Mü'minin dinlenmeye ve tatile bakışı ne olmalı?
Yorulduğun zaman kalk bu defa rabbine rağbetle yönel. Şayet onda da seamet geldiyse, bir bıkkınlık geldiyse, ülfet geldiyse bu defa kalk dünya işlerine yönel. Şimdi tatil bu çerçevede, bir şeyden bir şeye geçmek süretiyle gerçekleştirilmeli.
İnsan zamanının hiçbir saatini, hiçbir saniyesini bence beyhude boşuna harcamamalı, feda etmemeli.
Bedenen ve zihnen yorulduğumuzda nasıl dinlenmeliyiz?
Orada yorulduğumuz zaman, bir seamet geldiği zaman, üzerimize bir yorgunluk çöktüğü zaman, rabbimize teveccüh etmek suretiyle Evrad u Ezkarla, İbadet u Taatla, Cenab-ı Hakka tevüccühle orada bedeni dinlemeyi sağlamalıyız. Fikri ruhi yorulma meselesi söz konusu olunca da o zaman kalkıp bedeni şeylere teşebbüs etmeli; böylece hayatın her karesini aktiviteyle, aksiyonla donatmaya, değerlendirmeye çalışmalıyız.
Peki, dünyevi anlamda bir tatilimiz ve dinlememiz olmamalı mı?
Ona ayrılacak vakit de dünyanın darlığına göre olmalı. Yani tatilimiz bizim belki kafamızı hafif çapta dinlemeye matuf olabilir. Annemizin babamızın mübarek ellerini öpüp dualarını almaya matuf olabilir. Ders verenler için o ders yorgunluğundan, alanlar da alma yorgunluğundan biraz sıyrılmaları için belki muvakkat birşey olabilir. Fakat ona bütün bir, 2 ay mı, 3 ay mı ne kadarsa tatil, 3 ay mı? üç aylık, 90 günlük demektir. 90 tane gün 24'er saatle çarptığınız zaman, çarpmamışsınızdır belki, kaç saat çıkıyorsa işte o kadar saat. Bu daracık hayatta çok iş yapmakla
mükellef olan insan işte o kadar saatlik zamanını annesinin babasının yanı bile olsa bence orada harcama israf demektir.
Hocaefendi, "belki bazılarına dokunacak" diyerek insan için en önemli şey olan Kabe'de bile olsa zamanını israf edebileceğine dikkat çekti.
Kabe'de ben 3 ay kalacağım. İşte 3 ayda şu kadar saat var. Bütün bu saatleri Kabe'yi
tavaf etmekle geçireceğim derse orada, zihni ve fikri doymaya olgunlaşmaya sohbet-i canana yönelmiyor ve kendi gözünün içine bakanları o istikamette yönlendirmiyorsa oradaki o zamanı da israf sayılır.
Hazreti PÎr diyor ki biz orada dahi doğsaydık Türkiye'ye gelmekliğimiz lazımmış. Hizmet neredeyse, çağa göre kendine has keyfiyetiyle çizgisiyle mücadele nerede devam ediyorsa, o mücadele saffında bulunmak icab eder. Neye binaen bunları söyledim? Mübarek bir zattan da menkıbelik bir zattan da misal vererek.
Siz üç ayınızı o Kabe'de bile geçirseniz, ben zamanınızı israf etmiş olacağınız nazarıyla bakıyorum o işe.
Dünya ve
ahiret dengesi ise her birinin kendi ölçüsünde olmalı. Cenab-ı Hakkın sana lütfettiği şeyleri onunla ahiret darını, ahiret yurdunu peylemeye bak. Dünyadan da nasibini unutma. Dünya hakkında isteğin, talebin, istirahatın, kafanı dinlemen, rahat etmen o kadar olması lazım. Ama öbür taraf için de öbür tarafın enginliği, vüs'atı, derinliği,
vaat ettiği şeyler çerçevesinde ona da ona göre talip olmak lazım.
İnsan hep Allah ve Peygamber diyerek derinleşmeli...
Oturup kalkıp hep Allah demeli, Peygamber demeli söze derinlik kazandırmalı. Öyle söz söylemeli ki o söz göklerde semavatta bütün semavatta meleklerin hayranlığına vesile olsun. Onu vird u zeban etsinler. Sen "sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil aziym" yahu ne laftı bu, söyleyin şunu. Bütün gökler inlesin bununla. İnsan öyle laf etmeli öyle şeyler yapmalı ki mele-i alanın sakinleri öyle bir şey varsa şayet size alkış tutsunlar.
SOHBETİN TAMAMMINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ
Tatili sohbet-i canan adına manen beslenmeye çevirmek gerekiyor. ama Sıla-i Rahim buna bahane mi?
Şimdi bir tarafta yalandan kaçınmalı esas sohbet-i canandan, programdan o mevzuda,
kamp türü şeylerden manen beslenme işinden kaçma adına Sıla-ı Rahim deyip kaçma burada hakikaten yüreğimizin sesini seslendirmiyorsak yalan söylüyoruz demektir. Hem de buna çok kutsal bir şeyi vesile yaparak. Anneyi babayı ziyaret gibi önemli bir vazifeyi vesile yaparak yalan söylüyoruz demektir. Yalanda münafığın bir sıfatıdır.
Ramazan ayının yaz tatiline denk geldiğini hatırlatan Hocaefendi, bu dönemin çok iyi değerlendirmesi gerektiğini vurguladı.
Ramazan'ı yedi veren değil, yetmiş veren, zaten onunla alakalı rivayetler var, yedi yüz veren bir sümbül haline getirelim, Allah'ın izni inayetiyle.