HÜSEYİN ODABAŞI
2008’de Hocaefendi, “Bir milyon insan Türkiye’den çıksa iyi olur”(12/5/Bamteli) dediği dönemde hizmet hareketi mensuplarının yurt dışına kitlesel olarak çıkmaya siyasi ve sosyal durumları aslında çok da müsait değildi. Çünkü hizmet o tarihlerde bu günkü gibi zayıf değildi. Dolaysıyla Hizmet o zaman yurt dışına kitlesel olarak çıksaydı hem çok güçlü hem de siyasi bir yapının parçası olarak görülürdü. Böyle bir durumda Hizmet, günümüzde olduğu gibi kitlesel olarak bazı devletlere gitmeye kalksaydı ciddi endişe kaynağı olurdu. Dolaysıyla oralara sağlıklı bir şekilde entegre olmamız ve serpilip gürbüzleşmemiz de mümkün olmazdı.
Hz. Yusuf Mısır’a köle acizliğinde girdi. Kuyuya atıldı, köle diye Mısır’da satıldı. Belki işimize yarar, faydalanırız mülahazası ile Saraylarda mekân tuttu: “Onu (Yusuf’u) satın alan Mısırlı, hanımına: "Ona iyi bak, bize faydası olabilir, belki de onu evlat ediniriz." dedi. Böylece Yusuf'u oraya yerleştirdik ve ona kimi hadiselerin yorumunu da öğrettik. (Yusuf, 21) Aksine Hz. Yusuf (a.s), Kenan ilinin veya İsrailoğullarının lideri de olsaydı Mısır’a girip yer edinmesinin imkân ve ihtimali yoktu. Çünkü göç ederek varlık gösterme zayıfların işidir. Etkisi kalplere dayanan bir fetihtir.
Hz. Musa(a.s) kundaktaki bir bebek zayıflığı içinde firavunun sarayına alındı. Başka türlüsü olamazdı. “Mûsâ’yı doğurduğunda annesine: “Onu emzir. Kendisine bir zarar geleceğinden korkarsan onu denize bırak; boğulmasından korkma ve ayrılığına üzülme. Çünkü biz onu sana tekrar kavuşturacağız ve onu peygamberlerden biri kılacağız” diye vahyettik.”(Kasas, 7) Hizmet Hareketi’nin mensupları da bugün birer acizler ve zayıflar olarak Avrupa'nın kapılarından içeri alınıyor. Mülteci zayıflığı içinde... Adeta Hz. Yusuf (a.s) gibi köle olarak, bitmiş ve tükenmiş olarak... Şu an iltica kamplarında Musa (a.s) misal kundaktaki bir çocuk masumiyet ve çaresizliği içinde bekliyoruz. Nil Nehri’ne atılan kundaktaki bebek acizliğini Meriçlerden geçerken hissediyoruz.
Evet 2008’deki sohbette Hocamız, bir milyon bizden dışarı çıkmalı demişti. Fakat bu kutsi göçe o zamanki gücümüz ve siyasi algılanışımız mâni idi. Aradan yıllar geçti 15 Temmuz darbesi oldu ve bu iki mâni ortadan aynı anda kalktı. Gücümüzden olduk ve siyasi (devlet) dayanağımızı kaybederek sahipsiz kaldık. Şimdi annesini kaybeden kundaktaki Musalar gibiyiz. Hz Musa’ya Firavu’nun hanımı Asiye’nin sahip çıkması için annesinin himayesinin sona ermesi gerekiyordu. Korkma diyordu Allah, Musa'nın annesine. Ben onu sana bir peygamber olarak geri getireceğim.
Veya kardeşleri tarafından köle gibi satılan Yusuflar gibi olduk. Zayıfız. Eski sahibimizi kaybettik. Fakat saraylara namzediz. Mevkilerimiz makamlarımız kayboldu kuyunun dibini gördük. Fakat Hz. Yusuf kuyunun dibine vardığında muştulandı, o zaman müjdeyi aldı, vahye mazhar oldu: “Zamanı gelince onların hiç hatırlarına gelmediği ve seni tanımadıkları bir sırada kendilerine (kardeşlerine) yaptıkları bu işi hatırlatacaksın.”(Yusuf, 15) Böylece Yusuf babasının himayesinden uzaklaşıp sarayın himayesine girdi. Peygamberimiz de akrabalarının olduğu Mekke'de Taif’te çok himaye aradı. Fakat aradığı himaye ve desteği göç ederek gittiği Medine'de buldu.
Efendimiz de zayıftı Medine’ye giderken göçerken. 226 kişi kadar ekalli kalil bir sayı göç etti. (Dimyati) Veya 186 aile. (İslam Ansiklopedisi) Fakat on senede Arap yarımadasının kaderine hâkim oldular. Sayıları da 100 binden fazlaydı.
Demek göç edebilen zayıflar, zayıf değildir. Hem Musa(a.s) hem Yusuf(a.s) zayıflıklarını göç ederek aştılar. Firavu’nun sarayında rahat bir hayat sürdükten sonra Eyke’ye göç eden Hz. Musa, zayıf kadınların hayvanlarını sulamada onlara yardım ettikten sonra ilk gördüğü ağacın altında dinlenmeye durdu ve “Ey Rabbim! Bana bahşedeceğin her hayıra, öylesine muhtacım ki!” diye niyazda bulundu.” (Kasas, 88) Bu söz her yeni memleketlere iltica eden arkadaşlarımız için ne kadar da tanıdık değil mi. Evet Allah'ım bugün her türlü lütfuna karşı fakiriz. Dün bir nebze de olsa bir elimiz yağda bir elimiz baldaydı. Fakat şimdi her türlü hayır kapılarını ardına kadar açmanı bekliyoruz.
“Allahümme ya müfettihal ebvab. iftah lena hayral bab.” (Ey kapıları açan Allah'ım, bize hayır kapılarını aç!) Âmin!