Havuz medyası yazarlarından İbrahim Kahveci, ekonominin yerli-milli olunabilmesine ilişkin olarak, "Yıllardır yabancının parası ile ayaktayız. Yıllardır yabancının parası ile büyüyoruz. Yıllardır yabancının malı ile refah yaşıyoruz. Ürettiğimizden çok fazlasını tüketiyoruz. Açığımızı da yabancı kapatıyor" dedi.
Kahveci'nin "Yerli ve millilik hikâyesi" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Sadece sözle yerli-milli olunabiliyor mu?
Yıllardır yabancının parası ile ayaktayız. Yıllardır yabancının parası ile büyüyoruz. Yıllardır yabancının malı ile refah yaşıyoruz. Ürettiğimizden çok fazlasını tüketiyoruz. Açığımızı da yabancı kapatıyor.
Bu yabancının da %80’den fazlası AB-ABD parası.
2003-Şubat 2018 arası;
-559 milyar 757 milyon dolar cari açığımız oldu
606 milyar 343 milyon çoğu borç olmak üzere yabancıdan para geldi.
40 milyar 079 milyon dolar da kaynağı belli olmayan para girişi oldu.
Kısaca, AK Parti iktidarı döneminde ülkemize 646 milyar 422 milyon dolar dışarıdan para geldi.
Ne yaptık o paraları?
Yatırım mı?
Üretimi mi artırdık?
Asıl sorun faiz değil
Daha önce defalarca yazdım. Ekonomide temel sorunumuz asla ve asla faiz değildir. Faiz bir sorundur ama temel sorun değildir. Bakın 2003-2008 arası faiz oranlarına ve büyüme oranlarına:
O yıllarda tek haneli enflasyona karşı faizler %14-18 arasında seyrediyordu. Hem nominal faiz yüksekti, hem de reel faiz. Ama 2003-2008 arasında Türkiye en önemli ekonomik sıçramasını gerçekleştirdi.
Ya, 2012-2013?
Faizler yüzde 5,0-7,0 aralığında seyrediyor. Aynı zamanda enflasyon da aynı seviyelerde. Hem nominal faiz, hem de reel faiz tarihi düşük düzeyde.
Faizler düşünce peş peşe fabrika yatırımlarına mı başladık? Hemen üretim gücümüzü artıracak büyük yatırım hamlesine mi geçtik?
Hayır...
Gelen parayı sonuna kadar betona gömdük. Aklımız fikrimiz inşaata çalıştı. Gelen milyarlarca doları betona yatırdık.
2012-2013 yıllarında ülkemize tam 146,1 milyar dolar yabancı sermaye geldi. Bu paranın 111,6 milyar doları cari açığımıza gitti. 33,6 milyar dolar da rezervlerimizi artırdık.
Ya sanayi? Üretim gücümüz ne oldu?
146,1 milyar dolar yabancı sermayenin geldiği ve faizlerin tarihte görülmediği derecede düştüğü bu iki yıl toplamında sanayi sektörü sadece ve sadece %12,87 büyüdü. GSYH ise %13,69 arttı.
Bakınız, para bolluğunda üretimimiz değil, tüketimimiz artıyor. Sanayi sektörü ülke büyümesinin bile altında kalıyor. İşte vahim tablomuz bu?
Şimdi kendimize soralım: Ülkemize yılda 100 milyar dolar para gelse ne olur?
Cevap: Galiba her yer beton olur.
Bankalar ne zaman battı?
Şu faiz tartışmasını bile beceremiyoruz. Yüksek faiz ekonomiye zarardır.. Evet ama bu faiz bankaları da batırır. Hatırlayın 2001 krizini. Yüzde 3000-4000 faiz vardı. Ve kaç banka battı.
Bankalar asıl faiz düşerken kazanır. Yüksek faizden en fazla bankalar zarar görür.
Tahvil faizleri yükselince elinde tahvil bulunanlar zarar eder. Yüksek faizden tahvil alırsanız ve faiz düşerse asıl o zaman kar elde edersiniz.
Daha faiz piyasasının işleyişini bile bilmeden, faizden en büyük zarar edenleri hain ilan ederek nereye varacağız?
Zararı kim karşılayacak?
Hatırlarsanız bir vakitler dolarını bozdur kampanyaları vardı. O tarihlerde dolar 3,50-60 civarlarındaydı. Şimdi ise 4,20’ye ramak kaldı.
Cebinde dolar olanın hain ilan edilmeye kadar giden o günleri unutmayın. Ve bugün...köprü fiyatını bile dolarla belirleyen Hükümete karşı o zararları kim karşılayacak?
“Dolar düşecek” babında nerede ise kesin bilgi ilan edenler bu hesabı Millete nasıl ödeyecek?
Lütfen Milleti kandırmayalım.
Dolar düşebilir elbette; yeter ki sadece ve sadece yanlışlardan vazgeçelim. Doğruları bile yapmamıza gerek yok... Yanlışlardan vazgeçsek bize yeter.