Adanaspor'un file bekçisi Hayrullah Mert Akyüz, A2 Milli Takımı'yla İtalya'ya karşı oynadığı maçın kendi kariyeri açısından dönüm noktası olduğunu açıkladı.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun yayın organı TamSaha dergisinde Rasim Artagan'a açıklamalarda bulunan 22 yaşındaki kaleci, futbol yaşantısını ve hedeflerini anlattı.
Genç kalecinin, TamSaha'ya verdiği röportajın tamamı şöyle:
- Sadece bir yıl önce 3. Lig'de PayasBelediyespor'da kiralık olarak oynayan bir oyuncuyken bugün A Millî Takım kampındasın. Oldukça çarpıcı bir yükseliş ve biz de seni tanımak istiyoruz. En başa dönersek, bize futbolla nasıl tanıştığını anlatır mısın?
Futbola Adanaspor altyapısında başladım. Seçmelerden geliyorum. 13 yıllık futbol hayatım var. Bunun yaklaşık 4.5-5 yılı profesyonel olarak devam ediyor. Adanaspor'daki ikinci sezonumda İskenderunspor'a kiralık gittim. İki maç oynayıp geri geldim. Adanaspor'da bir sezon daha geçirdikten sonra Payas Belediyespor'da forma giydim. 19 maç oynadım. Benim adıma başarılı bir sezondu. Oradan U20 Millî Takımı'na gitmiştim. Orada da başarılı oldum. Önce istemekten geçiyor bu işler… Ne olursa olsun hayatta her zaman istemek, inanmak ve çok çalışmak gerekiyor. Ben de bunu başardığımı düşünüyorum. Ama daha yolun başındayım. Bu daha başlangıç. Daha yeni adım attım. Bundan sonra devamı gelir inşallah. Devamlılık da çok çalışmaktan geçiyor. Daha önce bir çalışıyorsamartık üç çalışmak zorundayım. Çünkü artık bu patenti aldıktan sonra yüküm daha ağır. Bunun da farkındayım. İnşallah Millî Takım'da kalıcı olup devam etmek, birinci kaleci olmak istiyorum. İnşallah başarırım.
- Adanaspor altyapısına girmeden önce futbolla ilgili neler yapıyordun?
İlkokul dördüncü sınıfa giderken okul takımında oynuyordum. O zaman orta sahada forma giyiyordum. Ama Adanaspor'un seçmelerine gittiğimde kaleci oldum.
- Kaleci olmanı kim istedi?
Babam kaleciydi. İçinde kalan bazı ukdeler var. Geçmişten gelen haksızlıklar gibi… Babamın biraz da bu sebepten içi buruktu. Seçmelere girerken bana, "Oğlum kaleci olursan daha iyi olur" dedi. Ben de mahalle arasında top oynarken hep kaleye geçerdim. Lakâbım da Taffarel'di… "Tafo" diyorlardı bana… Taffarel'i çok seviyordum. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nda şampiyonluğa gittiği dönemdi. Adanaspor'un seçmelerine gittiğimde altyapı sorumlusu Eyüp Arın'dı. Hâlâ da devam ediyor. "Kaleci olan var mı?" diye sorunca elimi kaldırdım. Ancak nasıl kaldırdım ben de bilmiyorum. Anlık bir refleksti. Sonra da kendi kendime, "Ben ne yapıyorum" dedim.
Bir anda elini kaldırmandan göğsündeki ay-yıldıza kadar geldin yani...
Evet, aynen öyle oldu. Allah bütün genç oyunculara ve profesyonel futbolculara bu duyguyu yaşatsın. Gerçekten inanılmaz bir duygu. Ay-yıldızlı formayı taşıyorsun; Türkiye'nin elit futbolcularıyla berabersin. Milyonların izlediği kişilerden birisin. Allah bunu bana nasip etti çok şükür. Bunun karşılığını vereceğim inşallah. Sağolsun ağabeyler çok yardımcı oldu. O gün elim iyi ki kalkmış. Kaleci değil de oyuncu olsam belki bu kadar başarılı olamayacaktım.
- Babanın eski bir kaleci olduğunu söyledin. Herhalde ailen de bu yolda sana gereken desteği verdi, değil mi?
