasyonların başarılı olması istihbaratın gücüne bağlı. Ancak istihbarat yapımızda yanlışlıklar var. Operasyonu yapanın istihbarat, istihbarat toplayanın da operasyon yapma yetkisi yok.
Terörle mücadeled
e devletin tüm birimlerinin topyekûn mücadelesinin meyvelerini nasıl verdiğini dün aktarmıştık. Bugün de
bölgede sistemin işleyişini, ‘sahadaki' birimlerin gördüğü aksaklıklar ve yapılması gerekenleri masaya yatırıyoruz. Öncelikle şunu not düşmek şart.
ATILMASI GEREKEN ADIMLAR
Güvenlik bürokrasisi hiç olmadığı kadar bütünleşmiş ve kararlı. Fakat sistemik aksaklıklar sürüyor.Özveri ile çalışan asker ve polis açığı kapatmaya çalışsa da uzun vadede atılması gereken çok adımvar. Sistemik aksaklıkların faturası hep ağır oldu. Yıllardır sabit noktalarda bekleyen birliklerimiz sürekli zayiat verdiler. Sabit noktada beklemek demek sonuçta basılmak demek. Öyle ki yıllardır girilmeyen,
teröristlerin kurtarılmış bölgeleri var. Eylem yapacağı, EYP döşeyeceği yere elini kolunu sallayarak gelebiliyorlar. Bazı
komutanlar da ‘sicil' kaygısıyla ‘ne kadar azdolaşırsakokadar az zayiat veririz' diyerek saha taraması yaptırmıyor. Ayrıca operasyonun başarılı olması istihbaratın gücüne de bağlı. Fakat istihbarat yapılanmamızda yanlışlıklar var.
Kara Kuvvetleri birliklerinin istihbarat toplama yetkisi yok.
Yetkisi olsa da istihbaratı bilmiyorlar. Bilgi toplama işi polis,
jandarma ve MİT'te.
İstihbaratı toplayan birimle operasyonu yapacak birimfarklı olunca ya iş işten geçiyor ya da ‘
şike yapan' ara unsurlar çıkıyor. Nitekim iki gündürmedyanın gündemini meşgul eden ‘yanlış koordinat bildirip boş dağları bombalatan komutan' haberi herkesinmalumu. Medyanın son yıllardaki sorgulayıcı tavrı istihbarat anlayışını da değiştirdi. Fakat bu durumun da şöyle bir yan etkisi var.
Basın olayı sorgulayacağı içinher birimteyit etmemiş olsa bile ‘benuyarmıştım' diyebilmek için sürekli istihbarat raporu düzenliyor. Sürekli bu tip raporlar görmeye alışan birimler de bir süre sonra gerçek istihbarata karşı bile duyarsızlaşabiliyor. İstihbarattaki temel kaynak ise insan. Fakat bukonuda sonyıllarda ciddi zafiyet oluştu. Mesela Keklikkayası baskınında PKK'lılar
Kazan Vadisi'ni kullandılar. Üs vadiye 5 kmmesafede. Kalabalık bir grup vadideki köylere parça parça yerleşiyor fakat istihbarat alamıyorsunuz. Bu esaslı bir sorun...
PAYLAŞIMDAKİ AKSAKLIKLAR
Ankara'dan basit gibi gözüken bazı kararlar sahada çok hayati olabiliyor.Mesela
Silopi'de yakalanan PKK'lı orada sorgulanamayıp merkeze yollanıyor. Tabii ciddi zaman ve bilgi kaybı da doğuyor. O teröristten alınacak bilginin sahadaki birimlere ulaşması haftalar alıyor.
Üçlü karargâh şart
Sınırların korunması konusunda yapısal sorunlardan birisi de valilerin pozisyonu. Pratikte
Çukurca,
Şemdinli,
Yüksekova ve Şırnak'taki hudut birlikleri valiye bağlıyken iki ayrı devletin kurumları gibi hareket ediyorlar. Valilerin elindeki imkanları da ricaminnet kullandırıyor. Yani oralarda devlet bin parça. Hudut hattındaki birliklere değişen genişlikte sorumluluk sahası vermek gerekiyor. Huduttaki birinci derece askeri
yasak bölgenin genişliği 600 metre.Ama hudut birlikleri bu hattın dışında da kullanılabiliyor. Bir
kanuni düzenleme yaparak, hudut hattındaki birliklerin sorumluluk sahasını
terör tehdidi gibi durumlarda genişletecek şekilde
tedbir almak lazım.
