Medyayı hedef alan 14 Aralık operasyonuna gerekçe yapılan Tahşiye soruşturmasında görev alan 4 polis hakkında verilen tutuklama kararında 'kırmızı kitap' olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne atıf yapılması hukukçuların tepkisine neden oldu.
İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimi Recep Uyanık, hiçbir hukuki ve kanuni bağlayıcılığı olmayan 'Kırmızı Kitap' diye bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni tutuklama kararına gerekçe yaptı. Bu karar hukukçuları ayağa kaldırdı. Kararın hukuki değil siyasi olduğu ifade edilirken, Kırmızı Kitap'ın gizli olduğu ve mahkemenin belge istemesi durumunda bunun gönderilmeyeceği belirtildi. Mahkemenin aldığı kararla, anayasal sistemin ortadan kaldırıldığı vurgulandı. Hukukçuların görüşleri özetle şöyle:
Eski İstanbul Baro Başkanı Yücel Sayman: Delil olarak kırmızı kitap gösterildiyse, bu kitabın hukuki hiçbir etkisi yok. Hatta "Kırmızı Kitabın" kendisi bile garip ve olmaması gereken bir belge. Kırmızı kitap dayanak gösterilerek hukuki hiçbir işlem yapılmaz. Hele tutuklama hiç yapılmaz. Ama ne yazık ki Türkiye'de her şey yapılıyor. O kitabın hukuki hiçbir yönü ve önemi yok. Hatta Kırmızı Kitap gizli bir şey. Belge istense dahi göndermezler.
Gazeteci ve Avukat Orhan Kemal Cengiz: Asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir karar. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi denen şey her ne kadar üzerinde devlet kaşesi taşıyorsa da bir siyasi değerlendirmedir. Bunun hukuk tarafından sanki bir anayasal belge ve yasa maddesi gibi değerlendirmeye alınması, onun üzerinden karar alınması mümkün değildir. Çünkü hukukta hakimlerin hangi kurallara göre karar vereceği bellidir. Anayasadan başlar, arkasından ceza yasaları başta olmak üzere gider. Bu normlar hiyerarşisi içerisinde hakimin üzerine karar kuracağı bir başka norm ya da kural yoktur. Hele hele ceza hukukunda yasal enstrümanlar dışında yargı kararları ve yüksek mahkeme kararları ve Türkiye'nin bağlı olduğu AİHM kararları dışında herhangi bir şeyi gerekçe almak özgürlük hakkını kısıtlamak kabul edilemez. Bu resmen Anayasal sistemin mahkeme tarafından ortadan kaldırılması demektir. Ben anayasayı takmıyorum başka kurallara göre karar veriyorum demektir.
Eski DGM Savcısı Mete Göktürk: Eğer tutuklama gerekçesi olarak sadece Kırmızı Kitap'taki MGK kararına dayanarak bir terör örgütü mensubu sayılıp hakkında tutuklama kararı veriliyorsa bu hukuka tamamen aykırı bir şey. Bu konuda polislerin sahte belge oluşturduğuna, oraya silah bıraktığına dair deliller varsa bunlar tutuklama gerekçesi olabilir. Mahkeme kararında, "MGK bu paralel yapıyı terör örgütü ilan etti, bu polisler de sempatizandır." gibi soyut gerekçelerle tutuklama kararı verdiyse tamamen hukuka aykırıdır, siyasi bir karardır.
Avukat Erdal Doğan: Hukuk sistemini iyi bilenler, Türkiye'nin gerçek anayasasının kırmızı kitap olduğunu iyi bilirler. Bunu söylerken normatif olmayan bu hukuk dışılığını normalleştirmek için değil aksine gerçekliği görüp ona göre hukuk devleti ve demokratik toplum çabasını anlamlandırmalıyız. Kırmızı Kitap'ı ve darbe kurumu olan MGK'yı lağvetmedikçe ne hukuk devleti oluruz ne de demokratik bir toplum. Çünkü Kırmızı Kitap'la sürekli iç düşman yaratıp devleti buna göre formatlıyoruz. Haliyle yargıyı da. Eskiden bunu gizli kapaklı yapmaya çaba gösteren hükümet ve devlet, bu tutuklama kararı ile hukuk dışılığı aleni yaparak yeni bir aşamaya geçmiştir. Kırmızı Kitap'a dayalı bir tutuklama kararı veren yargıcın doğrudan bağlı olduğu birim MGK ve onun yönetmeliği olmuş. O yargıç bu kararla Anayasa'nın 138, 36 ve 90/5. maddelerini tümüyle by-pas etmiştir. Kırmızı Kitap bir yargıcın gözeteceği bir metin değildir. Çünkü kendisi geçerli bir hukuk metni değildir. Darbeci, vesayetçi yapının hukuk dışı yönetim anlayışını ve pratiğini sürekli fiilî olarak var eden bu yapı ve yönetmeliğin toplumsal sözleşme içindeki özgürlükler hukukunda hiçbir yeri yoktur. Yargıç, tutuklama kararındaki bu gerekçe dayanakla uyması gereken ceza yargılama hukukunun şüpheli ve sanık haklarını düzenleyen tüm güvence normlarını sıfırlamıştır. CMK 100. maddedeki tutuklama şartlarına kendince yeni bir dayanak getirmiştir ki bu sıradan bir hukuka aykırılıktan öte bir görev suçudur. Savcı ve yargıçları tutuklayan bu yeni Türkiye'nin idarî ve yargısal yapısından bir gün bunun da olacağını öngörmeliydik, keza oldu da!
TUTUKLAMADA SKANDALLAR ZİNCİRİ
Tahşiye soruşturmasında görev alan polislere yönelik operasyonda 17 Haziran'da 20 kişi gözaltına alınmıştı. Savcı Hasan Yılmaz'ın mahkemeye sevk etmeye dahi ihtiyaç duymadan serbest bıraktığı 7 isim arasında Tahşiyecilere yönelik aramalarda ele geçirilen bombaları bulan ve bu patlayıcılarda parmak izleri bulunan C.A. ve K.G. isimli polisler de yer aldı. Polislerin yaptığı aramanın görüntüleri Kanal 24 televizyonunda daha önce yayınlanmış; bu polislerin eldivenlerinin yırtık olduğu ve bir süre sonra yenisiyle değiştirdiği görüntülere yansımıştı.
İki polisin serbest kalmasıyla 'bombaları polis yerleştirdi' iddiasıçökmüş oldu. Buna rağmen Hakim Recep Uyanık, 4 polisi tutukladı. Tutuklama gerekçesinde "El bombaları üzerinde arama yapan polislerin parmak izinin tespit edildiği" ifadeleri yer aldı. Tutuklama kararında hiçbir somut veri olmamasına rağmen 'terör örgütü' suçlaması yapıldı. Kararda Kırmızı Kitap diye bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne yapılan atıf da dikkat çekti. Hâkim Uyanık, hiçbir kanunda yer almayan ve hiçbir yargısal bağlayıcılığı olamayan Kırmızı Kitap'a dayanarak tutuklama kararı verdi. Kararda, "Fethullah Gülen isimli kişinin liderliğini yaptığı örgütün Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne konu olduğu bu somut delilleriyle anlaşılmakla" ifadeleri kullanıldı. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Kırmızı Kitap'ta hiçbir grubun isminin yer almadığını açıklamıştı.
CİHAN