Faruk Mercan | samanyoluhaber.com
Hikmet Çetinkaya ve Dokunan Yanar Efsanesi…
Geçmişte dürüstlüğüne ve objektif gazeteciliğine şahit olduğumuz Doğan Akın’ın kurduğu “T24” haber sitesi, geçtiğimiz hafta, “Türkiye’nin çalıntı soru tarihi” diye bir yazı dizisi yayınladı.
Bu dönemin tamamı şaibeli dava dosyalarından derlenmiş yazı dizisi anons edilirken kullanılan cümlelerden biri şöyle:
“Cemaate dokunan yanıyordu…”
Cemaat 500 bin kişiyi soru çalarak 20 yılda devlete yerleştirdi gibi akıl ve vicdan ölçülerine sığmayan yalanlarla dolu bu yazı dizisinin sadece anons cümlesini konu edineceğim bugün…
Cemaate dokunan yanıyordu efsanesini…
2011 yılıydı.
Bir programa katılmak üzere CNN Türk televizyonuna gitmiştim. Program yapımcısının odasının kapısına geldiğimde, tam karşımda Cumhuriyet gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya’yı gördüm.
Hikmet Çetinkaya’nın programa katılacağından haberim yoktu, odada oturuyordu. Programın sunucusu Ahmet Hakan da odadaydı.
Bu andan itibaren yaşanan diyalogları, kelimesi kelimesine olduğu gibi aktaracağım, tarihe ve gelecek nesillere bir belge olarak kalması için…
Hikmet Çetinkaya’yı tam karşımda görünce çok şaşırdım, çünkü programa katılacağından haberim yoktu. O zamana kadar kendisiyle hiç karşılaşmamıştım ve hiç konuşmamıştım. Genelde bu programlara kimlerin katılacağı diğer konuklara söyleniyordu. Bu sefer Hikmet Çetinkaya’nın katılacağı bana söylenmemişti.
Doğrusu biraz huzursuz oldum. Programda gereksiz bir münakaşa zemini ortaya çıkabilir diye düşündüm.
Tam odanın kapısında Hikmet Çetinkaya beni görür görmez gülerek şöyle dedi:
“Farukcuğum sen beni tutuklatmaya çalışıyorsun arkadaş... Bütün televizyon kanallarında, Hikmet Çetinkaya Fethullah hoca hakkında 10-15 kitap yazdı, ama yanmadı diyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun?”
O anda karşımda gülümseyen Hikmet Çetinkaya’yı görünce tedirginliğim geçti. Yanındaki koltuğa oturdum.
Sunucu Ahmet Hakan, Hikmet Çetinkaya’ya dönerek şöyle dedi:
“Hikmet Abi, hakikaten sen Fethullah hoca hakkında bu kadar kitap yazdın mı?”
Hikmet Çetinkaya şu cevabı verdi:
“Ahmetciğim, hemen hemen o kadar olmuştur...”
Bunu, sunucunun şu sorusu izledi:
“Hikmet Abi, o zaman hakikaten sen niye yanmadın?..”
Hikmet Çetinkaya’nın cevabı şöyle oldu:
“Ben çok deneyimli bir gazeteciyim. Fethullah Hoca ve Cemaat ile ilgili bir çok şeyi ilk ben yayınladım. Ama asla polis örgütü içindeki çatışmalara taraf olmadım. Elde ettiğim bilgiler ve belgeler neyse onları yazdım. Saygı Öztürk gibi gazeteciler, daha sonra yazdıkları bir çok şeyi benim kitaplarımdan aldılar…”
Benim bu konuşmaya müdahil olmama gerek kalmamıştı. O rahatlık içinde programa girdik. Programda, Hikmet Çetinkaya ile argümanlarımız aşağı yukarı aynıydı, aramızda hiçbir münakaşa olmadı.