Sınırların sorumluluğu 1989 yılında çıkan kanunlaKaraKuvvetleri'ne verildi. Ancak halen Çukurca-Silopi arası jandarmada. Jandarma ‘Nasıl olsa devredeceğiz' diye bu hattaki karakolları
tahkim etmiyor.Kara Kuvvetleri de devralmıyor. Bazı karakollar ise verilen ağır zaiyatlardan sonra boşaltıldı.Oysa bu karakolların tamiri ve tahkimi gerekiyordu. Biz her Erdoğan-Obama görüşmesindeyada ikili temaslarda ‘Teröristlere barınma imkanı sağlıyorsunuz' diyeAmerika'ya kızıyoruz. Barzani'ye sert çıkıyoruz amakendimiz barınmaimkanı sağlıyoruz PKK'ya.Güvenlik uzmanlarına göre karargâh modellemesini yenilemek şart.
Üç aşamalı bir yapı öneriliyor.
1- Taktik seviye karargâhları: Jandarma ve polis
özel harekat birimleri ile sınırları koruyan yerel
tugay karargâhlarını kapsayan bu düzenlemede önceliksınırlarıngüvenliğini teminetmek.
2-Operatif seviye karargâhları: Bu yapılanmada da komşu illerden oluşan karargâhlar koordinatör valinin yönetiminde; içinde polis jandarma ve askerin olacağı bir ekiple yönetilmeli.
3-Stratejik karargâh: Bu da başkentte,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde asker,
sivil ve polisin üst düzey temsili, diğer bakanlıkların desteğiyle genel konsept belirleyen bir yapı olmalı. Bu yapı halihazırdaki 8 kademeli yapının bütün olumsuzluklarını giderebilir. Sonuçta günümüzdeki problemler sadece sivillerin ya da sadece askerlerin çözebileceği problemler değil. Sivil ve askeri bürokrasinin daha fit bir
karargah düzeninde çalışması şart.
13 bin kişi çalışıyor
Mevcut yapıyı hatırlatmakta fayda var. Bizde karargâhtan bol bir şey yok. MSB Karargahı, Genel
kurmay Karargahı, Kara Kuvvetleri Karargâhı, Hava,Deniz,
Sahil Güvenlik vs... Ankara'daki karargâhlarda 13 bin kişi çalışıyor. Hiyerarşi ise had safhada.
Proje subayı, kısım amiri, şube müdürü, daire başkanı, kurmay başkanı ve nihayetinde komutan. Komutana bir bilgi çıkana kadar bazen günler geçiyor. Sonuçta yönetilemeyen bir
teşkilat ortaya çıkıyor. Ankara'daki bütün karargâhlar MSB ve İçişleri Bakanlığı çatısı altında birleştirilmeli. Karargâhlarda Dışişleri'nin işlerini takip eden birimler bile var. Devlet içerisindeki bu devlet yapısına son verilmeli. TSK, MSB'ye bağlanmalı, 2 yılda bir stratejik seviyedeki komutanlar değişmemeli.
Terör varken
demokrasi olmuyor
Ankara'danbakınca farklı şeyler gözükebilir fakat yerelde dengeler değişik. Bölge halkının terör başladığından bu yana en büyük endişesi aş iş değil güvenlikti. Önceliği hayatını korumaktı. Başlarda PKK'ya karşı savaşan bazı köylerin bugün askere tuzak kuruyor olması ‘devletin onları PKK'ya karşı koruyacağı inancını vermemesinden' kaynaklanıyor. Ele geçirilen PKK'lıların ifadelerine bakınca BDP'ye bağlı akademilerin aslında askere alma ofisi gibi çalıştığı gerçeği görülüyor. BDP'liler de polise taş yada tokat atarak kendi tabanına
mesaj vermenin derdine düşüyor.
Polise tokat atan Sebahat
Tuncel, Türk kamuoyunda nefreti körüklerken
Kürt seçmenin gözünde polisi tokatlayan kahraman payesi kazanıyor.
PKK olmasa bu yardımlar olmazdı
Terör bitmeden, bölgeye yapılacak her yatırım halkın nazarında PKK'ya puan kazandırmaktan başka bir işe yaramıyor.‘PKK sayesinde devlet bunları yapıyor, PKK olmasa bunlar olmazdı düşüncesi' özellikle pompalanıyor ve maalesef taban da buluyor. Geri kalmışlığın PKK terörü yüzünden olduğunu herkese anlatmak ger ekiyor. Kaçakçılığın da önlenip alternatif gelir kaynaklarını bulmak şart. Aksi takdirde terörün finansmanı da göstere göstere yapılıyor. Sonuç itibariyle; 2 gündür anlattıklarım Kürt sorununu çözmez. Bu tedbirler, yani güvenlik, bürokrasinin attığı adımlar, çözüm için sahayı hazırlamaktan başka bir şey değil. Çözüm yine Meclis'te, siyasi iradede olacaktır. Ama bunlar da yapılmadansiz
açılım adı altında birtakım düzenlemelere giderseniz yaptığınız şey arabayı atın önüne bağlamak olur ki bir fayda getirmeyeceği açıktır.