HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini TBMM Başkanlığı'na sundu.
Teklifin gerekçe bölümünde Türk Ceza Kanunu 220 ile 314. Madde hükümlerinin toplumda adalet duygusunu sarsacak düzeyde hukuksuzluklara yol açtığına dikkat çeken Beştaş, yargı organlarının bu hükümleri tatbik biçimiyle uygulamada; sıradan bir gösteri veya yürüyüşe katılmanın, bir basın açıklaması yapmanın yahut katılmak ya da atılan sloganlara eşlik etmenin kişilerin ağır cezalara maruz kalmalarına neden olduğunu vurguladı.
İfade özgürlüğü sorununun yıllarca Türkiye'nin en temel sorunlarından biri olageldiğini ifade eden Beştaş, Türkiye'de yargı organlarının ifade ve düşünce özgürlüğünü değerlendirme ve bu konudaki davaları takdir etme durumunun peşi sıra uluslararası hukuk yollarını da doğuran bir hukuk mücadelesinin doğmasına sebebiyet verdiğini kaydetti.
Türkiye'nin AİHM önünde ilk defa 10. Madde'den (ifade özgürlüğü) mahkûm olduğunu, devam eden davalarda ise aynı maddeden en fazla mahkûm olan ülke konumuna geldiğinin altını çizen Beştaş, şöyle devam etti: "AİHM'e taşınan davalar neticesinde ifade ve düşünce özgürlüğü hakkı ile ilgili oluşan birikim ve bu davalarla ortaya çıkan zengin içtihat ne yazık ki bu sorunun hala günümüze kadar gelmesine mani olamamıştır. 1990 tarihli Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı'nın, İnsan Hakları Demokrasi Ve Hukukun Üstünlüğü Bölümü'nde de 'İnsan Hakları ve temel özgürlüklere her insan doğduğu anda sahip olur, bunlardan feragat edilemez ve hukukun güvencesi altındadır. Devletin birincil sorumluluğu bunları korumak ve geliştirmektir. Bunlara saygı, aşırı güçlü bir devlete karşı asli bir güvencedir' denilerek, devlet gücüne karşı, özgürlüklerin güvence altına alınmasının önemine dikkat çekilmiştir. Daha birçok uluslararası belgede, düşünce ve ifade özgürlüğü, temel insan hakları arasında yerini almakta, bu özgürlüklerin geliştirilmesi ve genişletilmesi, demokratik toplumun gereği olarak savunulmaktadır. 5237 sayılı Kanunun 220'nci Maddesinin altıncı, yedinci, sekizinci fıkraları 'örgütlü suç faaliyetleri ile ilgili cezai yaptırımları' düzenliyor gibi görünse de bu fıkraların esas itibari ile 'haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarını cezalandırmak amacıyla' kullanıldığı görülmektedir. Bu nedenle suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunda yeni bir tanımlama yapılarak kapsamı genişletilmiş ve örgütsel suçlar tek bir madde metninde düzenlenmiş olup TCK 314. Madde metninin yürürlükten kaldırılması aynı zamanda bir gerekliliktir. Zira hem 220'inci hem de 314'üncü maddelerde örgütsel suçlar ayrı ayrı tanımlanmakta olup iki ayrı düzenleme hükümleri tek bir maddede yeniden ele alınarak mükerrer cezalandırılmaların önlenmesi yasa tekniği ve uygulama açısından da önem arz etmektedir. Ayrıca madde metninde yer alan 4, 5, 6, 7 ve 8 inci fıkraların da yürürlükten kaldırılması ile suç ve ceza dengesinin sanık aleyhine bozan ve mükerrer yargılamanın önünü açan bu haliyle de Anayasa'nın eşitlik ilkesi ile evrensel hukuk kaidelerine aykırılık teşkil eden hükümlerin lağvedilmesi bu değişiklik ile mümkün olacaktır. 314. Madde hükmü düşünceyi ifade etmenin önündeki engellerdendir. Tipik ya da anlaşılır şekilde terör suçu işlediğine dair hiçbir kanıt olmasa da kişilerin terör örgütü üyeliğine ilişkin ceza almalarının önünü açmaktadır. Örneğin, göstericilere yöneltilen terör suçlamaları son derece belirsiz ve özensizdir ve işlenen suçların doğası ya da ağırlığıyla orantılı değildir. Bu yüzden kanunilik ilkesine aykırıdırlar ve kullanılmaları ceza yasalarının keyfi kullanımı anlamına gelmektedir ve bu da insan hakları ve hukuk düzeninin ihlalidir." CİHAN