Ailem inanılmaz destek oldu. Müthiş bir destek var arkamda. Her maçıma çıkarken o manevi gücü yanımda hissettim. Buna altyapıda ilk çıktığım maç da dâhil. Babam hiçbir zaman beni yalnız bırakmadı. Bu konuda babama çok teşekkür ediyorum. Ailem benim için apayrı… Gerçekten manevi olarak beni çok rahatlatıyorlar. Her maçtan önce stada gittiğimde annemi muhakkak arar, "Bana dua et" derim. Bu benim için ayrı bir totemdir. Her maç öncesi annemin duasını alırım. Çok şükür böyle geldi, böyle de devam edecek. Ailem benim her şeyim. İnanır mısınız, babam her deplasmana normal bir taraftarmış gibi gelir,bana da bunu söylemez. Böyle bir adam babam Hikmet Akyüz. Beni en fazla eleştiren de odur. Maçtan sonra üç saat analiz yaparız beraber. Oturur konuşuruz. Önce iyi veya kötü babamın eleştirisini alırım. Bir dipnot vereyim. Babam maçlarımı locada değil maratonda izler. "Ben taraftarım, maratonda izlerim" der. "Kötü gol yersen seni yuhalarım" diyen bir babam var.
- Adanaspor altyapısında üzerinde emeği olan antrenörler kimlerdi?
Üzerimde emeği olan bütün hocalara teşekkür ediyorum. Başta altyapıda Cem Kurtar vardı. Altyapı sorumlumuz Eyüp Arın, İsmail Akbaşlı, Feyzullah Küçük, Hüseyin Avni Yüce, Çetin Ünal, Haluk Uğurludoğan… Hepsinin çok emeği var üzerimde. Malzemecinin bile bende çok emeği var. Altyapıda bir Aziz ağabeyimiz vardı. Ona da emekleri için teşekkür ediyorum. Mustafa Şentabaklar diye bir hocam vardı. Devre arasından itibaren bizimle çalıştı 15 haftalık süreçte. Onun da bende çok büyük emekleri var. Çok teşekkür ediyorum herkese. Sonuçta kimse emeklemeden koşamaz. Emekledim, yürüdüm… Emeklerken olan hocalar, yürürkenki hocalar, koşarkenki hocalar… Hepsinin ayrı yerleri var. Unutulacak insanlar değil hiçbiri. İnsan hangi işle uğraşırsa uğraşsın unutmamalı, vefalı olmalı.
- Burada araya girip sorayım; Fatih Terim Hocayla çalışmak seni nasıl etkiledi?
Öncelikle beni Millî Takım kadrosuna çağırdığı için Fatih Hocama çok teşekkür etmem gerekiyor. Alt liglerden bir oyuncunun A Millî Takım'a çağırılması çok alışıldık bir durum değil ama Fatih Hocamız bunu geçmişte de yapmıştı. Kamp sırasındaki gözlemlerime gelince, Fatih Hocamızın işini büyük bir ciddiyetle yaptığı hemen göze çarpıyor. Zaten işini bu kadar iyi yapmasa idol olamazdı. Sonuçta dünya çapında ismi sayılan bir teknik adamdan bahsediyoruz. Keşke imkânım olsaydı da böyle bir karakterle daha önce çalışabilseydim.
- Kulüp kariyerine dönersek, iki kez kiralık olarak başka takımlara gitmek seni nasıl etkiledi?
Kiralık gittiğimde takımda düşünülmediğim gibi bir hisse hiç kapılmadım. Çünkü Adanaspor camiasında benimsendiğimi düşünüyorum. Yöneticilerimiz ve hocalarımız, benim oynayarak tecrübe kazanmamı istedikleri için böyle bir yola başvurdular. Bunu bildiğim için psikolojik olarak hiçbir zaman bunalım yaşamadım. İşimi yaptım ve geri döndüm.
