İstanbul'da şehir içi otobüs yolculuğu yaptığım günlerde sık yaşadığım bir olaydı.
Sabahın erken saatleri ve akşam iş dönüşlerinde beklediğimiz belediye otobüsü, doluluk nedeniyle durağımızı pas geçtiği günler olurdu.
Bôyle anlarda duraktaki bazılarından hep aynı tepkileri ve ağır sözleri duyardım:
" Ş...siz herif!.. Halbuki otobüsün arkası bomboştu!!!."..
Ama ne ilginç ki; otobüs içinde yer bulduğumuz zamanlar başkaca istasyonlarda yolcu almak için aracımız durdurduğunda aynı adamlar:
"Kaptaaaaan!!!, ne duruyorsun! .. Daha nereye alacaksın!... tavana mı alacaksın!..." diye şoföre bağırırlardı.
İnsanoğlu böyle garip bir varlık işte. En açık çelişkilerinin farkında değil veya bencilliğinden dolayı bunu düşünmek dahi istemiyor.
Böylelerine düştüğü trajikomik hali söylesen, iki durumun aynı olmadığına dair bir ton laf duyarsın .
Düşünceler, tepkiler; kalpten veya akıldan değil şımartılmış veya tahrik edilmiş nefislerin ürünleri.
Hayatın irili ufaklı her alanında ikilemler ve çifte standart yaygın.
Buna en hâzin bir örnek; kendilerine ve yakın gördüklerine zulüm yapılırken yeri göğü inleten ve bu haksızlığı herkesin duymasını, tepki vermesini isteyenlerin başkalarının "canımı yakıyorlar" haykırışlarına kulak kapamaları hatta tevillerle bunu meşru görmeleri ve göstermeleri.
Bunu Filistin'de, Suriye'de, Güneydoğu'da ve son dönemde tüm ülkede yaşananlarda bizzat şahidi oldum.
Bir başka muktedirin sivillere zulmünü sert eleştirirlerken kendi muktedirlerinin içeride öteki gördüklerine verdiği eziyeti, eleştirdikleri muktedir taraftarlarının jargonuyla savunmaları:
"ama onlar da onca insanı öldüren terörist veya destekçileri. .."
15 TEMMUZ BAHANESİYLE MASUMLARA EZİYET
Tarih, doğumhane kapısında babaların yerine polislerin beklediği akıl almaz bir vicdansızlığı daha önce kaydetti mi acaba?
Ya halkımızın doğum sonrası lohusa olarak tarif ettiği ve 40 gün boyunca dışarıya adım dahi attırılmayan annelerin ameliyat dikişleriyle zindanlara atılmasını?
Hele annelerine olan bağları koparılır koparılmaz, onların bağırlarından koparılan süt bebelerin hikayelerini?
En acısı, bu yaşananlara "hak ettiler" düşüncesiyle kitlelerin, aydınların, koca koca adamların sessiz kalması hatta desteklemesini?
Vicdanı, merhameti, şefkati hep bastırmış olan kin ve intikam duygusuyla dopdolu göğüsler.
15 Temmuz gecesinin karanlığında yaşanan acıların müsebbipleri bahanesiyle kastedilen; canlar, namuslar, mallar, emekler ve bebeler..
İnsanlar nasıl ikna oldularsa, sivil insanların katledilmesinden sivillerin sorumlu tutulmasına.
Bu yapılanlar o geceki zulümden farklı mı?
Sürekli duyduğum cümleler kulağımda çınlıyor:
"Ama... ama... ama.." ile başlayan.
Ama şunu insanlar bilsinler; bu dünyada hiç kimse "yaşasın kötülük!" diye zulmetmiyor.
Zulüm, soykırım dediğimiz toplu cezalandırmaları yapanların hepsi de kendilerini haklı çıkartan bir ton bahane ortaya koyuyor.
Tarihten günümüze, yediden yetmişe insanlara reva görülen her bir zulüm, başkaca dram ve acılar bahane gösterilerek yapıldı.
Sırbı da, İsraillisi de, Suriyeli Baasçısı da senin tepki verdiğin topluca cezalandırmaları, kendi sivil-memur insanlarına yapılan saldırılar veya vatanları için tehlikeleri bahane ederek yaptılar veya yapmaktalar.
Zulmü desteklemek gibi büyük bir vartaya düşen insanların ekseriyeti bu büyük günaha aidiyet, çıkar ve korku kaynaklı düşmekteler. Özellikle kendiyle özdeşleştirdikleri insanların yaptıklarını zulüm değil lüzum olarak görmekteler. Kimseyi ayırt etmeksizin yapılan en acımasız uygulamaları dahi.
Allah suçun şahsiliğini vurgulayarak Kitabı'nda inananları defalarca uyarıyor.
Ne nedenle olursa olsun, zulümleri desteklemek bir yana, "Sakın zulmedenlere en ufak meyletmeyin" buyurmayla bu konuda insanoğluna bir bahane dahi bırakmıyor.
Ama içi boşaltılmış vatan, devlet, ulus anlayışı adına Allah'ın bu apaçık emrini askıya alanlar yok mu?
Hiç şüphe yok ki bu durum, o kavramları bir şirk halini getirmenin bir sonucu.
Masum insanların uğruna kurban edildiği, gözyaşlarına bakılmadığı modern dönemin putları var.
Hani müşriklerin icap ettiğinde yedikleri helvadan put misali;
Vergi kaçırıp, kira gelirlerini düşük gösterme gibi bir çok dalavere işler çevirerek devlete sürekli ihanet eden çoğu insanın, aynı devlet adına ilkel bir yurtseverlikle hareket ederek masumlara/sivillere hain suçlamasıyla ahlâkın en dibi olan muhbirlik derekesine düşüren bir şirk.
Ama insanlar içlerine düştüğü bu seviyesizliğin ve çelişkinin farkında değiller.
İnsaf ve muhakemeden yoksunluk, onları en korkunç zulümlerin destekçisi konumuna getirmiş ama bundan bile bîhaberler. Diğer yandan ise başkaca zulümleri ve zalimleri lanetlemeye devam etmekteler...
Salih Yusuf