Dün Oda tv sitesi tarafından hedef gösterilen ve yurtdışına çıkışı haberleştirilen gazeteci Ener Kılınç, ”Cezaevinde çıplak arama vb. insanlık dışı muamelelerden dolayı psikolojik olarak çok yıpranmıştım. Tahliye sonrasındaki bekleyişte de sürekli kâbuslar görüyordum… Adaletin tecelli etmesini beklerken bizimkine benzer dosyalarda cezaların peş peşe onandığını ve tahliye edilmiş olanların yeniden hapse alındıklarını duymaya başladık. Eşimle birlikte günler geceler boyu düşündük, tartıştık… Şimdi Almanya’da bir mülteci kampındayız.” dedi.
Ener’in desteği için teşekkür ettiği Kazım Güleçyüz de mektubu ‘Nur’dan mektup var’ diye sosyal medya hesabından duyurdu. İşte Gazeteci Nur Ener Kılınç’ın mektubu:
Sevgili Kâzım abi,
Bu satırları, ‘Kaçtı’ dedikleri Almanya’dan yazıyorum.
1 Mart 2017 gecesi bir iftira ile gözaltına alınıp tutuklanmıştım.
357 gün tutuklu kaldıktan sonra ev hapsi şartıyla tahliye edildim.
Sonrasında ‘itirafçı’ iftirasına uğradım.
Şimdi de ‘Kaçtı’ diyorlar.
Tutuklanmamın iki gerekçesi vardı: Biri bir muhbirin iftirası, diğeri Bylock…
Erzurum’da öğrenci iken telefonuma internetten indirilerek yüklenen programın bylock olduğunu ancak hapiste anladım.
Bir de muhbirin iftirasında, bana ait olmayan bir hat da benimmiş gibi ihbar edilmiş. Mahkemenin bu gerçeği anlaması tam dokuz ay sürdü.
BEN SAVUNMAMDA ”PROGRAMI NUR’UN telefonuna ben yükledim” diyen kişinin ifadesini doğruladım.
Son duruşmada 7.5 yıl hapse mahkûm edildim.
İtirafçı olsaydım bu cezayı alır mıydım?
İtirafçı olsaydım, yurtta yer bulamadığım için kalmak zorunda olduğum öğrenci evinde tanıştığım herkesin ismini verir ve hiç ceza almadan hapisten çıkardım.
Tahliye sonrasında yaşadıklarım da şöyle:
Geçen yıl ev hapsi şartı ile tahliye edildiğimde, cezaevinde evlendiğim eşimle birlikte ilgililerin gelip elektronik kelepçe takmasını bekledik, fakat ikamet adresimizde olmamıza rağmen gelen giden olmadı.
Bu konu için ilgili makamları defalarca aradığımız, mahkemeye de sunduğumuz belgeleriyle ortada. Durum öyle trajikomik bir hal aldı ki, her gün denetimli serbestlik bürosunu ve ağır ceza mahkemesinin kalemini arayıp “Bize kelepçe takılmadı” diye bilgi veriyor ve “Ne zaman geleceksiniz?” diye soruyorduk.
Ellerinde kelepçe olmadığını belirten yetkili “Bunun kaç bin dolar olduğunu biliyor musunuz?” gibi sözler sarf ederek bizi bir başka yetkiliye bağlıyordu.
Bu şekilde günler günleri kovalarken yoğun stres altında elektronik kelepçenin takılmasını ve 7 sene 6 ay hapis kararının bozulmasını bekledik.
Cezaevinde çıplak arama vb. insanlık dışı muamelelerden dolayı psikolojik olarak çok yıpranmıştım.
Tahliye sonrasındaki bekleyişte de sürekli kâbuslar görüyordum.
Doktora gitmek için bile izin alacağımız bir muhatap yoktu karşımızda. Aynı zamanda böbrek hastası olduğum için sıklıkla hastaneye gitmem gerekiyordu, ama yine –kelepçesiz ev hapsinde olduğum için– izin alacağım bir merci yoktu.
Yaşadığımız bu durum bile Türkiye’deki hukukun ve resmî işlerin ne halde olduğunu görmemize yetiyordu.
Adaletin tecelli etmesini beklerken bizimkine benzer dosyalarda cezaların peş peşe onandığını ve tahliye edilmiş olanların yeniden hapse alındıklarını duymaya başladık.
Siz bu süreçte, Allah razı olsun, bize hep moral ve ümit vermeye çalıştınız, sabır tavsiye ettiniz.
‘Hak yerini bulacak’ dediniz.
Ama biz giderek büyüyen endişelerimizi aşamadık.
Yeniden cezaevine girmeye razı olsam, sabredeyim desem bile orada yaşadıklarım zihnimden gitmiyordu. Yeniden o muamelelere maruz kalmayı göze alamadım.
Eşimle birlikte günler geceler boyu düşündük, tartıştık.
Sonunda yaşamla ölüm arasında bir karar verip Meriç yoluna koyulduk.
Bu zorlu yolculukta mucize eseri hayatta kaldık ve Meriç’i geçebildik.
Şimdi Almanya’da bir mülteci kampındayız.
Başta beni bir baba şefkatiyle sahiplenip savunan siz olmak üzere, tüm Yeni Asya ailesine tekrar tekrar teşekkür ediyor, “Allah razı olsun” diyorum.
Bana o haksızlık ve iftiraları yapanları da Allah’a havale ediyorum.
Ve herkese soruyorum:
Siz evlâdınızın veya eşinizin bu muamelelere maruz kalmasına razı olur ve hele tekrarına göz yumar mıydınız?
Keşke ülkemde güven veren bir hukuk ve adalet olsaydı da, bunları yaşamak ve yazmak zorunda kalmasaydım…
O hukuk ve adaletin hâkim olduğu günlere bir an önce erişmek duasıyla.
Nur Ener Kılınç