Arda Turan'ın Manisaspor'a kiralık giderek yaptığı çıkışı örnek verebiliriz sanırım burada…
Evet, aynen öyle… Kiralık gidip gelmek kötü bir şey değil. Kiralık gittiğin kulüpte bu süreyi nasıl geçirdiğin önemli. Senin hakkında orada verilen notlar önemli. "Sezonu iyi geçirdi, iyi oynadı, beyefendi bir kişiliğe sahip" dedikleri zaman olay bitiyor. Geldikten sonra ona göre muamele görüyorsun. O yüzden kiralık gitmek kötü değil.
- Sezon başında Atilla Koca'nın yedeğiydin. Atilla gibi Süper Lig tecrübesi olan bir kaleciyi yedek bırakıp, birinci kaleci olmanı sağlayan süreçten bahseder misin?
Atilla ağabey gerçekten ağabeydi… Oynamadığım sürede bana çok destek oldu. Benim için oynamamak diye bir şey yoktur, forma savaşı vardır. Saygı ve sevgi bırakılmadan savaş vardır. Ben o savaştaydım. Sezon başında bize bir kaleci daha gelmişti; Evren Özyiğit. Üç kaleciydik. Bu savaşın içinde var olmak istiyordum. Rekabet, başarıyı getirir. Nitekim Atilla ağabeyle de böyle oldu. Rekabet ettiğim kişi meslektaşım; saygı duyarım. Ama o forma orada asılıdır. Çok çalışan, iyi olan giyer. Bu felsefe vardır futbolda. Özellikle kalecilikte… Çünkü kalecilik biraz sabır işidir. Tecrübesine saygı duymak lâzım. Ama forma şansı bir gün geldi. Ben de değerlendirdiğimi düşünüyorum. Allah da yüzümüze baktı, "Yürü ya kulum" dedi. Ben de çalışmaya devam ettim. Ama formayı aldığım dönemden sonraAtilla ağabey hiçbir zaman surat asmadı ya da kötü bir tepki göstermedi, destek verdi. Ona çok teşekkür ediyorum.Gerçekten ağabey gibi davrandı. Tecrübesini buradan anladım. Oynamadığı dönemlerde insanlar tecrübesini daha çok belli ediyor.
- Futbola başladığında seninle birlikte olan pek çok arkadaşın şimdi bu oyunun dışında kaldı. Sense bugün A Millî Takım kadrosundasın. Seni diğerlerinden ayırıp, bugünkü noktaya getiren hangi özelliklerin oldu?
Bir kere bu işe baş koyduysan, çalışmak zorundasın. O arkadaşlarım çoğu zaman işten kaytarmayı ve işi benimsememeyi tercih etti. Onlar öyle yaptığı için bu oyunun dışında kaldı. Ama ben kaleciliğe başladığım günden beri gerçekten bu işi severek, isteyerek, coşkuyla, her gün ayrı bir zevkle yaptım. İdmanlara bu duygularla gittim. Hatta çoğu zaman idmanlara yürüyerek gittim. Bu da ayrı bir not. İnsanın gerçekten istedikten sonra yapamayacağı bir şey yok. Ben istedim, arzuladım ve hayal ettim. Bir hatıramı anlatayım. Bir gün idmandan geldim. Bilgisayarın başında haberlere bakıyordum. A Millî Takım haberi vardı. "Allah'ım bir gün bana da nasip et bu duyguyu" dedim. Ama içimde gerçekten ukde kalmıştı. "Yapabilirim" dedim. Önceden Adanaspor'da oynamaktı hedefim… Sonra A Millî Takım oldu. Çıta daha da yükseldi. Şimdi bir çalışıyorsam, iki çalışmak zorundayım. Çünkü hedef büyüdü. Hedef büyüyünce daha çok çalıştım. Bu da oldu. Çok çalıştım. Ama daha başlangıçtayım. Mesele o kapıdan içeri girip, içeride kalmakta zaten…
Gerçekten de en büyük sorunlardan birisi bu… Bir şekilde zirveye çıkıyorsun ama orada kalmak çok daha zor.
Orada kalabilmenin yolu profesyonelce yaşamak, kendine bakmak, iyi beslenmek ve dinlenmekten geçiyor. Yani profesyonellik sadece sahada değil, saha dışında da önemli. Saha içinde yaptığın iş belli. Ama saha dışı çok çok önemli. Yapacağın kötü bir hareket, bırakacağın kötü bir iz, seni her yönden eksiye götürür. Aldığın her eksi de giderek büyür. Bunu almamak için her konuda profesyonel olmalısın. Oturmana, kalkmana, uyumana, çatal tutuşuna, yemek yiyişine dikkat etmelisin. Artık parmakla gösterilen bir insan oluyorsun. O yüzden attığın adıma dikkat etmek zorundasın ki,sonu kötü olmasın.
