Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com
HZ. YUSUF’UN KARDEŞLERİYLE KARŞILAŞMASI
Mısır ve civarında susuzluk ve kıtlık ortalığı kasıp kavurunca, Ürdün taraflarındaki Kenan ilinde yaşayan Yakup oğulları da Mısır’a hayli uzak o çöl bölgesinden kalkıp Hz. Yusuf Aleyhisselam'ın yanına geldiler.
“Bir gün Yusuf’un kardeşleri gelip yanına girdiler. Yusuf onları hemen tanıdı, fakat onlar onu tanımamışlardı. Yusuf, kardeşlerinin zahire yüklerini hazırlatınca onlara dedi ki: ‘Babadan kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, zahirenizi tastamam ölçerek veriyorum ve misafirperverlerin de en iyisiyim. Ama eğer babadan kardeşinizi bana getirmezseniz, artık size erzak yok, bir daha semtime yaklaşmayın.’ Yusuf’un kardeşleri ‘Babasından onun için izin koparmaya çalışacağız, herhalde onu başarırız.’ dediler. Yusuf yanında çalışan işçilere dedi ki: ‘Bunların verdikleri zahire bedelini yüklerine koyunuz, evlerine varınca herhalde onu fark ederler de bir daha gelirler.” (Yusuf Suresi, 12/58-62)
Elbette bizim buradan alacağımız dersler var. Yani Hz. Yusuf Aleyhisselam, kendisine zulmeden, gadreden üvey kardeşlerine karşı nasıl davranıyor, iyi dikkat edelim. Onları kendisine yaklaştırmak için, seneler sonra kendisini tanıyamayan kardeşlerini önce çok iyi ağırlayıp büyük bir konukseverlik gösteriyor. Yani onların yavaş yavaş kendisine yaklaşmalarını, alışmalarını sağlamaya çalışıyor. Kendi durumlarını da ayrıntılı şekilde anlatabilecekleri rahatlık elde etmelerine zemin hazırlıyor. Demek ki onlar yaşlı babalarından onun yanında bulunan Bünyamin’den bahsetmişler ki, bir daha gelirken onu da getirmelerini istiyor. Ayrıca zahire bedellerini de yüklerinin içine koydurarak, tekrar gelmelerine zemin hazırlıyor. Dikkat edilirse, bana zulmettiler diye köprüleri hiç atmıyor.
“Yusuf’un kardeşleri babalarının yanına dönünce dediler ki: ‘Ey babamız, erzak almamız yasaklandı, kardeşimizi bizimle birlikte gönder ki, erzak alabilelim, biz onu kesinlikle koruruz! Babaları Yakup dedi ki: ‘Daha önce kardeşi konusunda size duyduğum güvenin aynısını şimdi de onun hakkında size duyayım? En iyi koruyucu Allah’tır. O merhametlilerin en merhametlisidir.’ Zahire yüklerini açıp da ödemiş oldukları bedelin kendilerine geri verildiğini gördüklerinde dediler ki: ‘Ey babamız, senden yanlış bir şey istemiyoruz. İşte ödemiş olduğumuz bedel bize geri verilmiş. Ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz, böylece bir deve yükü daha fazla zahiremiz olur. Bunu sağlamak kolay bir iştir artık. Babaları ‘Hep birlikte ölüm çemberine düşmeniz ihtimali dışında, onu kesinlikle geri getireceğinize dair bana Allah adına sağlam bir güvence, bağlayıcı bir söz vermedikçe, onu sizinle birlikte göndermem.’ dedi. Oğullarının istediği güvenceyi vermeleri üzerine dedi ki: ‘Bu söylediklerimize Allah vekildir.” (12/63-66)
Yakup Aleyhisselam, güvenceyi aldıktan sonra bazı nasihatlarda da bulundu: “Yavrularım şehre hepiniz aynı kapıdan girmeyiniz, değişik kapılardan giriniz. Gerçi ben Allah’ın size ait hiçbir ön kararını başınızdan savamam. Hüküm ve hakimiyet sadece Allah’ın tekelindedir. Ben yalnız O’na güveniyorum. Bütün dayanak arayanlar da yalnız O’na güvenmelidirler. Yusuf’un kardeşleri babalarının direktifi uyarınca şehre girdiler. Gerçi bu tedbir, Allah’ın onlara ait hiçbir ön kararını başlarından savacak değildi. Sadece Yakup, içinden gelen bir görev duygusunun gereğini yerine getirmişti. Onun bu mesele ile ilgili, tarafımızdan kendisine öğretilmiş bilgisi vardı. Fakat insanların çoğu bu meseleye dair meseleyi bilmezler.” (12/67-68)
Yakup Aleyhisselam'ın evlatlarının şehre toplu halde girdikleri takdirde karşılaşabileceklerinden çekindiği tehlike:
1-Nazar değmesi olabilir.
