Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Akıncı davasının 34'üncü celsesi ilginç bir tartışma ile başladı. Savunması alınacak ilk sanık Hüseyin Polatçı kendisiyle ilgili tanık beyanları, deliller, HTS klasörleri, görüntü ve ses kayıtları verilmeden savunma yapmayacağını söyledi.
Bunun üzerine Başkan Selfet Giray şöyle tepki gösterdi: "Dosyanın tamamını tarattırıp avukatlara verdik. Cezaevlerine de gönderdik. Somut belge ne istiyorsunuz? Bazı şeyleri sürüncemede bırakmak için... HTS herkese 13 klasör mü göndereceğiz?"
Sanık Polatçı bu tepkiye, "Siz son derece haklısınız. Bir avukatım vardı, hiçbir belge getirmedi. Maaşım, param yok, yeni avukat buldum, o da netice alamadı. Havuzun içine atıldım. Genel iddianame ile savunma yapmam isteniyor. Şu anda savunma yapacak durumda değilim. Ama sizin zamanınızı almak, kör dövüşü yapmak istemiyorum. Çok özür dilerim" sözleriyle karşılık verdi.
Başkan Giray, "Bizim sistematiğimizi bozuyorsunuz. Bu listeyi rastgele yapmadık. 700 klasörü bana gönderin vs. " diyerek tepkisini sürdürünce Polatçı'nın avukatı, idari tahkikat raporunun dahi üzerinde "gizli" yazdığı için cezaevine alınmadığını, belgelerin kendisine verilmesinin bir anlamı olmadığını anlattı.
Başkan Giray Polatçı ve avukatına, "Süre mi istiyorsunuz? Boşuna zamanımızı alıyorsunuz. Şarta bağlı şey olmaz. Süre istiyorsanız tamam, yoksa susma hakkını kullanmış sayılırsınız" dedi. Başkan Giray savunma listesinde yer alan bazı sanık ve avukatlarının hazır olmamasına da öfkelenip, "Boşu boşuna gelip gidecek miyiz?" diye tepki gösterdi.
Bu tartışmalardan sonra savunmasını ilk yapan sanık, Akın Öztürk'ün eski konut astsubayı olup ve o gece Öztürk'le birlikte Akıncı'ya giden İsmail Keskin oldu. Öztürk'ü lojmana bıraktıktan sonra evine dönerken, Başbakanın Özel Kalem Müdürü Murat Aydın'ın araması üzerine gelişmelerden haberi olduğunu belirten Keskin, Aydın'a yazdığı mektubu heyete vererek, okunmasını istedi.
Öztürk'ün yanına döndüğünde ne olduğunu öğrenmek için birçok yeri aradıklarını, "Mehmet Partigöç'le görüşün" denmesi üzerine Partigöç'ün numarasını alıp, aradığını ve Öztürk'e verdiğini anlatan Keskin, "Partigöç'le görüşüp görüşmediğini bilmiyorum. Partigöç'le de emir astsubayıyla da olabilir" dedi.
Keskin, Akıncı Üssü'nde Hulusi Akar'ın bulunduğu odaya çerezleri götürdüğünde Akar'ın "derdest edilmiş bir halini görmediğini" söyledi. Ertesi gün Akıncı'dan ayrılıp Hava Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına gittiklerinde Akın Öztürk'ün Milli Savunma Bakanı ile görüştüğünü vurgulayan Keskin hasta olan kızının tedavisi için Ankara'da kaldığını ve Öztürk'ün konutuna verildiğine dikkat çekip, "Kızımın sağlığı için verdiğim mücadele heba oldu" derken ağladı.
Başbakanlık Avukatı İskender Minar, kendisini savunmaktan çok darbe teşebbüsünü yönettiği iddiasıyla yargılanan sanıkların savunmasını destekleyen bir savunma yaptığını belirterek Keskin'e bunun örgütsel bir tavır olup olmadığını sordu. Keskin, "Benim bu lanet örgütle hiçbir ilgim yok. Sadece gördüklerimi anlattım. Ben o gün hiçbir şey yapmadım, irade kullanmadım, suç işlemedim ki, şunu yaptım, yapmadım diyeyim" karşılığını verdi.
Avukat Minar'ın Öztürk'ün kendisinin gelmesinden sonra bir yerleri aramaya başlamasının sebebini sorması üzerine de Keskin şöyle konuştu: "O general, ben astsubayım. Bana gelene kadar 50 kişi komutana haber verir. Ben niye aradım? Bana ne? Kendime lanet ediyorum. Eve gittiğimde, eşim ne olduğunu sordu. 'Genelkurmay'a saldırı olmuş, çıkıyorum' dediğimde, eşim bile, 'Sana ne, Genelkurmay'ı sen mi kurtaracaksın?' dedi. Keşke bir kez eşimi dinleseymişim."
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde çapraz sorgusu devam eden İsmail Keskin, Mehmet Dişli'nin avukatının, "O gece Dişli'nin icra ettiği görev neydi?"şeklindeki sorusu üzerine şunları söyledi: "Bir tanımlama yapamam. Giriyorlardı, çıkıyorlardı. Giriş çıkışlar askeri nezaket ve kurallar içindeydi. Selam vererek giriyor, 'başüstüne' diyerek çıkıyorlardı."