Hizmet Hareketi’nde onların iddia ettikleri gibi bir irtibattan bahsedilemez. Bu harekete gönül veren insanlar, şucu bucu oldukları için değil, gördükleri Kur’anî mantığa ve yapılan işlerin makuliyetine inandıklarından dolayı her türlü fedakârlığa katlanarak vatana, millete ve insanlığa hizmet ediyorlar.
*Kur’anî mantığa ve makuliyete bağlı hareket eden Hizmet gönüllülerini itibarsızlaştırmak için “kuvvetli şüphe” diye bir hezeyan, cinnet hezeyanı uydurdular. Esasen modern hukuk müsaade etse ve bu hezeyan çizgisindeki mülahazaları seslendirenler psikiyatri kliniklerinde kontrolden geçirilseydi, o kimselerin %99,9’u tımarhanelere götürülürdü. Bütün iddialar tımarhanelik iddialar.
*İtibarlarını yitirmiş kimseler sizi de itibarsızlaştırma adına SS’lerini Hizmet gönüllülerinin evlerine veya yurtlarına gönderirler. Aramaya giren insanlar oraya bir tabanca koyabilirler; aramaya giren insanlar oraya uyuşturucu koyabilirler; aramaya giren insanlar oraya dağdaki bir eşkıyanın kitabını -sizin kitaplarınızın yanına- koyabilirler. Dolayısıyla orayla irtibatlandırmaya çalışırlar.
*Arkadaşlarımız çok temkinli olmalı. Hiç farkına varmadan sizi zehirlemek için her yere bir yılan sokabilirler. Zehirlemenin de türleri vardır. Sizi zehirlemek adına evlerinize kobralar salabilirler; silah veya uyuşturucu bırakabilirler. Kız evi ise, kız kıyafetinde erkek sokabilirler; erkek eviyse şayet, erkek kıyafetinde kız sokabilirler. Hepsini yapabilirler bunların; çünkü şu âna kadar yaptıkları yapacaklarının en inandırıcı referansını teşkil ediyor.
*Ashâb-ı Uhdûd, “Bizim gibi düşünmüyorsunuz!” diye kimi bulurlarsa -“kuvvetli şüphe”- hendeklere atıyorlar. Günümüzde de uluslararası hukuk bu meseleye az kapı aralasa aynı şey yapılır. Görüyorsunuz, “kuvvetli şüphe” diye evleri basıyor, “burs verdi, himmet etti, okul yaptı, üniversite açtı…” diye, insanları kadın erkek tefrik etmeden alıp derdest ediyorlar. Aylar, hatta seneler geçiyor, iddianame hazırlanmıyor. Farkı yok Ashâb-ı Uhdûd’dan. Demek ki, öyle bir şey tecviz edilseydi, uluslararası hukuk ona az kapı aralasaydı, onu da yapacaklardı. Turgut Özal’la kaldırılan idam kaldırılmasaydı, binlerce insanı sürgün edip haklarından mahrum bırakanlar ya da dışarı çıkma mecburiyetinde bırakanlar onu da yapacaklardı. Eğer idam meselesi hala canlı kalsaydı darağaçlarını görecektiniz belli bir dönemde gördüğünüz gibi.
*Her şeye rağmen bizim önce Cenâb-ı Allah’a gönülden teveccüh etmemiz, namaz başta olmak üzere kulluğumuzu tastamam yapmaya çalışmamız lazım. Saniyen; sürekli temkin ve teyakkuzda bulunarak, bu tastamam kulluğa birilerinin başka şeyler bulaştırmasına da fırsat vermememiz lazım. Üçüncü olarak da bela ve musibetler ne kadar şiddetli gelirse gelsin, dişimizi sıkıp sabretmemiz lazım. Bela ve musibetlere karşı sabır, sabrın çok önemlilerindendir. Bizim de sabretmemiz lazım; Yâsir gibi, Sümeyye gibi, Ashâb-ı Uhdûd mazlumları gibi..
*Dünyanın dört bir yanında Hizmet Hareketi’yle alakalı kitaplar telif ediliyor, makaleler yazılıyor, konferanslar veriliyor. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’ne dönüşmüş olan Türkçe Olimpiyatları bütün ülkelerde takdir topluyor. Bu sene de Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı’ndan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne kadar pek çok insan tebrik ve takdir mektupları gönderdiler.