Madımak olaylarının yaşandığı dönemde
Adalet Bakanı olan
Seyfi Oktay'ın,
Sivas ve
Kayseri'de görülen 3
dava konusuda başsavcıya talimat verdiğini, 7 savcının “Düşünce Örneği” adı altında hazırladığı andıç sonrası davaların
Ankara DGM'de birleştirildiğini
“
Ergenekon Terör Örgütü davası ve
soruşturmasını etkilemeye teşebbüs ettikleri” gerekçesiyle açılan davanın bir numaralı sanığı olan Seyfi Oktay'ın, Adalet Bakanı olduğu dönemde; Sivas davasına açıkça müdahale ettiği ortaya çıktı. Seyfi Oktay'ın; Sivas olaylarının ardından açılan, Sivas Asliye ve Ağır
Ceza Mahkemeleri ile Kayseri Devlet
Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) süren 3 davaya müdahale ettiği, söz konusu 3 davanın Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) birleşmesini sağladığı öğrenildi.
BİLDİRİNİN ARDINDAN SUÇLAMA PROTESTODAN ANAYASAL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYE ÇEVRİLDİ
Seyfi Oktay'ın çağrısı üzerine 20
Eylül 1993 tarihinde dönemin Ankara (DGM)
Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral, Ankara DGM Cumhuriyet
Savcıları Nuh
Mete Yüksel,
Talat Şalk, Tevfik Hancılar, Kemal Ayhan, Ülkü
Coşkun ve Dilaver Kahveci'nin toplandığı, yargılamanın Ankara DGM'de yapılması yönünde “Düşünce Örneği” adı altında
tavsiye kararı aldığı
bildirildi.
Başsavcı ve 6 savcının tavsiye kararının ardından Sivas'ta ve Kayseri'de 3 davanın Ankara DGM'de birleştiği, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü'ne muhalefet ettiği gerekçesiyle yargılanan
sanıkların anayasal düzeni değiştirmeye yönelik
suçlamadan yargılandığı öğrenildi.
7 savcının “Düşünce Örneği” adı altında aldığı karar, Sivas davasının seyrini değiştirdi. Madımak Oteli'nde sadece slogan atan vatandaşlar, Ankara DGM'de,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı cebren tağyir, tebdil ve ilgadan dolayı Türk Ceza Kanunu'nun 146/1'inci maddesi hükmünce
ölüm cezasına çarptırılması talebiyle yargılandı.
İŞTE SİVAS DAVALARINA MÜDAHALENİN BELGESİ
Ankara DGM
Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral ve 6 savcı (Sivas olaylarından 80 gün sonra) 20 Eylül 1993 tarihinde toplandı ve “Düşünce Örneği” adı altında şu kararı aldı:
“Sivas'ta meydana gelen toplumsal olayın Ceza Yasaları'nın hükümlerinin ayrı ayrı ihlal dışında tümü ele alınarak TCK'nun 146'ncı maddesi içinde araştırılması, soruşturulması vehameti bakımından daha da önem taşıyacaktır.
Bu sebeble, ayrı ayrı mahkemelere açılan kamu davalarındaki
eylemlerin toplumsal olayımızla bir bütün olarak ele alınıp sona gidilmesinde her yönüyle faydaları çoktur.
(...)
Olayımızda topluluk içindeki sanık olarak belirlenen kişilerin kasıtları
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel taşlarından olan
laiklik ilkesinin kaldırılıp yerine şeriat kaidelerini öneren düzenin getirilmesi amacını taşıdığı artık belirlenmiştir ve görülmüştür.
İşte bu düşüncelerden hareketle üç ayrı mahkemede açılan ve ayrı ayrı maddeler çerçevesinde davaların çözülmesi ve sonuca gidilmesi önerilen davalardan vazgeçilerek bu davaların yani Ankara Asliye Ceza ve
Ağır Ceza Mahkemelerine naklen gelen davaların Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne aynı mülahaza ile naklen gönderilen dava ile birleştirilerek sanıkların eylemlerinin TCK'nun 146/1 ve son maddeleri içinde araştırılması ve sonuca gidilmesi usul ve yasalara uygun olacaktır.
Bu nedenlerle davaların öncelikle birleştirilmesi ve duruşmaya bu durumuyla başlanılmasını kamu adına talep ederiz.”
1.20120315073206.jpg
“DAVANIN SEYRİ BU BİLDİRİDEN SONRA TAMAMEN DEĞİŞMİŞTİR”
Sivas davasının sanık avukatlarından Cüneyt Toraman, DGM savcılarının
Nuh Mete Yüksel öncülüğünde toplanarak, “Düşünce Örneği” adı altında bir bildiri yayınladığını, davanın seyrinin de söz konusu bildiriden sonra tamamen değiştiğini söyledi.
