“Asimilasyon”a maruz kalmama adına, kendi dünyanızı -yine- derinlemesine yaşamalısınız. Kimseyi endişelendirmeden, kendi evinizde, kendi barkınızda, kendi değerlerinizi burnunuzun kemikleri sızlarcasına yaşamalısınız.
Yaşadığınız halde “Yaşayamıyoruz!” deyip inleme, kendi değerlerinize o kadar bağlı bulunma; aynı zamanda başka insanlarla dostça yaşamaya da açık olma. Bu iki şey, birbirine zıt gibi fakat bu ikisinin yapılması da çok önemlidir. Âlem de size o entegrasyon zaviyesinden bakacaktır: “Evet, bunlarla beraber yol yürünebilir, bir hedefe varılabilir. Bunlar, aynı zamanda bâkir dimağlar; bunlardan istifade edilebilir. Bildikleri çok şeyler vardır, istifade edebiliriz!”
Hani sosyal tarihçiler diyorlar ki: (Kültür açısından) “Fâtih milletlerin, başkalarına verdiği şeyden daha ziyade mağlup milletlerden aldıkları olmuştur; aldıkları/öğrendikleri daha çok olmuştur!” Şimdi de meseleyi farklı bir zaviyeden, aynı şekilde düşünebilirsiniz. Alırsınız-verirsiniz; alacağınız da nice şeyler vardır. Belki onlardan alacağınız şeyler, vereceğiniz şeyleri verme adına bir yol açma demektir, bir güzergâh demektir; “Bunlarla alış-veriş olabiliyor!” denmesinin vesilesidir.
SOHBETİN TAMAMI