HÜSEYİN ODABAŞI
İnsan potansiyel olarak halifedir. Çünkü halef olarak yaratılmıştır. Allah'ın halifesi veya cinlerden sonra yer yüzünün hakimidir.
İnsan Allah'ın halifesidir çünkü İsm- i azam insanda tecelli etmiştir. “Allah, Âdem’i kendi suretinde yarattı.” (Buhari, İstizan 1; Müslim, Bir 115) “Şüphe yok ki, Allah, insanı rahman suretinde yarattı.” (Buharî, İsti'zân, 1; Müslim, Birr, 115, Cennet, 28). Çünkü insan bütün kainatların özü ve usaresi olduğundan kâinatta tecelli eden esma ve sıfatlar da insanda öz ve usare şeklinde yani ism -i azam mahiyetindedir. Üstadımıza göre insan, inkişaf etse kâinat olur. Kâinat dürülse, bir çekirdek mahiyetine bürünse, insan olarak karşımıza çıkar.
"Evet, bu kâinat, nihayetsiz bir hüsün ve cemâl-i sermedînin âyinesi ve cilveleri ve kâinattaki bütün cemâl ve kemâl ve güzellikler, o sermedî hüsünden gelir ve ona intisapla güzelleşir, kıymeti yükselir” (On Beşinci Şua)
Yani kainattaki Allah’a ait isim ve sıfatlar dürülüp bir mahiyet olarak insan nevinde zuhur etmesini bazı hadislerin “kendi sureti” veya “suret-i rahman” olarak tarifi gayet yerindedir.
İnsan, küll-i iradenin yansıması cüz -i iradeye sahiptir. Zillullahı da böyle anlamak gerekir. İnsanda gölge olarak da tecelli eden esma açısından her birey zıllullahtır. Mesela semi, basar, kelam sıfatları Allah’ta asıldır. Fakat hiçbir canlıda olmayacak şekilde bu sıfatların zıllı, gölgesi insanda da vardır. Allah'ta asıl ve hakikisi olan kadiriyet ve kudretin zıllı yani gölgesi Sultanlarda olduğundan “zıllullah” denmiştir. Yani gücün aslı, mutlakı Allah’ta; zıllı, gölgesi ise mümin ve adil idarecilerdedir.
Yoksa zıllullah Allah'ın yeryüzünde peygamber gibi vekili, Hz. Davut gibi temsilcisi değildir. Hele Allah’ın sorgulanamaz ilahi vasıflara sahip vekili değildir. Konuyu böyle anlamak yanlıştır. Rızık nasıl Rezzak'tandır, idarecilerdeki kuvvet de kadir olan Allah'tandır. Bunun ötesinde “heme ost” anlayışı ile bir idareciye uluhiyet veya kutsiyet atfetmek şirk olur, bühtan olur. Bu tür yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için Hz. Ömer de Hz. Ebu Bekir efendilerimiz “Allah’ın halifesi” tabirini kullanmak istemediler. Çünkü insanoğlu olarak biz Allah’ın değil birbirimizin halefleriyiz.
Evet, potansiyel olarak her insan esma- i ilahiden ötürü Allah’ın halifesi olmaya namzettir diyebiliriz. Fakat insanı teşri ve tekvini emirlere riayet ederek yaşaması sayesinde gerçek halife seviyesine ulaşacaktır. Esma, sıfat, zıll ve hilafet olarak kemalini bulduğu kişi, kimse ise zirve insan Hz. Muhammet Mustafa Salllahu aleyhi vesellem’dir. Bediüzzaman Süleyman Çelebi’nin mevlidinde geçen Allah Zülcelal Hazretleri’nin Peygamberimize; “Ben sana âşık olmuşam” tabiri, hitabesi veya ibaresi uygunluk ve münasebeti sorulur:
“Hem masnuatını sevdiği için, o masnuatın (isimler) en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bil’ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı elbette daha ziyade sever. İşte bu en yüksek makam-ı mahbubiyeti, Süleyman Efendi, “Ben sana âşık olmuşum” tabiriyle beyan etmiştir. Şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikate bir işarettir. Bununla beraber, madem bu tabir şe’n-i rububiyete münasip olmayan mânâyı hayale getiriyor; en iyisi, şu tabir yerine “Ben senden razı olmuşum” denilmeli.” (Yirmi Dördüncü Mektup)
İnsan cinlerden sonra yaratıldığından halifedir. Ayetten bunu anlamak mümkündür. İnsan gibi yeryüzünde yaşayıp kan döken bir canlının yaşadığını Melekler biliyorlar. “Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratmak istiyorsun” diyen meleklerin hilaf-i vaki bir beyanda bulunmaları mümkün değildir. Ancak bildikleri var bilemedikleri var. Allah cc onlara bunu hatırlatıyor: “Hani! Bir zamanlar Rabb'in, meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim." demişti. Melekler: orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi halife yapacaksın? Oysa biz Seni övgü ile yüceltip kutsuyoruz." dediler. Allah: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi." (Bakara, 30)
İngiliz fizikçi Fred Hoyle tarafından 1949'da telaffuz edilen Big Bang (Büyük Patlama) teorisi de aslında dünyamızın ilk hal ve evrelerinde güneşten koptuğu ve dolaysıyla evrenin ateş topuna yakın bir sıcaklığında olduğunu biliyor veya var sayıyoruz. Araştırmalar ve bu araştırmalara bağlı varsayımlar Big Bang’e doğru gidildikçe kâinatın daha sıcak olduğu şeklindedir. Diğer taraftan Big Bang’le patlayan halen daha birbirinden cisimleri uzaklaşarak büyümeye devam eden kâinatta bu uzaklaşma ve alan genişliği nispetinde soğumanın olacağını çok rahatlıkla varsayabiliriz. Üstelik bir ucu Big Bang’e dayanan bu kâinat genişlemesinden Kur'an-ı Kerim veciz bir şekilde bahseder:
“Göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişletiyoruz.” (Zariyat, 47)
Yani bu teoriyi esas alırsak dünyamızın insanoğlu yaratılmadan önce cinlerin yaşamasına daha müsait bir durumu vardı. Çünkü cinler ayette de ifade edildiğine göre dumansız bir ateşten yaratılmış idiler. O zamanlar ateş gibi sıcak olan dünyada ateşten yaratılmış varlık olan cinlerin yaşaması gayet uygundu, münasipti ve mümkündü. “Cinleri de dumanı olmayan saf bir ateş alevinden yarattı.” (Rahman, 15)
Evet, o zamanlar belki dünyamız daha çok ateşten yaratılmış varlıkların yaşamasına müsait bir sıcaklıktaydı. Allah u alem...
İkinci olarak insanoğlu birbirinin halefidir. Sonraki gelen bir önceki neslin halefidir: “Bundan sonra arkalarından gelen sonraki nesil (halfun), salatı (namazı) zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Yakında kötülükleri kendilerine dönecektir.” (Meryem, 59)
Ayetinde ifade edildiğine göre nesiller birbirinin ardınca gelmesi hasebiyle her nesil bir öncekinin halefleri durumundadır. İki manasıyla halifeliğin bu ayette cem olduğunu görebiliriz. Halefleri olan insan Allah’ın isimlerine ayine olan tam bir halife olmak istiyorsa namaz yönünden eksik gedik olmamalıdır. Çünkü namazın zayi olması veya namazın zayi edilmesi halifeliğe zarar veren bir durumdur. Ayrıca Halife, haleflerin olacak, burada geçicisin demektir... Aksi taktirde şerrü’l halef olur. Namazı zayi ederse kötü bir halife olur. Namaz insana verilen emaneti simgeler, yani kulluğu. Kulluk ise yerin ve göğün kabullenip taşımaktan çekindiği bir emanettir. “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk. Onu yüklenmeye yanaşmadılar. Ondan korktular. Onu insan yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir.”(Ahzap, 72)
Bu bakımdan İnsanoğlu “kulluk” emanetini zayi etmemelidir. O kulluğu ile miracı olan namazına yükselecektir... Çünkü kulumuz Muhammed'i aldık Mescid’i Haram’a götürdük deniyor miraç konusu anlatılırken.
Yani haleflerin halifeliği kulluğu ile mümkündür. Aksi taktirde emaneti zayi etmiş, halifeliğine halel gelmiş olur. Hatta hayatın diğer alanlarındaki görevler ve vazifeler de bir ibadet gibi namaz kılma hassasiyetiyle ele alınmalıdır. Zira emanette emin bir idare, Halifeliğin önemli bir rüknüdür. Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: “Emanet zayi edildiğinde kıyameti bekle. Denildi ki: "Emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" Buyurdu ki: "Vazife ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin."(Hz. Ebû Hüreyre (r.a.), Ramuz el e-hadis, 53. sayfa, 8. hadis)
“Vema halaktül cinne vel inse illa liya’ budûn”; “Ben cinleri ve insanları bana ibadet etsinler (kulluk) diye yarattım“ (Zariyat, 56). Bu sırlamada da kulluk emaneti verilen cinlerin insandan önce varlık sahasına çıktığını görüyoruz. Zariyat 56. ayette önce “cinler” sonra “insanlar” ifade edilir. Sıralama böyledir. İnsanlar cinlerin halefidir; halifedir. Hilafete giden bu yolda yaratılışımızdaki kulluk vurgusundan dolayı da biz de Hz. Mevlâna'nın dediği gibi demeliyiz:
“Men Bende Şudem Men bende şudem bende şudem, bende şudem
Men bende be-haclet ser-efkende şudem
Her bende şeved şâd ki âzâd şeved
Men şâd ez-ânem ki Tura bende şudem”
(Mevlâna Celâleddin-i Rûmî)
“Ben kul oldum, kul oldum, kul! Kulluk vazifemi hakkıyle ifa edemediğim için mahcubiyetimden başımı önüme eğdim. Bir köle âzâd edilince sevinir. Ben ise sana kul oldum diye seviniyorum ya Rab...”
Çünkü ona kulluk, emaneti yerine getirmektir.
Çünkü kulluğun en önemli rüknü Namazdır.
Çünkü kulluk, halifeliktir
Çünkü kulluk, Allah'ın esma ve sıfatlarının üzerimizde görünür hale gelmesidir.
Çünkü kulluk, halife olan insanın miraçla halifelik zirvesine çıkmasıdır: “Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir. (İsra, 1)