* Bütün bunlar
"Türkiye'yi test etmek" ve "Doğu Akdeniz'deki varlığımıza darbe vurmak" amaçlarıyla yapılan saldırıya karşı "meşru müdafaa", "mütekabiliyet" ya da "mütecaviz
ülkeye
cevap" haklarımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor.
Ancak bu kez oyunu kuralına göre oynayacak ve
"yerini, zamanını ve yöntemini kendisinin belirleyeceği şekilde" bu haklarını kullanacak Türkiye.
Türkiye'nin tezleri ve eylem stratejisi
Düşürülen F4 uçağımızla ilgili Türkiye'nin tezleri ve eylem planı giderek netleşiyor.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, ardından
Hükümet Sözcüsü
Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç ve son olarak Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin elindeki bulguları ve tezlerini kamuoyuyla paylaştı.
Türkiye 3 hususta ısrarlı.
Birincisi, uçağımız 13 deniz mili açıkta yani uluslararası hava sahasında ısıya duyarlı ya da radar güdümlü olmayan bir füzeyle vuruldu.
İkincisi, ulusal radar ağını test amaçlı tek başına, silahsız ve kimlik tanıma sistemleri açık uçuyordu, bu da hasmane bir görevi olmadığını gösterir.
Üçüncüsü, Suriye ikazda bulunmadan, nota vermeden, önleme uçuşu yapmadan kastı mahsusa ile uçağımızı düşürdü.
Türkiye, tezlerini kanıtlayan radar kayıtlarının, Suriye'den elde edilen
telsiz dinlemelerinin elinde mevcut olduğunu vurguluyor. Üçüncü tarafların ellerindeki kayıtlarla karşılaştırmayı da kabul ediyor.
İhlal olsaydı bile vurulamazdı
Türkiye, uçağın vurulduğu noktadan havada süzülerek Suriye'ye 8 deniz mili mesafeye düştüğünü kabul ediyor.
Yine Türk F4 uçağımızın vurulmadan 15 dakika önce Suriye hava sahasını 5 dakika süreyle ihlal ettiğini ve Suriye değil, Türkiye'nin uyarısıyla rotasını düzelttiğini ifade ediyor.
Ancak daha önemlisi,
Türk uçağı hava sahası ihlali yapıyor bile olsaydı, teamüller gereği Suriye'nin dost ülke uçağını bu şekilde uyarmadan düşürme hakkı bulunmuyor.
Türkiye'nin hava sahasının yılbaşından bu yana 114 kez ihlal edildiğini, Suriye helikopterlerinin de 5 kez ihlalde bulunduğu kaydediliyor.
Yapılması gereken ikaz etmek, önleme uçuşu yapmak olmalıydı...
Aksi halde sınırlarımızın dört tarafı
uçak mezarlığına dönerdi.
Aslında Suriye'nin, "düşmanı" İsrail'in ihlallerine bile bu şekilde muamele edemediği biliniyor.
Dahası uçağımız düştükten sonra
arama-kurtarma ve yardım amacıyla gönderilen CASA tipi bir askeri uçağımıza da Suriye'nin taciz ateşi açtığı ve ikaz edilmesi üzerine son verdiği kaydediliyor.
Türkiye'nin, tezlerinde haklı olduğunu, ABD,
Avrupa ve birçok ülkenin münferit açıklamaları doğruluyor.
Yine
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT)
tavsiye kararıyla NATO'nun dün yaptığı
destek açıklamaları, uluslararası kurumlarda da haklılığımızın teyit edildiğini gösteriyor.
"Yeri, zamanı ve yöntemi" saklı
Gelinen noktada, Türkiye'nin önemli bir krizi bu kez "dilini ısırarak", "öfkesini frenleyerek" itidal ve soğukkanlılık içinde sağlıklı şekilde yönettiği söylenebilir.
Bütün bunlar
"Türkiye'yi test etmek" ve "Doğu Akdeniz'deki varlığımıza darbe vurmak" amaçlarıyla yapılan saldırıya karşı "meşru müdafaa", "mütekabiliyet" ya da "mütecaviz ülkeye cevap" haklarımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor.
Ancak bu kez oyunu kuralına göre oynayacak ve
"yerini, zamanını ve yöntemini kendisinin belirleyeceği şekilde" bu haklarını kullanacak Türkiye.
Başbakan Erdoğan dün
"Savaş çığırtkanlarının ve provokatörlerin tuzağına düşmeyeceğiz" diyerek neyin olmayacağını açıktan dile getirdi.
Eylem yol haritamızın diplomatik hamleler dışındaki iki maddesini şöyle ifade etti:
"Türkiye, Suriye yönetiminin sınırlarımızda oluşturduğu güvenlik risklerini
hiçbir şekilde tolere etmeyecek, karşılıksız bırakmayacaktır. TSK angajman kuralları bu yeni aşamaya göre değiştirilmiştir..."
"Suriye halkı bu eli kanlı diktatör ve çetesinden kurtuluncaya kadar Türkiye gereken her türlü desteği verecektir. Suriyeli kardeşlerimize yürekten sesleniyorum: muhakkak Allah'ın yardımı yakındır..."
Umarım tezlerimizin haklılığı kadar eylem stratejimiz de etkin ve doğru sonuçlar verir.
Bu aşamada söylenecek tek şey: Türkiye ve Suriye halkı için en hayırlısı olsun!
Erhan BAŞYURT - BUGÜN GAZETESİ