- Burada bağlantılı bir soru soracağım ki bence çok önemli… Okul eğitiminihangi düzeye kadar sürdürdün?
Eğitim ve kültür çok önemli. Şu an açıktan üniversite okuyorum. Allah izin verirse bu sene BESYO'ya gireceğim. Okul konusunda babama değinmek istiyorum. Okul zamanı çok zorlanıyordum. Hem antrenman hem okul çok zordu. Ben de o bunalımı yaşadım. "Futbol mu, okul mu?" ikilemine düştüm. Babamla oturup konuştuğumda bana, "Oğlum liseyi mutlaka bitir" dedi. Burada ailemden bahsetmek istiyorum biraz. Ablam Aydın'da Tıp Fakültesi'nde okuyor. En büyük ağabeyim Bolu'da Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Bir ablam da hem Akdeniz Üniversitesimezunu hem de açık öğretimde okudu. Yani eğitime önem veren, böyle bir aileden geliyorum. Diğer kardeşlerimden eve takdir-teşekkür yağarken babam benim futbolcu olmama hoşgörülü davrandı. Her zaman arkamdaydı.
- TFF, Türkiye'de ilk kez Spor Lisesi projesini hayata geçirdi. Orada öğrenciler hem okuyor hem de futbola devam ediyor. TFF'nin amacı bu liseleri Türkiye geneline yaymak. Bu proje hakkında neler söylersin?
Bir futbolcunun eğitim hayıtını sürdürebilmesi ancak bu yolla mümkün olabilir. Normal liseler tam gün eğitim veriyor. Sabah 08.00'de okula gidip, 16.00'da çıktıktan sonra bir da antrenmana katılmak kolay değil. Ama Spor Lisesi projesinin Türkiye geneline yayılması, bütün futbolculara kolaylık sağlayacaktır. Eğitim ve futbol bir arada yürüyebilir. Çünkü oradaki eğitim, çocuğun futboldaki programına göre ayarlanacak. Genç kardeşlerime tavsiyem, futbolla eğitim arasında bir ikilemde kalsalar bile eğitimden asla vazgeçmemeleri.
- A Millî Takım kadrosuna davet edilmenin ardından gözler sana çevrildi.Kariyer hedefinden söz eder misin?
Her oyuncu gibi İstanbul'un üç büyük takımından birisinde oynamayı ve Avrupa'ya gitmeyi hedefliyorum. En büyük hayalim Avrupa'nın köklü takımlardan birisinde oynamak.
- Peki, bu hedef doğrultusunda yabancı dil öğreniyor musun?
İngilizcem fena değil. Konuşmakta sıkıntı çekmiyorum.Ama İngilizceyi anadilim gibi konuşup, Fransızca ve Almanca da öğrenmek istiyorum. Bu çok önemli çünkü.
- A Millî Takım kadrosuna davet edilmeyi bekliyor muydun? Öğrendiğinde ilk tepkilerin ne oldu?
Eyüp Hocam bu konudan bahsetmiş, "Senin için iyi gelişmeler olabilir. Sakın kendini bırakma" demişti. Ben tatil de yapmadım. Bir haftalık süreyi çalışarak geçirdim. Açıkçası A2 MillîTakımı'na çağırılabileceğimi düşünüyordum. Öyle kuruyordum kafamda. Birden "A MillîTakım'a davet edildin" denilince şoke oldum. İnanılmaz bir şeydi… Çok güzel bir duyguydu. Alper Boğuşlu Hocam aradı, "1 Haziran'da İstanbul'a geliyorsun. A Millî Takım kampı için hazırlanıyorsun" dedi. O an nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Gerçekten emeğinin karşılığını almış olmak çok başka bir duygu. Ben bu işe emek verdim. 20 maç oynadım ve hepsi de benim için finaldi. Takım biraz sıkıntılı bir dönem geçirse de istikrarı yakaladım. Bunun da karşılığını aldığımı düşünüyorum. Fatih Hocamın ve Alper Hocamın beni buraya davet etmesi büyük bir ödüldü benim için. İnşallah devamı gelir.
