"Paşam darbe yapacak mısınız, Paris'e gideceğim de!"
Bugünlerde 28
Şubat ve
Medya başlıklı hararetli tartışmalar var.
Dönemin aktörlerinden gelen
itiraflar, baskıyla
istifa ettirilen bakanlar, kurulup bozulan hükümetler ve daha neler neler...
Açıkçası 28 Şubat sürecinde öyle şeyler yaşandı ki günlerce konuşmak mümkün.
Mutlaka konuşulmalı da.
Yeni 28 Şubat'ların yaşanmaması için o dönemin muhasebesi yapılmalı, tekrarının yaşanmaması için de gerekli yasal düzenlemeler hazırlanmalı.
Çünkü her zaman
Tayyip Erdoğan gibi güçlü lider, her zaman yüzde 50 oy alan bir
iktidar olmaz.
Kim ne derse desin 28 Şubat'ta askerin kılıç şakırdatması üzerine hücuma kalkan medyanın irdelenmesi şart.
VIP
Araştırma o döneme ait binlerce sayfa
gazeteyi inceleyip ortaya çok çarpıcı bir 'galeri' çıkartmış.
Bugün
ifade özgürlüğü diye
ekran ekran dolaşan bazı 'büyük gazeteciler'in hangi haberlere ve yorumlara
imza attıklarını görünce 'vay be' dememek mümkün değil.
İşte ilginç bir örnek:
Can Ataklı, Sabah'taki köşesinde 5
Mart 1997 günü önce Refah'a uzun uzun eleştirilerini sıraladıktan sonra muhalefet partisine de 'Nerdesiniz?' diye soruyor.
Ataklı'nın köşesinden alıntılayarak devam edelim:
"Partinin genel başkanı önce Paris'e gidiyor. Olabilir, uluslararası bir toplantıdır, söz verilmiştir. Üstelik
Türkiye için faydası vardır mutlaka. Ama rezalet gidişte başlıyor.
Mesut Yılmaz,
Çevik Bir'i arayarak 'Paşam bir darbe ihtimali var mı, ben kalayım mı' diye soruyor. 'Merak etmeyin' cevabını alınca gidiyor." Benzeri ifadeleri dönemin Refah milletvekilleri de anlatmıştı.
Düşünebiliyor musunuz?
Bir ana muhalefet partisi lideri kendini o kadar kaptırmış ki, 'Paşam darbe ihtimali var mı' diyebiliyor.
Hatırlanacağı gibi
Ertuğrul Özkök de o dönemde gazete yönetimi olarak
Çevik Bir'i ziyaret ettiklerini,
Emin Çölaşan'ın da Bir'e "Onu bırakın da darbe yapacak mısınız" diye sorduğunu canlı yayında itiraf etmişti.
O dönemin gazete sayfaları arasında dolaştığınızda daha neler görüyorsunuz neler...
Özetle, 28 Şubat manşetleri ve köşe yazılarına bakınca şunu söylemek mümkün: 28 Şubat bin yıl sürmedi ama Türk medyasının o dönemki 'üstün performansı' 1000 yıl hatırlanacak.
Adem
Yavuz Arslan - Bugün