Cehennemden odun çalmak
Bekir Bozdağ'ın dünkü açıklaması da, endişeleri gidermekten çok uzak. Endişe şu:
Özel Yetkili Mahkemeler'in
yetkilerini sınırlayan
kanun değişikliği ile
Türkiye, taşların tutulduğu, köpeklerin ise serbest bırakıldığı köye dönecek.
Hani şu kış günü gittiği köyde köpeklerin saldırısına uğrayan adamın dediği gibi: Toprak donmuş yerden bir taş sökmek imkânsız; lakin köpeklerin hiçbiri bağlı değil.
Yargı Paketi içine yerleştirilecek
250. madde değişikliği ile ilgili
taslak aşağı yukarı belli. Özeti: Anayasal düzene karşı işlenen suçlara özel
mahkemeler bakamayacak.
Bunun iki anlamı var. Birincisi savcının delil toplama yetkileri kuşa dönecek. İkincisi, yargılananların tutukluluk hallerine son verilecek.
Taşların nasıl bağlandığını anlatmanın en kestirme yolu şu:
Mevcut haliyle 250. madde olmasaydı bugün devam eden Ergenekon, Balyoz gibi davalardan hiçbiri olmazdı. 28 Şubat soruşturması açılamazdı. Kimse tutuklanamazdı. Kimse yargılanamazdı. Dosyaya giren delillerin hiçbiri toplanamazdı. Kuvvetle muhtemeldir ki bugün tutuklu olan darbeciler, karargâh binalarında kapısının üzerinde "toplantı var" ışığının yandığı geniş salonlarda, üzerinde garson kıyafeti olan askerin getirdiği çayların ve kahvelerin eşliğinde yeni darbe planları yapıyor olurlardı. Belki de bir darbe olmuş, hükümet devrilmiş,
demokrasi askıya alınmış olurdu. Bugün asker-tutukluların yerine, siyasetçi-tutukluların ziyaretçileri sabahın
erken saatlerinde
Silivri yolunu tutmuş, götürdükleri
temiz çamaşırların arasına leylak kokulu sabunlar koymanın derin tefekkürüne dalmış olurlardı.
Peki 250. madde bugün değişir, darbe davaları normal mahkemelere devredilirse ne olur?
Bu sorunun iyimser ve kötümser iki farklı cevabı var. İçerde tutuklu kimse kalmaz. Aylarını Silivri'de ve Metris'te geçiren generaller birliklerinin başına geçer, emir subaylarından tekmil alırlar. Sonra da, derslerini almış olarak sadece ülkeyi savunmak göreviyle ilgilenmeye ve darbe komplolarından uzak durmaya çalışırlar. Bu iyimser ihtimal. Ya aksi olursa? Medyaya düşen ses kayıtlarında öfkeyle dile getirdikleri gibi ülkeyi yangın yerine çevirmeye, iç savaş çıkartarak yönetimi ele geçirmeye kararlı iseler?
Ülkemizi bu tür tehditlerden ve tehlikelerden korumak hepimizin vatandaşlık görevi. Bunun en kestirme ve sağlam yolu ise bu tehlikeler önünde aşılmaz bir engel oluşturan özel mahkemelerin varlığının olduğu gibi devam etmesini savunmak. Özel yetkili mahkemelerin özel yetkilerinin bu ülkenin dirliğine, özgürlüğüne, hukukuna koruma sağladığını hatırlatmak.
Bir de bugün yetki verdiğimiz yöneticilerimizin hakkını-hukukunu koruma sorumluluğumuz var.
Yine o ses kaydında söylendiği gibi onlardan intikam almaya, hatta çocuklarına kadar zarar vermeye, onları aç bırakmaya kalkacak olanları, yine özel yetkili mahkemeler durduracak. Öyleyse bugün yönetme hakkımızı, özgürlüklerimizi ve hukukumuzu korumak adına özel yetkili mahkemelere sahip çıkmakla mükellefiz.
"Mutlaka bir bildiği olmalı" mazereti yeterli değil. Bir uzlaşmaya varılmış olsa bile. Baş
bakan, dün ATV'de bu mahkemeleri "devlet içind
e devlet" olmakla suçluyor. Doğruyu yanlıştan ayırt etmek için kullanacağımız tek ölçü yine hukukun kendisi. Hukuk devletinin vazgeçilmez prensiplerinden biri "
doğal yargıç" kuralıdır. "Doğal yargıç" prensibi, davaların ve mahkemelerin önceden belirlenmiş usullere uygun yürütülmesini düzenler. Bir dava için yeni bir mahkeme kurulamaz, o davaya özel yargıç atanamaz. Yetkili mahkeme ve yargıç kim ise dava doğal haliyle yürür. Darbe davaları gibi,
bu ülkedeki her ferdin tek tek kaderini ilgilendiren davalara bakan mahkemeleri "yetkisiz" hale getiren ve yeni ihdas edilmiş usul kuralları uygulayan mahkemelere bu davaları devreden bir düzenleme, hukuk adına tam bir cinayet olur.
Şayet
Başbakan bu konuda ısrarlı ise onun hukukunun da içinde yer aldığı hukuku savunmak konusunda bizler de kararlıyız. Maksat bir uzlaşma ve ülke için yeni bir başlangıç ise biz bu uzlaşmada yokuz. Uzlaşma değil, hakkımıza hukukumuza sahip çıkmak istiyoruz.
Darbeciler yargılanmalı ve suçlarının bedelini ödemeli. Bizler çetelere karşı geleceğimizden emin olmalıyız.
Bırakalım
cehennem, cehennem olarak kalsın, zalimler için.
MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN