Osman Müftüoğlu'nun yazısından öne çıkanlar şu şekilde:
"Özellikle son yıllarda biraz da bize hayat şartlarının dayatması nedeniyle ciddi bir "D vitamini açlığı" yaşadığımız kesindir. Nedeni ise ciddi boyutlara varan “güneşten mahrum olma” meselesidir. D vitamini ihtiyacımızı sadece besinlerle karşılamamız, süt ürünü, yumurta, balık yiyerek D vitamini depolarımızı doldurmamız asla mümkün olamıyor."
"Besinler günlük D vitamini ihtiyacımızın en fazla yüzde 2-3’ünü karşılayabiliyor. Geri kalanını da cildimizi güneşle buluşturarak kendi bedenimizle üretmemiz -ki en doğrusu da budur- veya takviye olarak kazanmamız gerekiyor. Ne var ki yeni hayat bizi kapalı ortamlarda yaşamaya zorlayarak güneşten mahrum ediyor. Bu nedenle de yaş veya cinsiyet, ülke veya coğrafya fark etmiyor; insanlık alemi tüm dünyada muazzam bir "D vitamini açlığı"içinde kıvranıp duruyor."
"Beyin sağlığından kalp sağlığına, bağışıklık gücünden kemik, diş, kas, eklem sağlamlığına, ruhsal bütünlükten duygusal ve bedensel enerjiye kadar pek çok iş onun sayesinde yürütülebiliyor. Kısacası o doğal molekül, “mucize vitamin” tanımını bence fazlasıyla hak ediyor."
"Güneş ışınlarıyla cildimizde ürettiğimiz D vitamini ile anne sütü sayesinde bebekliğimizde kazandığımız D vitaminleri en güvenli ve en garantili D vitamini molekülleridir (Aslında inek sütündeki D vitamini de doğal ve mükemmeldir ama süt endüstriyel bazı işlemlerden geçirilirken önemli ölçüde tahrip oluyor). Bu nedenle mümkünse ilk tercih, güneşle kazanılan doğal D vitamini olmalıdır."
"Günlük takviye ihtiyacına gelince... Eğer stoklarınızı korumak için D vitamini takviyesi almayı düşünüyorsanız, yetişkinler için makul rakamlar 1000-3000 ünite aralığıdır. Ama gerçek ihtiyacınızı ve kullanılacak dozu/süreyi sizi izleyen doktor, diğer sağlık risklerinizi de hesaplayarak değerlendirecektir. Mesela şişman kişilerin, koyu esmer olanların, kronik hastalığı bulunanların ve yaşlıların D vitaminine ihtiyaçları daha fazladır."