Programın bitiminde ayrılacağımız sırada Hikmet Çetinkaya’ya şunu ifade ettim:
“Hikmet bey, size bir şey söylemek istiyorum. Sayın Fethullah Gülen’i ziyaretlerimde bir kaç kez kendi kulaklarımla duydum. Sizin için şöyle diyor: ‘Hikmet Çetinkaya belki 40 yıldır aleyhimizde yazılar yazdı. Ama ben ona da Hikmet bey diyorum, bir yerde karşılaşsam elimi uzatmak isterim, yolda görsem arabaya buyur etmek isterim…’”
Ben bunları anlatırken Hikmet Çetinkaya’nın yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı ve aynen şöyle dedi:
“Bu ülkede demokrasi var arkadaş… Daha fazla kin tutmanın bir anlamı yok, ben Fethullah hoca ile barışmaya hazırım…”
CNN Türk binasından böylece ayrıldık.
O dönemde İstanbul’da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndaydım. Bu hadiseyi vakıftaki arkadaşlara olduğu gibi anlattım.
Perşembe günleri Türkiye’nin önde gelen yazarları ve entelektüellerini vakfın Altunizade’deki binasında kahvaltıya davet ediyorduk.
Bir arkadaşımız, Hikmet Çetinkaya’nın davet edilmesini teklif etti. Hemen herkes olumlu karşıladı.
Ama, Hikmet Çetinkaya’nın Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili 40 yıldır yaptığı yayınlar vardı ve Hocaefendi vakfın onursal başkanıydı. Nezaketen Hoacefendi’ye bu daveti yapacağımızı söylemek gerekiyordu.
Telefonla aranıp bilgi verilen ve davetten çok memnun olan Hocaefendi aynen şöyle dedi:
“Kendisine şunu söyleyebilirsiniz. Hakkımızda ne biliyorsa yiğitçe onları yazdı ve biz onun hakkında hiçbir kötülük düşünmedik, beddua etmedik…”
Hikmet Çetinkaya’yı cep telefonundan arayarak kahvaltı programını anlattım ve davet ettim. Davetimizi kabul etti.
O gün, vakfın toplantı salonundaki manzarayı hiç unutmuyorum. Hikmet Çetinkaya, “U” şeklindeki masanın başına oturdu ve sağ tarafında merhum Cemal Uşşak bey vardı… Cemal Bey, Hikmet Çetinkaya’nın kahvaltı tabağı ile bizzat ilgileniyordu.
Çok güzel bir tanışma oldu, Hikmet Cetinkaya hem konuştu, hem sorulara cevap verdi. Şu sözlerini hatırlıyorum:
“Ben Cemaat hakkında, inandığım şeyleri yazdım. İçimizde bir korku vardı. Şeriatın ülkeye hakim olacağından ve her şeyimize el koyacağından korkuyorduk. Ne zaman ki 1990’lı yıllara geldik, bir çok olayın derin devlet provokasyonları olduğunu o zaman anladık…”
Türkiye’de laik kesimlerde şeriat korkusu uyandırmak için yapılanları kastediyordu Hikmet Çetinkaya… Gösterilerin en ön sıralarında, kara çarşaflar içinde erkek ajanlar yakalanıyordu, Aczmendiler gibi gruplar asaları ve laikleri korkutan kıyafetleriyle Ankara’da dolaşıyordu. O dönemin irtica kampanyalarını hatırlayın.
Ve ne yazık ki bu hadiseler gazete manşetlerine çıkıyordu. Bu ortamda Hoacefendi’nin İzmir’deki bir vaazı da Cumhuriyet gazetesine “Şeriatçı gösteri” diye manşet olmuştu. Camiye sığmayan cemaat dışarı taştığı için...
Hikmet Çetinkaya işte bunları ifade ediyordu.
Bugün nasıl ki, “Cemaat soru çalarak devlete girdi” yalanı tedavülde ise, 2000’li yıllarda da Cemaate dokunan yanar efsanesi üretilmişti.
Ben de katıldığım televizyon programlarında Hikmet Çetinkaya’yı örnek veriyordum. 40 yıldır Cemaate en fazla dokunan o, en başta onun yanması gerekmez miydi diyordum.
Gelin görün ki, Hikmet Çetinkaya’yı da gözaltına almak bu iktidara nasip oldu.