2-Delikanlılık çağlarını yaşayan oğullarının kalabalık halde şehre girmelerinin kralın kıskançlık duygularını depreştirip tetiklemesi olabilir.
3- Yol kesicilerin oğullarının peşine düşmeleri olabilir. Veya daha başka bir şey de olabilir.
“Yakup’un oğulları, Yusuf’un yanına girdiklerinde, öz kardeşini bağrına basarak, ‘Ben senin öz kardeşinim, onların yaptıkları kötülüklerden ötürü sakın tasalanma’ dedi.” (12/69)
Yusuf Aleyhisselam, küçük kardeşi Bünyamin’i de kendisi gibi arındırmak için, tenha bir köşeye çekip buluşarak üvey ağabeylerinin yaptıkları kötülüklerden dolayı içinde birikmiş olumsuz duyguları kalbinden silmeyi ve düşmanca tepkiler vermekten arındırıp kurtarmayı arzu ediyor. Ayrıca ince bir tedbirle Bünyamin’i yanında bırakıp babasının iki katlı bir hasretle Mısır’a gelmesini temin etmenin çaresine başvuruyor: “Yusuf, kardeşlerinin zahire yüklerini hazırlatırken, ölçü kabı olarak kullanılan su tasını öz kardeşinin yüküne koydurdu. Arkasından bir görevli: ‘Ey yolcular kafilesi, sizler hırsızsınız’ diye seslendi. Yusuf’un kardeşleri görevlilere dönerek, ‘Ne kaybettiniz?’ dediler. Görevlilerden biri dedi ki, ‘Ölçü kabı olarak kullanılan kralın su tasını kaybettik. Onu geri getirene ödül olarak bir deve yükü zahire verilecek buna ben kefilim.’ Yusuf’un kardeşleri ‘Tallahi, muhakkak siz de biliyorsunuz ki, biz bu ülkeye kargaşa çıkarmaya gelmedik, biz hırsız değiliz.’ dediler. Görevliler, ‘Peki eğer yalan söylüyorsanız size göre hırsızlığın cezası nedir?’ dediler. Yusuf’un kardeşleri ‘Hırsızlığın cezası, tası yükünde bulduğunuz kimsenin karşılık olarak tutulmasıdır. Biz zâlimleri böyle cezalandırırız.’ dediler. Yusuf, öz kardeşinin valizinden önce üvey kardeşlerinin valizlerini aradı. Sonra öz kardeşinin valizinden tası çıkardı. Biz Yusuf’a böyle bir plana başvurmayı ilham ettik. Çünkü kralın yasalarına göre, kardeşini alıkoyamazdı. Meğer ki, Allah, bu alıkoymayı dilemiş olsun. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her bilenden daha üstün bir alim (bilen) vardır. Yakub’un oğulları; ‘Bu kardeşimiz hırsızlık yaptı ise, daha önce de onun öz kardeşi hırsızlık yapmıştı’ dediler. Yusuf kardeşlerinin bu iftirasını duymazlıktan geldi, onu yüzlerine vurmadı. İçinden, ‘Asıl kötü durumda olan sizlersiniz. Allah sizin uydurma sözlerinizin iç yüzünü herkesten daha iyi bilir’ dedi. Yakup oğulları dediler ki, ‘Ey vezir, bu kardeşimizin ileri derecede yaşlanmış, ihtiyar bir babası var. Onun yerine içimizden birisini alıkoy. Görüyoruz ki, sen iyiliksever bir adamsın. Yusuf, ‘Çalınmış eşyamızı valizinde bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah’a sığınırım. O takdirde zalimlik etmiş oluruz.’ dedi.” (12/7079)
Yusuf Suresinin 76. âyetindeki “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen bulunur.” ifadesi ile, bir kıssada bile bir münasebet bulunup tevhid dersi veriliyor. Çünkü Kur’an’ın dört ana meselesi var:
1-Tevhid, 2-Haşir, 3-Nübüvvet, 4-Adalet…
Her biri birer küçük Kur’an olan ekser uzun sure ve orta uzunlukta olanlarda bu esaslar bulunmaktadır. Hatta, her âyetinde ve cümlesinde bile… Kıssaları anlatırken, bir münasebetle hemen bir marifetullah dersi verilerek ana meselelere geçiş, yapılmaktadır. Bu harika geçişler ve anlatım gücü Kur’an’a mahsus güzelliklerdendir…