Prof. Dr. Osman Şahin - Samanyoluhaber.com
Hizmet insanları Hizmet ilke ve prensiplerinin doğruluğu ve uygulanmasının gerekliliği noktasında ittifak halindedirler. Herkes bu ilkelere ve prensiplere uyulmasını istemektedir. Ama her türlü beşerî organizasyonda görülebilecek bazı arızalar sebebiyle bir kısım ilke ve prensiplerin uygulanmasında bazı yerlerde ve zamanlarda birtakım eksiklikler ve yanlışlıklar bulunabilmektedir. Bu geçmişte böyle olduğu gibi bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir. Çünkü Hizmet bireylerden oluşmaktadır ve bireyler eksiksiz, kusursuz ve mükemmel varlıklar değillerdir.
İlke ve prensiplerin uygulanmasında en önemli görev hizmet ferdlerinin kendilerine düşmektedir. Bu konuda yöneticiler ve yönetilenler diye bir ayırım yapmak doğru değildir ve tamamı bundan sorumludurlar. Bu hususta da en güzel örnekleri sahabe efendilerimizde (R. Anhüm) bulmak mümkündür. Nasıl ki onlar doğru ve hak bildikleri hususların sonuna kadar mücadelesini vermişlerdir ve haksızlıklar karşısında susmamışlardır, Hizmet insanları da öyle olmalıdırlar.
Bireylerin çiçek açmasına, yeniden ilke ve prensipler üzerinden ortak bir ahlak ve kültür oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır…
Kur’an’a, Sünnet’e, Hizmet ilke ve prensiplerine uygun olmayan davranışlara izin verilmemelidir. Böyle durumlarla karşısında net bir tavır ortaya konmalı, usul ve üsluba da riayet ederek bunlar dillendirilmelidir. Bu duruş bütün ferdler tarafından ortak olarak sergilenmelidir ki buna muvaffak olunabilsin ve ayrıca hakperest davrananlar bir zarara maruz kalıp dışlanmasınlar ve ötekileştirilmesinler.
Bu hususlarda cemaatin bireylerinde bir ortak şuur/kültür/ahlâk ve akıl oluşmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Hizmet insanlarının bu şuuru kazanabilmeleri adına süreç önemli bir misyon eda etmiş olsa da hala ihtiyaç olan seviyede bu bilinç seviyesine ulaşılamamıştır.
Fethullah Gülen Hocaefendi gidilen yeni coğrafyalarda muvaffak olabilmek için Hizmet insanlarının Türkiye’de sahip oldukları kafayı, düşünce yapısını ve o kültürden elde edilen yanlış bakış açılarının, yanlış telakilerin ve alışkanlıkların bırakılması gerektiğine vurgu yapmaktadırlar. Bu kültürden edinilen bazı anlayış ve uygulamaların İslam’da ve Allah Rasûlu’nün (SAV) hayat-ı seniyelerinde karşılığı yoktur ama, doğru ve hak bilinerek birçokları ve hatta bazı Hizmet insanları tarafından da uygulanmışlardır.
Bu acı tablonun sebebi ise dinimizi tam bilmememiz, Kur’an’a ve Sünnet-i Seniye’ye, Siyeri Nebevi’ye ve bunları en güzel anlayıp uygulayan başta Hülefayı Raşidin efendilerimiz olmak üzere sahabe efendilerimize ve onların pratikteki uygulamalarına tam vâkıf olamamızdır.
Hizmet insanları Risale-i Nurlar’ı, Pırlanta serisi eserlerini okumaları ve Hocaefendi’nin sohbetlerini dinleyerek toplumun genelinden önemli ölçüde ayrışsalar da maalesef sahip olmaları gereken şuur seviyesine halen sahip değillerdir. Maalesef ana kaynaklarından beslenmeyi, sahip oldukları bu kaynakları okumayı ve bunlar üzerinde müzakerelerde bulunarak tam istifadeyi yeterince yapamamaktadırlar. Dolayısıyla yeniden bir şuurlandırma ve bilinçlendirme kampanyasının başlatılmasına ihtiyaç vardır. Ehemmiyetine binaen örnekleri istişareler konusu üzerinden vermek istiyorum.
