Avukat İrfan Sönmez, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Hidayet Karaca ve polisler hakkında dün gece çıkan tahliye kararını savcılığın uygulamamasını 'cinnet' olarak değerlendirdi. Bazı avukatların olayı çerçevesinden çıkarmak için yanlış yorumlar yaptığını belirten Sönmez, "Hukukun hukukçuların eliyle katledildiği bir cinnet hali yaşanıyor. Kararı uygulamayanlar, aylardır hukukun siyasallaştığını söyleyip duranları haklı çıkardılar." dedi.
Avukat İrfan Sönmez yaptığı açıklamada hukuk devletinde asla olmayacak şeylerin yaşandığını belirterek, "32. Asliye Ceza Mahkemesi dün Hidayet Karaca ve tutuklu 62 polis hakkında tahliye kararı verdi. Normal olan infaz savcılığının bu kararı derhal yerine getirmesiydi. Çünkü salıverilme kararı bulunan bir tutuklunun karardan sonra içeride tutulması halinde başına gelecek her şeyden, kararı geciktirenler sorumludur. Ama öyle olmadı, karar duyulur duyulmaz cumartesi olmasına rağmen Çağlayan Adliyesi'nde olağanüstü bir hareketlilik yaşandı. Cumhuriyet başsavcısı adliye sarayına geldi. UYAP devre dışı bırakılarak tahliye kararlarının girişi engellendi. Silivri Cezaevine tahliyeleri bildirecek bir faks cihazı bulunamadı. Nöbetçi savcılar sırra kadem basarak ortadan kayboldular. Kısacası bir hukuk devletinde asla olmayacak şeyler yaşandı. Yaşananlar hukukun siyasallaştığının bazı hukukçular tarafından ilanıdır. Mahkeme kararının uygulanmamasının hiçbir hukuki dayanağı yoktur." ifadelerini kullandı.
Bazı avukatların olayı çerçevesinde çıkarmak ve hukuksuzluğu savunmak için CMK'da geçen tek hakimli ret kararlarına 'ağır ceza mahkemesi bakar' diye yanlış yorumlar yaptıklarını belirten Sönmez, "Bu yanlış bir yorumdur. Tek hakimden kasıt tek sulh ceza ve tek asliye ceza hakiminin bulunduğu ilçeler içindir. Karışıklığı önlemek maksadıyla işleyişle ilgili prosedürden de bahsetmekte fayda var. Reddi hakim taleplerinin nasıl yapılacağı CMK 27'de hükme bağlanmıştır. CMK 27/2'de 'Ret istemi Sulh Ceza hakimine karşıysa yargı çevresinin içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hakime karşı ise yargı çevresinde bulunan Ağır Ceza Mahkemesi karar verir", demektedir. Bazıları Sulh Ceza Hakiminin tek olduğundan hareketle reddi hakim talebine yargı çevresinde bulunan Ağır Ceza Mahkemesinin bakacağını dillendiriyor. Bu tamamen bir çarpıtmadır. Tek hakimden kasıt tek Sulh ve Asliye ceza hakiminin bulunduğu ilçe gibi yerler içindir. Somutlaştırmak gerekirse bir ilçede bir Sulh bir Asliye Ceza hakiminin bulunduğunu düşünün. Reddi hakim talebine bakan Asliye ceza mahkemesi hakimin reddini kabul ettiği takdirde yine CMK 27 /4 gereği davaya bakmakla başka bir mahkemeyi görevlendirecektir. Tek hakimli yerde geriye başka hakim kalmadığından bu madde işlemez hale gelecektir. Onun için tek hakimli ilçelerde bu göreve yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesine aittir. 29. Asliye Ceza Mahkemesi de yetkisinde olan bir işe bakmıştır. Mahkeme hakimin ret istemini kabul ettiğinde yapması gereken ikinci iş, CMK 27/4'e göre davaya bakmakla bir başka hakim veya mahkemeyi görevlendirmektir. 29. Asliye Ceza Mahkemesi de bunu yapmış, 32. Asliye Ceza Mahkemesini görevlendirmiştir. Bu uygulama da mevzuata uygundur. Cumhuriyet Başsavcısının 29. Asliye Ceza Mahkemesinin yaptığı görevlendirmenin isabetsiz olduğuna dair açıklaması gerçek dışıdır. Zira mevzuatta başka bir düzenleme yoktur. Uygulamada bir hakimin ret edildikten sonra dosyasının başka bir hakime verilmesi hakimler arasında sıkıntıya neden olduğundan yazılı emirle bu tip durumlarda görevlendirme yapma Adalet Komisyonuna havale edilmiştir. Ancak durum Yargıtay'a götürülmüş, Adalet Komisyonunun böyle bir görevi olmadığına karar verilerek CMK 27'deki uygulamanın tatbiki istenmiştir. Bütün bu açıklamalar yapılan işlemin mevcut mevzuat çerçevesinde gerçekleştiği aksi yöndeki beyanların hukuki bir değeri olmadığını gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu.
Savcılığın yapması gereken tek iş infaz kurumuna yazı yazarak tutukluların serbest bırakılmasını sağlamak olduğunu kaydeden Sönmez, "Aradan bir buçuk gün geçmesine rağmen mahkeme kararı hala uygulamaya konulmadı. İlgili infaz savcısı mahkeme kararını inceleyeceğini, tutuklu avukatlarına söylüyor. Bir başkası Gültekin Avcı'ya 'bu kararı uygularsam canıma okurlar' mealinde açıklamalarda bulunuyor. Kısacası hukukun yine hukukçuların eliyle yok edildiği tam bir cinnet hali yaşanıyor. Bu bekleyişin, geciktirmenin ardında, Hidayet Karaca ve arkadaşlarının tutukluluk halini devam ettirmek için formül arayışları olduğunu söylemeye gerek yok. Çünkü 32. Asliye Ceza Mahkemesi kararı sadece tutuklamaların kaldırılmasını emretmiyor, aynı zamanda dosyada tutuklamayı gerektirecek delillerin bulunmadığını da söylüyor. Bu, aylardır içeride tutulan kişilerin aslında delilsiz, ispatsız hürriyetlerinden mahrum edildiklerini, Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararlarının herhangi bir karineye dayanmadığını gösteriyor. Yani Sulh Ceza hakimliğine kararlarınızın hiçbir hukuki dayanağı yok diyor. Savcılığın yapması gereken tek iş, infaz kurumuna yazı yazarak tutukluların serbest bırakılmasını sağlamaktır. İnfaz savcılığının mahkeme kararlarını inceleme, denetleme yetkisi yoktur. Sadece salıverilmesine karar verilenlerin başka bir suçtan tutuklu olup olmadığına bakar. Başka bir suçtan tutuklama yoksa derhal, gecikmeden mahkeme kararını yerine getirir. Bu açık hükümlere rağmen mahkeme kararlarının uygulanmaması hukuksuzluğun hangi boyutlara vardığının göstergesidir. Dünden beri yargı kararlarını uygulamayanlar aslında hukukun nasıl rafa kaldırıldığını cümle aleme ilan etmişlerdir. Yargının içine düşürüldüğü durum, başka hiçbir delile gerek bırakmayacak şekilde ortaya çıkmıştır. Mahkeme kararını uygulamayanlar, aylardır hukukun siyasallaştığını söyleyip duranları haklılaştırdılar. Kaş yapalım derken göz çıkardılar. Tahliyeleri geciktirerek var olan şüpheleri, kaygıları teyit ettiler." ifadelerini kullandı. CİHAN