Toraman, “Sivas olayları ve o dönemdeki
faili meçhul cinayetler,
kaos ortamı oluşturarak darbeye zemin hazırlamak amacıyla yapılmış, peşinden 28
Şubat darbesi yapılmıştır. Sivas olaylarının failleri, 28 Şubat darbesinin aktörleridir” dedi.
Sivas olaylarını gerçekleştirenlerin, Müslümanlara yönelik planladıkları darbeyi meşru gösterebilmek için, Müslümanların üzerine yıkmaya çalıştıklarını ve yargıya da açıkça müdahale ettiklerini hatırlatan Toraman, “Olayla ilgili soruşturma açan savcının, mahkemelerin ortak teşhisleri, bu olayların anayasal düzene yönelik bir suç olmadığı, taksirle adam öldürmeye sebebiyet vermekten yargılanması konusunda tam bir görüş birliği içerisinde oldukları halde, DGM savcıları Nuh Mete Yüksel'in öncülüğünde toplanarak, “Düşünce Örneği” adı altında bir bildiri yayınlamışlar ve bu olayın, anayasal düzene karşı işlenen bir suç olduğunu deklare etmişlerdir. Davanın seyri de bu bildiriden sonra tamamen değişmiştir. Ceza yargılamasında, savcıların böyle bir yetkileri olmadığı gibi, böyle bir eylem, yargılamaya/mahkemeye müdahale niteliğinde olduğundan suçtur! Bu olaydan sonra, buna benzer bir bildirinin yayınlanmamış olması, bu bildirinin
yargıya müdahale niteliğini ortaya koymaktadır” diye konuştu.
“CHP'Lİ ADALET BAKANI'NIN GÖREV APTIĞI BİR DÖNEMDE, YARGILAMAYA MÜDAHALE EDİLMİŞTİR”
Toraman, söz konusu bildirinin yayınlanmasından sonra,
Ağır Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemeleri nin “
görevsizlik kararları” vererek, dava dosyasını Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne intikal ettirdiklerini belirterek, “Sivas olaylarının
mağdurları, bu olayın asli faillerinin tespit edilmesini ve cezalandırılmasını istemek yerine, (bilerek veya bilmeyerek), Aziz Nesin'i ve Vali'yi
protesto etmekten başka hiçbir suçu olmayan insanların, anayasal düzene başkaldırı ve adam öldürme suçun failleri olarak cezalandırılmasını isteyerek, bu olayın gerçek faillerine dolaylı
destek vermektedirler. CHP'li Adalet Bakanı'nın görev yaptığı bir dönemde, yargılamaya müdahale edilmiştir. Bu davaya müdahale edilmeseydi, adil bir yargılama yapılabilseydi, bu olayın mağdurları, (
Hrant Dink olayında olduğu gibi) gerçek faillerin bulunması için ısrarcı olsalardı, bu olayların sorumlusu gibi gösterilmeye çalışılan kişilerden bir kişi bile
tutuklu kalmaz, tamamı
tahliye edilir, olayın gerçek failleri de bulunarak çoktan cezaevine girmiş olurdu” şeklinde konuştu.
TUNA: TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NDE YARGILAMAYA BÖYLE MÜDAHALE YAPILMADI
Sivas ve
Başbağlar davasının sanık avukatlarından
AK Parti eski
Milletvekili Hüsnü Tuna, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yargılamaya böyle müdahale edildiğinin görülmediğini, 7 savcının “Düşünce Örneği” adı altında aldığı kararın Sivas yargılamasının
andıcı olduğunu söyledi.
Tuna, 28 Şubat sürecini hazırlayan etkenlerden birinin andıç örneği olduğunu, “Düşünce Örneği” adı altında alınan kararın, Sivas olaylarının yargı üzerindeki yönlendirmeye yönelik andıç olduğunu kaydetti.
Tuna; “Sivas olayları sanıklarından bir kısmı gösteri yürüyüşünden Asliye Ceza Mahkemesi'nde, bir kısmı da ölümler sebebiyle Ağır Cezalarda yargılanıyordu. Hazırlanan iddianamede de öyleydi. “Düşünce Örneği” devreye sokulmak suretiyle yargılamaların birleşik olarak o zamanın özel yetkili mahkemeleri olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde yapılması gerektiği dikte ettirildi, davalar DGM'lere götürüldü ve birleştirildi. Ankara'ya taşındı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yargılamaya böyle müdahale edildiği görülmedi. Bu
belge, üstü örtülü verilen talimatın somutlaşmış örneğidir” dedi.İyimaya: Sivas'ta
kamu görevlileri de yargılanmalı.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Sivas olaylarından 19 yıl sonra 5 firari sanık ile ilgili verdiği “zamanaşımı” kararı, tartışmaları da beraberinde getirdi. 19 yıl önce yaşanan olayla ilgili Sivas halkı cezalandırılırken bir tek kamu görevlisinin dahi ceza almamış olması sorgulanıyor.