- 25 Mart'ta İtalya ile oynanan A2 maçı sanırım senin kariyerinde dönüm noktan oldu. Takım 9 kişi kalmasına rağmen uzatmalar dahil 120 dakikayı 2-2 bitirmeyi başardınız. Sonrasında da penaltılarla rakibe üstünlük sağladınız. Bize o maçı kendi açından anlatır mısın?
İtalya maçından biraz öncesine gideceğim. İzmir'de oynadığımız Altınordu maçını kaybetmiştik ve motivasyon olarak düşmüştüm. Ama A2 Millî Takımı'na geldikten sonra, "Burası bambaşka bir yer" diye düşündüm. Atilla Küçüktaka Hocam şans verdi sağolsun. Ben de o şansı değerlendirmek istedim. Ondan önce U20'de oynamıştım. Ama bu kadar ciddi bir maçta ilk kez oynayacaktım. Millî forma altında ilk resmi maçımdı. Sahaya çıkarken tatlı bir heyecan yaşıyor insan. Bence bu heyecan mutlaka olmalı ve asla ölmemeli. Beşinci dakikadan sonra o heyecanı atlattım. 26. dakikada Atınç kırmızı kart gördü. 10 kişi kaldık. 1-0 gerideyiz. Daha sonra beraberliği yakaladık, öne de geçtik ama İtalya da bir gol bulunca skor 2-2'ye geldi. 82.dakikada Emre Çolak kırmızı kart gördü ve 9 kişi kaldık. Yine de 120 dakikayı 2-2 bitirmeyi başardık. Atilla Hocam bana, "Penaltı istatistiğin nasıl?" diye sordu. Ben de "Ligde üç penaltı oldu, üçünde de köşeyi bildim, birini çıkardım" dedim. Çıktım. Hislerime güvendim. O maçta dört penaltı atıldı, dördünde de köşeyi bildim ve üçünü çıkardım. Hatta iki buçuk diyelim. Dördüncü penaltıda top direğe ve ayağıma çarpıp çıktı. Çok zor bir maçtan bu şekilde galip ayrılmak, takımı bir yerden bir yere taşımak çok önemli. Güzel bir duygu. Bir de Millî Takım olunca apayrı bir duygu. 9 kişi kalan takımı finale taşıyorsun. Seri penaltılarda herkesin gözü kalecilerde oluyor. Yine Allah yardım etti. Dediğiniz gibi, o maç benim için dönüm noktasıydı.
- O zaman özeleştiri kısmına gelelim… Kendinde eksik gördüğün yerler neler?
Bazen farkında olmadan oyuna dalıyorum. Örnek vereyim;pozisyon sağ taraftan geliyor, o tarafa dalıyorum. Halbuki sahayı yüzde 100 görmem lâzım. Bunu babamla çok konuşuyoruz. Bu dalma olayına dikkat etmem gerekiyor. Her maçtan sonra özeleştiri yapıyorum. "Kaleci adam deli olur" derler. Ben her maçtan sonra aynanın karşısında kendi kendime konuşuyorum. "Bu maçta ne yaptın?" diye soruyorum kendime… "Bu maç bunu yaptım, ama şunu, şunu yapmalıydım" diyorum. Sonra babamı arıyorum. Babamla maçı konuşuyoruz. Bana patır patır söylüyor. Hemen hemen aynı kapıya çıkıyoruz babamla… Maç maç analiz yapıyorum. İnsanlar hedeflerini büyük koyduğu zaman küçük hedeflerle belirlediği noktaya ulaşmalı. Aşama aşama gidilmeli. Böyle de yapıyorum. Her maç benim için final. Böyle bakmak zorundayım. Çünkü emek veriyorum. Başarmak zorundayım. Emeğimin karşılığını almak zorundayım. Haftanın altı günü çalışıp, yedinci gün maça çıkıyorum. Altı günü ter akıtıyorum. O benim için bir ödül. Her maça bu konsantrasyonla çıkıyorum. Her maç benim için değerli. Hedefleri küçültüyorum ve basamak basamak ilerliyorum. İnşallah önce A millî forma, sonra üç büyükler, sonra Avrupa… Kişisel hedeflerim bunlar…
- Millî Takım'ın kaleci antrenörü Alper Boğuşlu; Tolga Zengin ve Onur Kıvrak gibi iki değerli kalecinin gelişimine büyük katkı sağlayan bir isim. Sen de burada onunla çalışma imkanı buldun. Alper Hocanın en belirgin özellikleri neler?
