Efendimiz’in muhacir kızı Hz. Zeyneb - 5
Eşi nasıl Müslüman oldu?
Eşinden ayrı düşeli tam dört yıl geçmişti. Lakin eşinin gönül kapısı hâlâ hakikatlere kapalıydı. Hz. Zeyneb birçok güzel haslete sahip olan Ebû’l- s’ın niçin Müslüman olmadığını bir türlü anlayamıyordu. Herhâlde onu sarsarak hidayetine sebep olacak bir vesileye ihtiyacı vardı.
Bunun için Rabbine yönelerek kalbini Yaratanına açıtı. Eşini hidayete erdirmesi için günlerce yalvardı. Rabbi onun samimiyetle yapmış olduğu bu duayı kabul ederek Ebû’l- s’ı İslam’la şereflendirdi.
Kureyş kervanlarından birinin Şam’dan hareket ettiğini haber alan Allah Resûlü (s.a.s) kervanın Îs kasabasında konakladığını öğrenince Hz. Zeyd b. Hârise’yi yanına çağırarak 170 kişilik bir birlikle Îs’e gönderdi. Hızla yola çıkan sahabi askerleriyle kervanı yakalayarak baskın yaptılar. Adamları esir alarak Medine’ye geri döndüler. Hz. Zeyneb’in eşi Ebû’l- s da esirler arasındaydı. Ticaretle uğraştığından alış-veriş yapmak için kervana katılmıştı.
Ordu Medine’ye gelince Allah Resûlü (s.a.s), kervandan elde edilen ganimetleri mücahitler arasında paylaştırdı. Sabah namazı vakti, Müslümanlar namaza başladığı sırada durumu fırsat bilen Ebû’l- s, eşinin kapısını çalarak ondan kendisini himaye altına almasını istedi. Eşinin sesini duyan Hz. Zeyneb, dualarının kabul olduğunu hissedercesine hiç düşünmeden eşini himayesi altına aldı.
Gördüğü tablo karşısında şaşkına dönen Ebû’l- s, çok duygulanmıştı. Hemen orada Müslüman olmadı. Çünkü bundan önce yapması gerektiğine inandığı bir işi vardı. Sahabilerin geri verdiği malları alarak hiçbir şey söylemeden doğruca Mekke’ye gitti. Başından geçenleri Mekkelilere anlattıktan sonra, herkesin ticaret için kendisine verdiği malları sahiplerine teslim etti. Sonra yüksek sesle sordu:
- Ey Kureyşliler! Herhangi birinize unutup vermediğim bir şey kaldı mı?
- Hayır, hiçbir şey kalmadı. Allah seni hayırla mükâfatlandırsın. Senden her zaman vefa ve iyilik gördük, dediler.
- Vallahi Müslüman olmaya karar verdiğim hâlde, bir süre Müslüman olmamı erteledim. Siz, mallarınızı gasp etmek için Müslüman olduğum zannına kapılmayasınız diye buraya kadar gelip mallarınızı dağıttıktan sonra Müslüman olmayı uygun gördüm. Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed de O’nun kulu ve elçisidir.
Müşriklerin şaşkın bakışları arasında son sözlerini söyleyen ve İslam’a girişini haykırarak Mekke’den ayrılıp hicret eden Ebû’l- s, büyük bir huzur içinde Medine’ye gitti. Eşinin Müslüman olacağını hisseden Hz. Zeynep ise onu ümitle bekliyordu. Ancak yine de endişelenmekten kendini alamadı. Uykuları kaçmıştı. Teheccüt namazı için uyandığında bir daha uyuyamıyor eşi için sürekli dua ediyordu.
Duaları kabul olmuş, kısa bir süre sonra eşi Medine’ye gelmişti. Artık eşi Müslüman’dı. Nerdeyse yirmi yıldır hasretle beklediği bir andı bu. Sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Nikâhı yenilendikten sonra evine gelen eşine sarıldı. Hâlâ ağlıyordu. Ama bunlar mutluluk gözyaşlarıydı. Rabbine şükrederek uzun süre gözyaşı döktü.
Ebû’l- s Müslüman olup Medine’ye hicret ettikten sonra Hz. Zeyneb’in herkesten saklamaya çalıştığı ama gözlerinden okunduğu için bir türlü gizleyemediği hüznü, tamamen kayboldu. Solgun yüzü, yerini yüreğinin derinliklerinden gelen gülüşe ve neşeye bıraktı.
Büyük bir coşku içinde eşi ve çocukları ile ilgilenirken babasını, kız kardeşlerini ve çevresini ihmal etmek bir yana, onlarla daha da fazla ilgilenmeye başladı. Eşi bir taraftan evin geçimini sağlarken bir taraftan İslam’ı öğreniyor, bir taraftan da İslam davetinin hedefe ulaşması için kendine düşen görevleri en güzel şekilde yerine getiriyordu.
Hicret esnasında aldığı yara vefatına sebep oluyordu
Hicret ederken Habbâr’ın attığı okla deveden düşüp çocuğunu kaybeden Hz. Zeynep, o gün için kurtulmuştu ama çektiği bu acının etkisi yıllarca sürdü. Aldığı darbe yıllarca onu rahatsız etti. Onun ölüm sebebi olacak olan bu ağrılar, son günlerde iyice artmaya başlamıştı.
Ve Neticede Mekke’de hicret sırasında deveden düşürülmesinden kaynaklanan hastalığın tesirinin artması ile Rabb’ine kavuştu. Kızının vefatına Allah Resûlü (s.a.s) çok üzüldü. Cenazesi ile bizzat ilgilenerek başından bir an olsun ayrılmadı.
Hz. Zeyneb’i, Ümmü Atiyye ile birlikte Ümmü Eymen, Ümmü Seleme ve Sevde binti Zem’a annelerimiz yıkadılar.
Annemiz yıkanıp kefenlenince musallaya götürüldü. Allah Resûlü (s.a.s) kızının cenaze namazını kıldırdıktan sonra sahabi efendilerimizle birlikte tabutunu taşıyarak Bakî Kabristanına geldi. Mezarı kazılmıştı.
Çok kederli ve hüzünlü olan Allah Resûlü (s.a.s) gözyaşları içinde kızının kabrine indi. Mübarek elleri ile kabre koyduktan sonra üzerine toprak attı. Kabirden çıkınca kızı için dua ederek şöyle buyurdu:
“Zeyneb’i ve onun zayıf düşen vücudunu hatırladım. Allah’a dua ederek ondan kızımın üzüntüsünü gidermesini ve kabrini genişletmesini istedim. Allah duamı kabul buyurarak kabir hayatını ona kolaylaştırdı.”
Hz. Zeyneb, çileli hayatı bittiğinde otuz yaşındaydı. Geride günümüz muhacir hanımlarına örnek olacak eşsiz bir hayat bırakmıştı...
DR ALİ DEMİREL