CEZAEVİNDE VEFAT EDEN ÜNAL TAKMAKLI’NIN ARDINDAN…
Anadolu’nun bağrında, onlarca ülkeye ihracat yapabilmeyi başarmış bir markanın patronuydu Ünal Takmaklı. 15 Temmuz’dan sonra başlatılan cadı avında iki kardeşi gözaltına alınınca ifade vermek için Aydın Nazilli Emniyet Müdürlüğü’ne kendisi gitmişti. Hakkında herhangi bir adlî tahkikat yoktu. Suçu da yoktu.
77 aşındaydı. Ömrünü ‘Uğur’ markasını Türkiye ve dünyada tanınan bir marka haline getirmeye adamıştı. Sayıları giderek azalan hakikî sanayicilerdendi. Dondurmacılık, dondurma makineleri imalatı, soğutucular derken derin dondurucu denince akla ilk gelen markanın sahibiydi. Candan tavırları ile işçisinden bayilerine kadar herkesin gönlünde taht kurdu. Tevazu ona en çok yakışan elbiseydi.
En bariz vasfı kapısına gelenleri eli boş çevirmemesiydi. Bir şekilde her muhtaç insanın yarasına merhem olma gayretine herkes şahitti. ‘Sağ elin verdiğini sol el duymayacak’ çizgisinde bir cömertliğin temsilcisiydi.
‘İfademi verip çıkarım’ ümidi ile gittiği Emniyet’te ve savcılıkta Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmamış fiilleri işlemekle itham edildi. Pek çok hayırsever gibi o da vicdanları kanatan, adalet kavramını yerle bir eden siyasî bir davanın ortasında bulmuştu kendini.
Yargıda Birlik Platformu kontenjanından avukat yatıp savcı olarak uyananlar, fakir talebelere verdiği bursların hesabını soruyordu duayen sanayiciye.
HAYIRSEVERLİK KATMERLİ SUÇ!
Yeni Türkiye’de hayırseverlik katmerli suçlardan biriydi. Olmayan suçun cezası da olamayacağına göre muhakemeye, hâkim huzuruna çıkarılmaya lüzum yoktu. Cezası işkence, zulüm ve zindanda ölümdü. ‘Ayakkabı bağı ile intihar etti’ veya ‘koğuşunda ölü bulundu’ yalanlarını haber diye verecek havuz medyası ve vicdanı körelmiş milyonlar varken kötü muamele ve işkencenin en ağırından geri durmaya lüzum görmediler. Değil ayakkabı bağı dikiş ipliğinin bile yasak olduğu kuş uçurtulmayan kapalı cezaevlerinden gelen her intihar haberine şüphe ile bakılmalı.
Ankara’da küsuratı ile bin odalı Saray’da hazırlanan kara listelerde ismi geçen her fâninin maruz kaldığı eza ve cefa Ünal Takmaklı’ya da reva görüldü. Saray’a kapı kulu olmayı reddedenlere ödetilen bedeli merhum da ödedi.
Tutuklu ya da mahkum cezaevindeki her vatandaşı korumakla mükellef devlet diğer müessif vak’alarda olduğu gibi Takmaklı’nın can emniyetini temin etmedi, etmek istemedi. Aralarında savcı, emniyet müdürü, yarbay, öğretmen, mühendis ve işadamlarının bulunduğu onlarca kişinin demir parmaklıkların ardında şüpheli biçimde vefat ettiği ortada iken TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve bağımsız insan hakları kuruluşlarının pasifliği gözden kaçmıyor. Artık kırmızı alarm verilmeli. Yarından tezi yok şüpheli ölümlerin olduğu cezaevlerinde inceleme yapılmalı.
BİR ASIRLIK ÇİLENİN FİLİZLERİNİ KOPARIYORLAR
AKP yerli ve millici maskesi altında Anadolu sermayesini ortadan kaldırmakta kararlı. Takmaklı, Boydak, Nakipoğlu, Güllüoğlu, Kavuk, Dumankaya, İpek gibi aileleri hedef alarak en küçük esnafa kadar korku salmayı hedefliyorlar. Tedhiş yöntemleri ile olmayan suçların itirafçılarına ulaşmanın hesaplarını yapıyorlar. Talebeye burs vermeyin, yurt inşa ettirmeyin, kermes tertip etmeyin, hülâsa “Şehzade Bilal’in uhdesine verilen işlere burnunuzu sokmayın.” demek istiyorlar.
Anadolu’da son bir asırlık çile ve ıstırabın yeşerttiği filizleri kökünden söküp atıyorlar. Anadolu insanı da bu hoyratlığa alkış tutmaya devam ediyor. Varsın öyle olsun. Zulmü alkışlayanlar, gönülleri kasıp kavuran kuraklığa duçar olunca karşılık beklemeden infak edenlerin yokluğunun ne kadar büyük bir kayıp olduğunu yakında iliklerine kadar hissedecektir. O nedamet hissinin mânâsızlığı ‘bade’l–harabü’l–Basra (Basra harap olduktan sonra) sözü ile anlatılacaktır.
HESAP SORULSUN
Ünal Takmaklı da kardeşleri de binlerce hayırsever gibi suçsuz yere tevkif edildi. Menemen T Tipi Cezaevi’nde hâkim karşısına çıkıp masumiyetinin tescilleneceği günü bekliyordu. 28 Temmuz’dan beri iddianamesi bile yazılamayan suçun cezasını çekiyordu.
Dün ajanslara kalp krizi geçirdiği, kaldırıldığı hastanede vefat ettiği haberi düştü. Cenazesine katılmayı arzu ettiği halde buna imkânı olmayan binlerce mahzun gönül uzaklardan hüsn ü şehadette bulunuyor, Ünal ağabeyi dualarla uğurluyor. Titreyen dudaklardan “İyi bilirdik ya Rab.” sözleri dökülüyor.
Allah rahmeti ile muamele eylesin.
Soruşturmanın en kısa zamanda tamamlanması ve ihmali olanların cezalandırılması acı ve öfkeyi bir nebze dindirecektir.
Semih Ardıç/TR724