İmralı tuzağı ya da Öcalan nerede?
Başkent, Suriye'nin düşürdüğü uçağımız ve
Meclis'in kapanmasına saatler kala tekrar gündeme gelen özel yetkili mahkemelerin kapatılması konusuyla yatıp kalkarken gündeme yeniden Öcalan düştü.
Aydınlık, Öcalan'ın İmralı'da olmadığını, Bursa'da MİT'e ait bir misafirhanede sık sık kaldığını iddia etti.
Hatta işin içine '
siyah yat' ve 'özel helikopter' katarak senaryoyu daha da ilginç hale getirdi. Dün de 'MİT'e ait özel yatta Amerikalılar'la görüşmeler yaptığını' yazdı.
Öcalan haberlerinin perde arkasına geçmeden önce Meclis'e ait birkaç anekdot paylaşmakta fayda var. Malum olduğu üzere özel yetkili mahkemeler kaldırılıyor. Cumartesi gecesi sabahın ilk ışıklarına kadar süren oturumlarda sıra gelmediği için Meclis'in çalışması pazara kaldı.
AK Parti, ara vermeden bütün maddeleri görüşmek ve Meclis'i
tatil etmek istiyordu.
Fakat muhalefetin sürekli karar yeter sayısı istemesi ve sık sık önerge vermesi nedeniyle görüşmeler uzadı ve saat 04.00'ü gösteriyorken oturuma ara verildi. Bu durum
CHP sıralarında tepkiyle karşılandı.
Hatta
küçük çaplı bir
protesto bile yaşandı.
Cumartesi gece yarısı Meclis bahçesinde sohbet ettiğim çok sayıda AK Parti kurmayı
düzenlemenin gerekliliğini savunuyordu. Hatta 'Endişeler yersiz, kendi ayağımıza sıkmayız' diyorlardı.
Kamuoyundaki 'Bu acele niye' yorumunu hatırlattığım AK Partili Bekir
Bozdağ 'Acele olur mu? 6 aydır çalışıyoruz' dedi.
Demek ki kamuoyunun bildiğinin aksine bu çalışmalar yeni başlamamış.
ÖYM'lerle ilgili düzenleme dün itibariyle geçti. Artık yeni bir sayfa açıldı. Umalım ki AK Parti kurmaylarının dediği olur ve kritik davalar yapılan değişikliklerden olumsuz etkilenmez.
Gelelim Öcalan'a.
Hükümet, PKK'nın 14 Temmuz Silvan saldırısı sonrası çok doğru ama gecikmiş bir kararı uygulamaya koydu ve İmralı'yı denklemden çıkardı. O gün bugündür Öcalan ile ne avukatları ne de ailesi görüşebiliyor.
Aslında bu uygulama Öcalan'ın İmralı'ya konduğu tarihten bu yana yapılmalıydı.
Çünkü
örgüt Öcalan'ı kullanarak tabanı ve silahlı unsurlarını yönetti. İmralı da bunun karşılığında silahlı unsurları ve sokağı kendi pozisyonunu güçlendirmek, hatta özgürlüğü için manivela olarak kullandı.
Eğer üşenmez ve
KCK iddianamesini okursanız Öcalan'ın güvenli bir şekilde örgütü İmralı'dan nasıl yönettiğini açıkça görebilirsiniz. Hem Kandil'i hem de BDP'yi nasıl yönlendirdiği kendi talimatlarıyla ortada.
Hükümet doğru bir adımla Öcalan'ın irtibatlarını kesti. Böylece Kandil ve BDP talimat alamaz hale geldi. Hatta
politika üretemez, kitleleri harekete geçiremez oldu.
Tabanı harekete geçirme konusunda Öcalan'ı iyi kullanan Kandil, bir şekilde Öcalan'ı denkleme sokabilmek için uzun zamandır çalışıyor. Hatta son Dağlıca/Yeşiltaş Karakolu baskını bu amaçla yapılmıştı. Yaralı yakalanan terörist, Celal kod adlı Abdülcebbar Altıntaş'ın ifadesine göre karakolu basıp askerlerimizi esir alarak Öcalan'a tecridi bitirmek isteyeceklerdi.
İşte bu aşamada
'Öcalan İmralı'da değil' haberleri başka bir anlam ifade ediyor. Aydınlık'ın haberine yalanlama üst seviyeden geldi ama bu konular bünyeye giren şüphe virüsü gibi. Hatta bu öyle güçlü bir virüs ki
siyasi partiler bile duyarsız kalamadı. Zihinlere soru işaretleri atıldı.
Nitekim hazır bekleyen PKK cephesi de
'Aylardır haberimiz yok, sağ mı onu da bilmiyoruz' diyerek adeta 'Görüşmeleri, ziyaretleri tekrar başlatın' kampanyasına gaz verdi.
Aydınlık'ın böyle bir kampanyada yer alacağını sanmıyorum.
Ama yaptıkları yayınlar PKK'nın ekmeğine yağ sürüyor. Öte yandan
Aydınlık'ın iddia ettiği gibi 'askeri kaynaklar' bu bilgileri pompalıyorsa İmralı üzerinden bir çatışma var demektir.
Adem
Yavuz ARSLAN - BUGÜN