Yıllardır hazırlanan tutuklanacaklar listesi 15 Temmuz senaryosuyla bir günde operasyona dönüştürüldü.
Hain darbe girişimi bahane edilerek on binlerce insan gözaltına alınıp tutuklanmaya başlandı.
6 ayda yaklaşık 43 bin kişi hukuki tek bir delil ortaya konulamadan cezaevlerine dolduruldu.
İktidarın üyeleri delil sorulduğunda 'delile ne gerek var biz söylüyoruz yeter' dediler.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Avrupa Parlamentosunda da böyle söyledi; bütün Avrupalı parlamenterler güldü.
15 Temmuz ihanet tezgahını hazırlayanlar iktidarın eline 'tutuklanacak listesini' verip arkalarına yaslanırken, aşama aşama yaşanacakları bilmiyor olabilirler mi sizce ?
Büyük bir iştahla gözaltı ve tutuklamalara girişen iktidar öyle hırslanmıştı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan herkesi itirafçı olmaya çağırdı.
Onun bu çağrısı inanın 15 Temmuz tezgahını kuranları adeta keyiften dört köşe etti.
Yıllardır birlikte çalıştığı ve her türlü talimatı kendisinden aldığı bilinen üst düzey bürokratlar neyi itiraf edebilirdi ki ?
Tabi ki; Ergenekon, Balyoz, Kozmik Oda, Oda Tv gibi soruşturmalarda bizzat kendisinden aldıkları talimatları nasıl uyguladıklarını...
Bu soruşturmalara ve tutuklamalara Erdoğan'ın ve AKP'li bakanların nasıl müdahale edip kendilerini yönlendirdiklerini...
Kimlerin tutuklanması için kendilerine nasıl baskı yaptıklarını...
Bugün terörist diye tutuklanan AKP iktidarının bürokratları başka neyi itiraf edebilir ki ?
Kendilerini kim göreve getirdiyse onlarla olan ilişkilerini, neyi nasıl yaptıklarını, hangi kararları nasıl ve kimlerin talimatıyla aldıklarını anlatabilirler.
Onlar da öyle yapmışlar.
Birçok soruşturmaya bizzat Erdoğan'ın müdahale ettiğini, tutuklanacak isimlere kadar kendilerine bizzat talimat verdiğini anlatmışlar.
Mesela eski HSYK ve bakanlık yöneticileri İbrahim Okur, Ahmet Hamsici, Kerim Tosun, Mustafa Kemal Özçelik; birçok kritik konuyla ilgili ''dönemin Adalet Bakanı ve Başbakanının bilgisi ve onayı var'' demişler.
Eski HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur; gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasının Erdoğan’ın bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını anlatmış ve kendisinin gazetecilerin tahliye edilmesinin iyi olacağını söylemesi üzerine Erdoğan’ın ''Bırak yaptıklarını çeksinler'' dediğini itiraf etmiş,
Eski Kozmik Oda savcısı Mustafa Bilgili de Kozmik Oda’ya dönemin Başbakanı ve Adalet Bakanı’nın onayı ile girildiğini itiraf etmiş.
Yine İbrahim Okur, 2011’de 160 Yargıtay üyeliğinden 110'unun cemaate yakın isimlere verilmesinin dönemin hükümetinin onayıyla olduğunu anlatmış.
Bunlar işin yargı boyutundaki itirafların belki küçük bir kısmı.
Emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Ömer Altıparmak gibi isimler de o dönem yapılan polis operasyonlarıyla ilgili talimatları bizzat Erdoğan'ın kendisinden aldıklarını açıkladılar.
Üstelik bütün bu itiraflar emniyet ve adliye tutanaklarına girdi.
Cemaati bitirecek olmanın verdiği hırsla herkesi itirafçı olmaya çağıran Erdoğan, şimdi yapılan itirafların kendisine dönmesinden rahatsız ve tedirgin oldu.
İtiraflarda bulunan isimlerin ifadelerini alan ve onların bu itirafları yapmalarına müsaade eden savcıları alelacele görevden aldı.
Öyle görünüyor ki Erdoğan görevden aldığı kişilerin yerlerine atadıkları isimlere de güvenemiyor.
Çünkü iktidar yargıda yaptığı tasfiyelerle yarın kendi aleyhine dönebilecek, dolduramayacağı büyük bir boşluk oluşturdu.
15 Temmuz'dan aylar önce hazırlanmış tasfiye listeleri nasıl iktidarın eline tutuşturulup onbinlerce insan cadı avıyla tutuklandıysa muhtemel ki karanlık odalarda bugünün tetikçileri için de listeler hazırlanmıştır.
Zira bugün yaşananlar görünürde Erdoğan'ın meselesi olmanın çok ötesinde aslında Ergenekon sürecinin intikamı.
Doğu Perinçek'in cezaevinden çıkarken söylediklerini herkes hatırlıyor.
'Bütün cemaatlerin, Tayyip Erdoğanların, Abdullah Güllerin kökünü kazıyacağız' demişti.
Aynı Perinçek bugün ''cemaate yönelik tutuklama listelerini de kendilerinin hazırlayıp AKP'ye operasyon yaptırdıklarını'' açık açık söylüyor. Ve bu açıklamalara iktidar cenahından çıt çıkmıyor.
Maalesef Türkiye iktidarın son yıllarda yaptığı yanlışların bedeli olarak bugün ülkeyi ayakta tutan bütün değerlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Hizmet Hareketinden sonra gerisinin kökünü kazımak yüz yıllık bu planı yapanlar için hiç zor olmaz.
Üstelik ekonomi ve terör gibi konularda iktidar artık kontrolü ele alamıyorken.
Erdoğan'ın önce itirafçı olmaya çağırdığı kişilerin itiraflarından bu kadar tedirgin olmasının sebebi, kendisine doğru ağzını açmış bekleyen canavarın işini kolaylaştırdığını görmesi olabilir mi ?
Bu tehlikeyi savuşturmanın en önemli yolu hukuksuzlukları bırakıp daha çok demokrasiye bağlanmakken iktidar tam tersi yolda dikta yönetimine doğru yol alıyor.
Kurulacak tek adam sistemiyle Erdoğan ile birlikte kendilerini de kurtaracaklarını zannedenler yanılıyor.
Zira tek adam tehlike başgösterdiğinde önce etrafında artık ihtiyacının kalmadığı ve kendisine ayak bağı olan yüklerinden kurtulmak isteyecektir.
Analiz