Hikmet Çetinkaya, Kadri Gürsel, Akın Atalay gibi Cumhuriyet yönetici ve yazarlarını “Cemaate yardım” suçlamasıyla gözaltına aldılar. Can Dündar’a ayrıca casusluk suçlaması yapıldı.
Hikmet Çetinkaya bu iktidarı niye rahatsız etti? Muhtemelen şu yazdıkları için:
“Fethullah Gulen hakkında 40 yıldır yazarım, bunların yaptığı hakaretlerin, küfürlerin hiçbirini yapmadım. Cemaate terör örgütü diyemem…”
İşte “dokunan yanar” efsanesinin gerçekliği bu kadar…
Sonraki zamanlarda Hikmet Çetinkaya ile olan bu diyaloglarımızı Hocaefendi’ye birkaç kez anlattım. Çok memnun oldu. İlhan Selçuk ile de görüşmeyi ve konuşmayı çok arzu ettiğini ifade etti. İlhan Selçuk’tan randevu alınmış ama, sonra Selçuk bu randevuyu iptal etmiş.
Hikmet Çetinkaya ile bu diyaloğumuz, 15 Temmuz hadiselerine kadar sürdü. Türkçe Olimpiyatları'nı düzenleyen ekip, bir programa onu da davet etmemi istediler. Aradığımda gülerek, “Türkçe Olimpiyatları'na da gelirsem beni Cumhuriyet gazetesinden atarlar” diye espri yaptı. Zaten, vakfa gelişini Oda TV haber yapmıştı ve Hikmet Çetinkaya Cemaatçi oluyor yalanı piyasaya sürülmüştü.
Ne yazık ki, 15 Temmuz komplosu, Türkiye’deki bütün diyalog kanallarını kapattı, kurulmuş köprüleri yıktı.
Ama bu dünya kimseye baki değil, Allah dilerse o köprüler yeniden kurulur, o diyalog kapıları yeniden açılır.
Sonuç olarak Sayın Doğan Akın ve T24’teki arkadaşlara ancak şunu söyleyebiliriz:
Yazı dizinizi anons ederken kullandığınız “Cemaate dokunan yanıyordu” cümlesi ne kadar gerçekse, “Soru çalarak devlete 500 bin kişi soktular” cümleniz de o kadar gerçek…
Maalesef Türkiye’deki kirli hava, sizin görüş açınızı da kapattı. Tamamı şaibeli, Saray’ın emrindeki savcıların hazırladığı dosyalara itibar ediyorsunuz. Bu dosyalardaki yalanlar ayyuka çıkmasına rağmen…
Ama şunu bilmenizde fayda var. Soru çalmaya inanıyorsanız, Hikmet Çetinkaya’nın Cemaate yardım ettiğine da inanmanız gerekir.
Soru çalmaya inanıyorsanız, benim Hrant Dink cinayetinde parmağım olduğuna da inanmanız gerekir.
Telefonumda “Bylock” bile bulamayan Saray’ın savcıları, Hrant Dink davasında hakkımda gıyabi tutuklama kararı çıkardılar, olmayan “malvarlığıma” el koyma kararı ile birlikte…
Devir, herkesi bir torbaya koyma devri…
Keşke siz, önünüze gelen her torbaya itibar etmeseniz, Allah imkan ve fırsat verirse gelecekte yine birbirimizin yüzüne bakacağız çünkü…
Hiç olmazsa hapisteki yüzlerce masum gazetecinin yaşadıklarını insanlara duyursanız keşke...
Geçmişte Akit gazetesi, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ı Şemdin Sakık’ın yalanları ile manşete çıkarınca bizim yaptığımız itirazı yapsanız keşke...
Akit gazetesinin yayın koordinatörü Hasan Karakaya, bazı dostlarımızı arayıp, “Faruk Mercan aradan çekilsin, bizim meselemiz Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’la…” diye tehditler savurmasına rağmen aradan çekilmedik. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’a zarar veremediler. İsterseniz bu olayın içyüzünü sitenizin yazarı Sayın Hasan Cemal’den dinleyebilirsiniz. Hasan Abi, size o zamanki duruşumuzu anlatacaktır.
Sizden bu kadarcık bir hakkaniyet beklemek çok mu fazla Sayın Doğan Akın…