Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Hikmet Açısından Haşir
(Dünden devam...)
Soru) Cenab-ı Hakkın hikmeti açısından âhiret meselesine bakacak olursak?
Cevap) Hikmet, israfsızlık demektir. Canlılarda bulunan bütün organlar, kemikler ve damarlarda pek çok hikmet ve gaye vardır. Mesela karaciğer beş bine yakın vazife yapmaktadır. Mesela bir nefes alıyoruz ama bununla kanımız temizleniyor, normal vücut sıcaklığımız temin ediliyor. Nefes ağızdan çıkarken de boğaz tellerimize temas ederek konuşmamızı sağlıyor. Şimdi bakıyoruz. Her şey güzel ve hikmetli; hiç israf yok. Ama bu kadar cihazlar ve organlar takılan insana verilen ömür 60 veya 70 sene, nihayet 100 sene... Aslında bu kadar masrafa göre binlerce sene yaşaması hatta kendi isteğine göre dünyada ölümsüz olması gerekirdi. Eğer ebedi bir hayat yoksa, gerçekten insana yapılan bu masraf israf sayılır. Halbuki kainatta gerçek manada israf yoktur; hikmet vardır. O takdirde imtihan dünyası geçici bir meydan olduğuna göre, neticenin görüleceği ebedi bir âlemin var olması gerekmektedir.
Bir kere Allah, karşılığı olmayan bir şey yaratmamıştır. Yani susuzluk vermişse, suyu yaratmıştır. Açlık vermişse yiyecekleri yaratmıştır. Sonsuzluk isteğini bizim içimizde yarattığına göre sonsuz, ölümsüz bir âlemi de yaratmıştır. Yoksa böyle bir duyguyu yaratması israf olurdu.
İkincisi, merhametine uygun düşmezdi. Yani hem sonsuzluk arzusu versin hem de sonsuz bir hayat yaratmasın, insanları sonsuzluk arzusu içinde kıvrandıra kıvrandıra yok etsin. Bu Allah’ın merhametine hiç bir zaman için uygun değildir. Öyleyse, insanda ebedilik duygusunu yaratan ve hadsiz bir hayat aşkı veren Allahû Teala, hikmetine uygun olarak, ebedi saadeti ihsan edecektir.
Soru) Allah’ın adaleti açısından âhiret konusuna bakacak olursak?
Cevap) Adalet, her hak sahibine kabiliyeti nispetinde hakkını, muhtaç olduğu organ ve duyguları vermek, ölçü ve denge ile iş görmek, bir de mazlumun hakkını zalimden alıvermek demektir.
Gerçekten Allah adaletinin ve Adl isminin tecellisi ile kainatta her şeyi ölçülü ve dengeli yaratmış, mahlukatın muhtaç olduğu organ ve cihazları vermiştir. Su içinde yaşayan balıklara oksijen ayrıştıracak cihazlar, karanlık deniz diplerindeki bazı yaratıklarına da projektörler ihsan etmiştir.
Dünyanın dönme hareketi, dünya üzerinde yaşayanlara göre dengelidir. Ekseni etrafında saatte 1600 km hızla dönmektedir. Bu hız on misli fazla olsa gündüzler on misli uzun olur, güneşin harareti bütün bitkileri yakardı. On misli yavaş olsa bu sefer her şey soğuk ve uzun gecelerde donardı. Veya güneş dünyaya şu andaki mesafeden daha uzak ve veya daha yakın olsaydı yine benzer problemler olurdu.
Sinekler devamlı üreme imkanı bulsalardı halimiz nice olurdu? Çünkü bir çift kara sinek Nisan’dan Ağustos ayına kadar 191.000.000.000.000.000.000 adet çoğalıyor. Eğer Cenab-ı Hak, vücud ağırlığının yedi katı her gün sinek yiyerek beslenen örümcek gibi hayvanlar yaratmasaydı, bir çift kara sinek bu hızla bir senede dünyanın etrafını iki metre kalınlıkta kaplayabilirdi. Ama onları iklim şartları ve onları yiyen canlılarla dengeye getiriyor. Yoksa yeryüzünde nefes bile alamazdık... (Bilim ve Teknik Dergisi, 125.sayı/Nisan 1978)
Bundan seneler önce, Avustralya kıtasına bir başka ülkeden kaktüs bitkisi getirilmişti. Kaktüsten tarlalar ve bahçeler arasında çit olarak istifade edilecekti. Ama Avustralya’da yaşayan böcekler arasında bu kaktüslerin hiç düşmanı yoktu. Onun için kaktüsler hiçbir engel görmeden kısa bir zamanda İngiltere kadar bir alanı kapladılar ve çiftlikleri mahvettiler. Köyleri ve şehirleri hicrete zorladılar. Sonunda böcekleri inceleyen araştırmacı bilginler sadece kaktüs ile karın doyuran bir cins böceği keşfettiler. Ayrıca bu küçük böceği hiçbir Avustralya böceği de yemiyordu. İşte böyle bir denge unsuru ile kaktüsler hizaya geldi. Kaktüsler yok olunca, gıdasız kalan böcekler de azaldı. Şimdi hem kaktüs, hem de böcek dengeli biçimde varlıklarını sürdürüyorlar.
İşte bu gerçekler, her an, kainatı nazar-ı teftişinden geçirip, her şeyi dengeleyip düzenleyen bir Yaradanın varlığını gözler önüne sermektedir.
Halbuki, en büyük ölçü ve dengenin, yaratılanlar içinde en güzel ve üstün varlık olan insanlar arasında olması gerekirken, zalim izzet içinde mazlum ve mağdurlar zillet içinde yaşayıp haklarını almadan bu dünyadan ayrılıyorlar. Böyle bir şeyin, bütün fenlerin ispat ettiği adalet hakikatına karşı ahiretsiz tahakkuk etmesi mümkün değildir. Yani öyle mahşer bir günü gelecek ki, mazlum zalimden hakkını alacak; ömrü boyunca iyilik yapmış ama hep mağdur ve zor şartlar içinde yaşamış olanlar karşılıklarını bulacaklardır.