“200 YIL DA GEÇSE SORUMLULARI BULUNUP YARGILANMALI”
Yeni Akit'e konuşan
TBMM Adalet Komisyonu Başkanı
Ahmet İyimaya, olayın karanlık boyutlarının olduğunu ve aydınlatılması gerektiğini ifade ederek, kaç yıl geçerse geçsin sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin yargılanması gerektiğini söyledi. Mahkemenin kararında olayla ilgili, asli failleri açısından olayın “insanlığa karşı işlenmiş suç” olduğu hükmüne varmasının önemli olduğunu ifade eden İyimaya, “
Kamu görevlileri hakkında insanlığa karşı suçlarda
zaman aşımının dolması düşünülemez. 200 yıl da geçe,
evet zaman uzadıkça kanıtları toplamak açısından güçlük olacaktır ancak zaman aşımı diye bir durum kabul edilemez” dedi.
Türkiye'nin artık 20 sene öncesinin Türkiye'si olmadığını ve karanlıkta kalan olayların aydınlatılabildiğini dile getiren İyimaya, “Burada
teknik olabilirlik yargının işidir. Bu olayda yeniden yargılanamazlık diye bir şey yok. Firari sanıklarla ilgili dava zamanaşımı nedeniyle düştü. Ancak ‘şunlar bakımından düştü' dendi. Burada mesele kanıtların toplanmasıdır. Artık kimin ihmali mi var kastı mı var, bu açığa çıkarılmalı ve kim olursa olsun yargılanmalıdır” diye konuştu.
SİVAS OLAYLARI SIRASINDA KİMLER KAMU GÖREVLİSİYDİ
Sivas olaylarının yaşandığı 2 Temmuz 1993'te Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'di. İktidarda DYP-SHP koalisyonu vardı ve
Tansu Çiller Başbakan, SHP Genel Başkanı
Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı idi. İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu,
Kültür Bakanı
Fikri Sağlar, dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'di. Şenliğin Tertip Komitesi Başkanı dönemin İl Kültür Müdürü Mehmet Talay'dı.
2 TEMMUZ'DA 6 BİN ASKER NEREDEYDİ?
Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, Sivas olaylarının karanlık yüzü ile ilgili bir açıklamasında o gün yaşananlar hakkında askerin ilk andan itibaren olayları yakından izlediğini hatta
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Doğan
Güreş'in kendisini arayarak “Orada 6 bin mevcudum var, hepsi emrinde” dediğini anlatmıştı. Karabilgin, “Güreş Paşa'ya, ‘Paşam bunları bana söylemeyin. Yanımda Tugay Komutanı var. Telefonu ona veriyorum. Ona söyleyin, talimatınızı ona verin' dedim. Tugay Komutanı telefonu aldı, ‘Başüstüne komutanım' dedi ve gitti” demişti. Karabilgin, daha sonra beklenen askeri kuvvetin bir türlü gelmediğini eklemişti. “Sivas provokasyonunun sorumluları bulunsun”
SİVAS- Sivas Şube Binası'nda
basın açıklaması düzenleyen Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜR-DER) Sivas Temsilcisi Burhan
Gökçe, 19 yıl öncesinde Salman Rüşdi'nin ‘Şeytan Ayetleri' isimli romanından bazı kesitlerin Aziz Nesin öncülüğünde
Aydınlık gazetesinde yayınlandığını söyledi. Aziz Nesin'in bunun üzerine Sivas'ta bir programa davet edilmesiyle istenmedik sonuçlar yaşandığını dile getiren Gökçe, müdahil avukatların bu olaydan kimse acı çekmiyormuş ve içeride yatan hiç mağdur kimse yokmuş gibi kalan kişilerin de cezalandırılmasını istediklerini söyleyerek, ortada bir cadı avının söz konusu olduğunu belirtti. Sivas'ta yaşananların bir mezhep çatışması olmadığının altını çizen Burhan Gökçe, cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir etnik ve mezhebi çatışmanın toplumsal refleksle gerçekleşmediğini, devlet eliyle gerçekleştirildiğini vurguladı. Gökçe ayrıca, 2 Temmuz'da yaşananların üzerinin örtülmesini istemediklerini söyleyerek, yaşananların aydınlatılmasını, oteli yakanların bulunmasını ve güvenlik zafiyetinin nedenlerinin araştırılmasını istediklerini sözlerine ekledi.
YENİ AKİT