İstişarelerin mahiyeti, şartları, onu oluşturacak fertlerin sahip olmaları gereken hususiyetleri, istişare ahlâkı, istişarenin meşruiyetinin şartları, şartlarına uygun gerçekleştirilen istişarelerde alınan kararların bağlayıcılığı, istişarenin tam olabilmesi için her bir ferde düşen sorumluluklar, hakkın tahakkuk etmesi için ferdlere düşen görevler gibi konularda bireylerin bilgilendirilmesi, o şuur ve hassasiyetlerin kazandırılmasına çalışılması gerekmektedir. Bu şuur seviyesine ulaşıldığı zaman kimsenin ferdi hareket etmesine alan kalmayacak, yanlış uygulamalar kabul görmeyecek ve yapılan yanlışlar diğer Hizmet bireyleri tarafından düzeltilecektir. Bu hususta sahip olunması gereken ahlâkı ise Hocaefendi “İsyan Ahlâkı” olarak nitelemektedirler.
Böyle bir yapı içerisinde her bir ferd bir denetici rolü üstlenecek, bütün Hizmet ilke ve prensiplerinin uygulanmasını hem sağlayacak hem de takip edecektir. Kararlar üsûlüne uygun olarak alınıp uygulanacağı için de cemaat için çok önemli olan uhuvvet ve güven duygusu tam manasıyla teessüs edebilecektir.
Güven duygusunu yıkan ve küskünlüğe yol açan en önemli husus istişarelerin hakkının verilmemesidir…
Hocaefendi, “Şura” başlıklı yazısında buna dikkat çekmektedirler: “Efendimiz, hakkında nass vârid olmayan her meseleyi, kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesle istişare ederdi ki, değişik sahalarda onca ilerlemeye rağmen, meşveret mevzuunda o gün ulaşılan noktaya henüz ulaşabildiğimiz söylenemez."
Bazı yerler ve zamanlarda önümüzdeki sahabe efendilerimizin uygulamalarına bakılmamış ve onların yaptığının tam tersine istişarelerde haksızlıklar karşısında susma, hakkı dillendirmeme, ilke ve prensiplere aykırı davranış ve uygulamalar karşısında sessiz kalma “büyüklere itaat”, “sadakat”, “saygı”, “büyüklerin/baştakilerin hal ve hareketlerinde bilemediğimiz hikmetler vardır…”, “itaat et ve kurtul”, “gassalın elinde meyyit olmak gerek” ve “fitneye sebebiyet vermeme” gibi kavramlarla kabul edilmeye ve savunulmaya çalışılmış ve böylece insan olmanın en önemli vasıflarından biri olan “akıl” melekesi yok sayılabilmiştir.
Hocaefendi “Ortak Akla Müracaat” başlıklı “Kırık Testi’de” insanların küsüp kenara çekilmelerindeki en önemli sebep olarak istişarelerin doğru yapılmaması hususunu vurgulamaktadırlar: “Ortaya konulan işlerin ekmeliyet ve etemmiyet içinde yapılmasını sağlayan ve insanı hata ve yanlışlardan koruyan önemli bir disiplin de ortak akla müracaat edilmesidir. Günümüzde hem ferd, hem toplum olarak pek çok problem sarmalıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Eğer bugün siz en muğlak problemleri bile çözebilecek istişare mekanizmasını işletmez, ortak akla başvurmazsanız ortaya çıkan zincirleme yanlışlar karşısında ezilir kalır, daha sonra da suçluluk psikolojisine girer, etrafınızda suçlular arar ve neticede çevrenizde yıkmadık gönül, küstürmedik insan bırakmazsınız. Suç da, kabahat de sizde olduğu hâlde, sürekli etrafınızdakileri suçlayarak kendinize olan güveni sarsar, onları kendinizden uzaklaştırır ve kaçırırsınız.”
İlginç değil mi? Suç ve kabahat istişarenin hakkını vermeyenlerdedir ama suçlananlar ise diğerleridir.
İnşaAllah bir sonraki yazıda devam edelim.