Alper Hocayı Trabzonspor'da Onur ve Tolga'yı çalıştırdığı dönemde de yakından takip ediyordum. Çünkü ikisi de çok iyi oynuyordu. Sonra Alper Hocanın nasıl bir antrenör olduğunu araştırdım. Millî Takım kampında da bizzat gördüm. Gerçekten işini çok seviyor. Her antrenman onun için çok önemli ve idmanlarda çok heyecanlı. İşinde yüzde 100 disiplin ve konsantrasyon istiyor. Kendisini diğer hocalardan ayıran en önemli özellik de bence bu… Her işi yüzde 100 istiyor. Gerçekten Alper Hocayla çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. İdman içinde geliyor, uyarılarda bulunuyor. Antrenman dışında sohbet ediyor. Aşama kaydetmen için seni her şekilde uyarıyor. Bir ağabey, bir baba, bir tecrübeli eski kaleci olduğu için tecrübelerini sana aktarmaya çalışıyor. Gerçekten çok değer veriyor. Karşısındaki önce insan, sonra kaleci olduğu için onun için çok değerli. Her antrenman onun için çok önemli. Boşlama veya kendini salma gibi bir durum asla söz konusu olamıyor.
- Yeni katılan bir oyuncu olarak Millî Takım'ın kamp ortamı ve buradaki arkadaşlık ilişkileri için neler söyleyebilirsin?
Dediğiniz gibi Türkiye'nin yıldızlarıyla beraberim. Bugün Arda Turan, Hakan Çalhanoğlu, Burak Yılmaz gerçekten dünya yıldızı… Başta biraz çekimserlik vardı ama buraya girdiğimde onu aştım. Egoları olmayan insanlar bunlar… Konuşuyorlar, sorunlarını, dertlerini paylaşıyorlar. Bu yüzden hiçbir sıkıntı yaşamadım. İlk günden sonra ortama alıştım. Hakan'la masa tenisi oynadık,ben kazandım.
Bir kaleciyle de masa tenisi oynanmaz ki… Adamın işi gereği refleksleri inanılmaz iyi…
Refleks var, ama Hakan da frikik atar gibi sert vuruyor toplara. 30 metreden raketle atıyor sanki… Mehmet Ekici ile oynadık. O biraz iyi yalnız(gülüyor). Ağabeylerin hepsi çok iyi. Çok mütevazılar. Hepsine çok teşekkür ederim.
- Riva'daki bu yeni tesisi nasıl buldun?
Diğer tesislerle kıyasladığım zaman burası apayrı bir yer. Müthiş bir tesis. Her şeyiyle dört dörtlük. İdman yaptığımız sahanın yüzde 3'ü suni, yüzde 97'si gerçek çim. Bir tek Wembley'de varmış bu zemin. Bir de burada var. Burada bulunmaktan büyük keyif aldım. İnsan bu tesislerde motive oluyor, antrenmana şevkle gidiyor.
- Futbol dışında ilgi alanların neler?
Kitap okuyorum. Hemen hemen 20 günde bir kitap bitiriyorum. Onun dışında Play-Station oynuyorum. Masa tenisi, golf ve tenisi çok seviyorum. Çok yüzüyorum. Sporu çok seviyorum. Akşam uyumadan ip atlıyorum 1.5 saat. Uyumayı pek sevmiyorum. Uykuyla aram çok yok. Standart uyku düzenimin var. Gece 12'de yatar, sabah 8'de kalkarım. Sinemaya gitmeyi çok severim. Vizyondaki filmleri takip ederim. Hayattan keyif alıp, mutlu oluyorum." CİHAN